artwork

O ses var ya, o ses!

12 yıl önce

1

Sosyal oyunlar Baudrillard’ın ifadesiyle gerçeğe ait tüm göstergeleri ele geçirmiş durumda. Herkes oyundaki o paranın trink sesinin peşinden gidiyor.

“Bu işe ilk başladığımda bu araziler bomboştu. ‘Toprağı bereketlidir, ne ekersen yetişir’ dediler. Gerçi ‘Büyütmek istersen çok para akıtman gerekir’ diyenler de oldu. Çiftçilik yaparım düşüncesiyle başladım. Hani hepimizin hayalidir ya, küçük bir bahçemiz olsun ve içinde sebze-meyve yetiştirelim. İşte ben daha büyük bir işe giriştim.

Şehre uzak bir yer olduğu için önceleri çalıştıracak eleman bulmakta zorlandım. Baraka türü, işçilerin kalabileceği bir barınak yapayım dedim, sonra bunu eve dönüştürmek gerekti. İşler artınca nüfus da çoğaldı, bir ev yetmedi ve sayısını artırdım. Hemen bir tabela yaptırdım: “Lost Farm”. İlk zamanlarda domates, çilek, böğürtlen, biber, patlıcan, ceviz, mısır ve üzüm yetiştiriyordum. Sonra, biraz masraflı olsa da, sarı karpuz ve beyaz üzüm yetiştirmeye başladım. Sonra kereste işine girdim. Çalışan sayısı artınca doğal olarak ihtiyaçlar da arttı. Geniş yollar inşa etmek gerekti. Bir doktor ve bir hemşireyle başladığım sağlık ocağı, sonraları yetmez oldu, genişlettim ve hastanem oldu. İşçilerin eşleri de çalışmaya başladı, hatta burada doğan çocuklar oldu. Çoğunun isim babası da benim.

Birçok arkadaşımı da bu işe soktum. Yakınımda büyük araziler aldılar, komşu olduk. Karşılıklı ticarete başladık. Kısa süre içinde bir liman kurdum, böylelikle ticareti çok geliştirdim. Nihayet hayatımda dikili ağaçlarım, ekili tarlalarım, evlerim, fabrikalarım, limanlarım ve neredeyse koca bir şehrim oldu, çok şükür. Peki, benim gibi yaptığı işlerde istikrarı yakalayamamış biri, nasıl oldu da bu kadar zengin oldu? Hemen söyleyeyim; o ses var ya o ses, o insana mutluluk veren, bir şeyler başardığını hissettiren ve hep duymak istediğim o büyülü ses. O altın sarısı paranın trink sesi ya da bir bina inşa ettiğimde veya bahçe ektiğimde çıkan o sese ne demeli? Hep o sesler peşinde koştum. Hem, neler başardığımı arkadaşlarım da görsün istedim.

Birkaç arkadaşımın profilinde görmüştüm, mafya olmuşlar resmen. Ee, çiftlikte işler yolunda, bir de çete kursam ve mafyalığa soyunsam fena olmayacak…”

İnternet, sosyal medyanın ne kadar değerli ve artık vazgeçilmez bir dünya olduğunu ballandırarak anlatan sunum ve raporlarla dolu. Sosyal medya kanallarındaki paylaşımların çoğu yine sosyal medyayla ilgili konularda oluyor. Genelde istatistiki veriler üzerinden, yüzdesel ifadeler ya da bol sıfırlı sayılarla değeri anlatılmaya çalışılan bu dünyada, oyunlar ciddi bir yer işgal ediyor artık. Çiftlik, şehir, mekan kurma gibi yönetim oyunları ağırlıklı olmak üzere yetenek, aksiyon ve spor temalı birçok oyun mevcut. Sosyal oyunlar (social games) olarak kavramsallaştırılan bu alan, her gün milyonlarca insanı bilgisayar ya da telefon başında alıkoyuyor. Peki, bu nasıl bir alışkanlık, kim hangi oyunları oynuyor ve sosyallik işin neresinde?

Tercihler farklı farklı

İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde oyun oynamaya bu kadar meyilli olmadı. Üç aylık bebeklik evresi dahil her yaşa uygun binlerce oyun var artık. Önceleri konsollarda ya da bilgisayarda oynanan oyunlar, artık mobilize oldular. Yakın gelecekte bilgisayardan telefona kayacakları da kesin. Sosyal medya, her gün milyonlarca insanın uzun süre vakit geçirdiği bir mecra halini alınca, eğlence dozu artırılmış oyunlar üretilmeye başlandı. Yakın geçmişte sosyal oyunlar yine vardı, ama asıl patlamayı son birkaç yılda yaşadığı aşikâr. Oyunlar için farm, city, ville, war gibi isimlerin sıkça kullanıldığı bu dünyada, oyuncular günde ortalama 1 saatten fazla vakit geçirir oldular. En fazla oyuncu grubu 20-34 yaş grubunda. 35+ yaş grubunun sayısı Türkiye’de ve dünyada da sürekli artıyor. Bu oyun grubunu 55 üstü kadın olarak resmeden araştırmalar da mevcut. Dünya genelinde kadın oyuncuların oranı ise yüzde 55 civarında. Kadınlar genelde çiftlik kurma, moda, yetenek ağırlıklı oyunları tercih ederken erkekler çiftlik, şehir kurma, aksiyon ve savaş oyunlarını tercih ediyorlar.

Sosyal oyundaki başarısının oyuncunun duvarına eklenmesi, oynamayan arkadaşlarını motive etmek için kurgulanmış ve bir süre sonra bağımlılık haline gelen değişik bir olgu. Oynayan arkadaş çevresinde en iyi olma amacı, bu bağımlılığın en üst seviyesi haline geliyor. En iyi olmak için oyunu çok iyi oynayabilmek, mükemmel bir stratejiye sahip olmak yetmiyor, para harcamak da gerekiyor. Oyunların kurgusu belli psikolojik motifler etrafında cereyan ediyor.

Neticede insanı hedef alan veya ana teması insan olan bir yapımın, ‘insan psikolojisi’ ve insanın tabiatını şekillendiren sosyolojik olgular üzerinden kurgulanması gayet doğal bir durum.

Sosyal oyunların özellikleri

Sosyal oyunlar “neredeyse kazanacak” şekilde programlanıyor. Oyuncunun kazanmaya çok yakın olduğu hissettiriliyor ve oyuncu, devam etmesi yönünde cesaretlendiriliyor. ‘Neredeyse kazanma’ psikolojisi, büyük ödülü almak için devam etme isteğini tetikliyor. Bu cazibesi yüksek ve kusursuz tuzak, oyun esnasında gelen mesajlarla oyuncuyu iyice içine çekiyor. Görevi tamamlayıp, diğer oyuncuların önüne geçmek için ‘bir miktar para ödemek’ iktisadi kimliğini yitiriyor ve sıradanlaşıyor. Bu mesajlar, bilinçaltına gönderilen ve kolaylıkla karşılık bulan telkinler gibi. Sosyal oyunlarda para yerine kredi, jeton ya da chip gibi kavramlar var. Bu, kaybedilen gerçek parayı takip etmeyi zorlaştırıyor. Kurgusu zaman merkezli ve sınırları var. Tamamı, daha iyi ödüllere sadece para karşılığında erişilebildiği şekilde tasarlanıyor. En iyi ‘parçalara’ sadece gerçek para verildiğinde sahip olabiliyorsunuz. Bu, oyuncuları, ilerlemek için para vermeye cesaretlendiriyor. Genellikle oyunlar, volumü yüksek para sesi, kazandığınızda ya da bir şey başardığınızda mutlu tonlarda uzun tınılar, oyunu kaybettiğinizde ise çok kısa efektlerle mükemmel bir şekilde süslenmiş durumda. Oyuncu o mutlu efektleri duymak için devam ediyor. Hipnotize eden renkler, flashlar ve videolar oyuncunun ilgisini sürekli canlı tutuyor. Sosyalleşmekten ziyade oyunla karşılıklı bir cilveleşme söz konusu. Zaten arkadaşlarınla karşılıklı oynama şansının bile olmadığı bir oyun ne kadar sosyal olabilir ki?

Türkiye’de ilgi artıyor

Sosyal oyunların indirilme sayısının 1 milyarın üstünde ve ülkelere göre para harcama oranının yüzde 1-4 arasında olduğu düşünülürse, bu işe firmaların neden bu kadar yatırım yaptığı daha iyi anlaşılır. Freemium diye adlandırılan bu oyunlar ücretsiz ama ‘ürünü’ satın alıp ileriki seviyelere geçtikçe kendinizi ‘premium’ hissettiğiniz bu oyunlara Türkiye’de de ilgi hızla artıyor. Facebook hesabı olan 32 milyonun neredeyse hepsinde en az bir oyun kurulu. Konvansiyonel oyunlara rağbet daha fazla. Yaklaşık 18 milyon okey oyunu yüklenmiş durumda ve her ay ortalama 4 milyon kişi bu oyunu oynuyor. Çiftlik kurma, yetenek vb. oyunlara kadınların ilgisi daha fazla. Erkek oyuncuların zamanı ise bir nevi kahvehane ile çiftlik arasında geçiyor. Genelde kahvehanede okey ve tavla oynayıp arada sırada tarlaya uğruyorlar. Mükemmel bir köy hayatı simülasyonu aslında.

Gündelik hayatın bir parçası haline gelen sosyal oyunlar bize Baudrillard’ın ifadesiyle gerçeğe ait tüm göstergeleri ele geçirmiş ve gerçeğin yerini almış (klasik anlamda gerçekleşmiş) bir sanallık yani sahtelik sunuyor. Bir yandan gerçek hayatımıza devam ederken bir yandan da oyun dünyamızdaki çiftliğimize dönüp hasat işlemlerini gerçekleştiriyoruz. Gerçek hayatla hayal aleminde yaşadığımız oyun hayatı iç içe geçiyor.

Eski bir reklamda dendiği gibi “Dünya sizin oyun alanınız, tadını çıkarın”.

Teknoloji böyle ilerlemişken, bize ait olmayan bir dünyanın tadını da simüle eden bir oyun çıkar mı dersiniz; kim bilir, belki de…

Serdar Ekrem Şirin
THY Reklam Müdürü

———————————————————————-

Serdar Ekrem Şirin kimdir?

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Doktora Öğrencisi. Foursense Int. Londra’da 4 yıl yönetici olarak çalıştı

Türk Hava Yolları’nda çeşitli pozisyonlarda kariyerine devam etti.
Reklam Müdürü olarak görevine devam etmekte olup en son M&M Global tarafından “Dünyada Yılın Pazarlamacısı” seçilmiştir.

 

 

[arrowlist]

  • Bu yazı Campaign Türkiye’nin Temmuz sayısında yayınlanmıştır.

[/arrowlist]