artwork

Yolculuğum yeni başladı

2 yıl önce

0

Razorfish Miami Sanat Yönetmeni Çağhan Çelensü, Miami’ye taşınmadan önce Türkiye’de yaptığı hazırlıkları ve Amerika’da iş hayatında gördüğü keskin ayrımları anlatıyor.

19 yaşımdan beri bulduğum her fırsatta yurt dışı gezileri yaptım. 3 kıta 16 ülke 30’dan fazla şehir gezdim. 2015 yılında California’ya dil okuluna geldiğimde Amerika’ya taşınmaya karar vermiştim fakat doğru zaman benim için 2020 yılı oldu. Şimdi iyi ki o yıllarda tecrübesizken taşınmamışım diyorum çünkü kariyerime Türkiye’de başlamanın farklı disiplinlere sahip olmama katkısı olduğunu düşünüyorum.

Güzel sanatlar öğrenciliğimin son yılında ilk tecrübeme stajyer olarak TBWA bünyesindeki Integer ekibinde başladım. Zaman geçtikçe anladım ki aslında sanat yönetmenliği sadece mezun olduğum grafik tasarım bölümünde edindiklerimle sınırlı değil. İzlediğim her filmin sahne geçişlerine ve renklerine dikkat etmek, dinlediğim her müzikte video akışı hayal etmek, gördüğüm her posterde “Ben olsam nasıl yapardım?” diye düşünmekmiş. 

Integer’dan sonra 4129Grey, Havas Istanbul ve Engage Istanbul’da kariyerime devam ettim. Global ajans tecrübeleri ve çalıştığım markaların bilinirliği benim için önemliydi çünkü Amerika’daki ajanslarla aramda bir köprü oluşturacaktı. Miami’ye gelmeden önce LinkedIn’de kendimi Amerika’da daha görünür hale getirdim ve kişisel web sitemin trafiğini artırdım. Taşındıktan 3 ay sonra WAATR adında bir teknoloji start-up şirketinden yaratıcı yönetmen pozisyonu için teklif aldım. Reklam ajansı değildi ama benim için önemli bir başlangıçtı çünkü beklediğimden hızlı oldu ve hiçbir başvuru yapmadan teklif almıştım. 7 ay boyunca WAATR’da çalışmaya devam ettim. Bu süreç içerisinde Mist Branding’i kurdum. Türkiye, Romanya, New York ve Los Angeles’tan çeşitli müşterilerle çalışmaya başladım. WAATR’dan 7. ayımın sonunda ayrıldım, birlikte yaptığımız güzel işler sayesinde hala kendi şirketim olan Mist Branding’in en iyi müşterisi. Mist Branding büyümeye devam ederken bir yandan aklımda ve hedefimde olan Miami’de en başarılı bulduğum 2 reklam ajansına başvuru yaptım. Publicis Groupe çatısı altında Razorfish ekibiyle, sanat yönetmeni olarak çalışmaya başladım. Her ikisini de birlikte ilerletmeye çalışıyorum, benim için yorucu olduğu zamanlar oluyor fakat farklı dilden ve kültürlerden yaratıcı insanlarla çalışmak çok keyifli. Hızlı kararlar verip değişiklikler yapmak, mental olarak bana ve yaratıcılığıma iyi geliyor.

Miami, Amerika’nın en fazla etkinliğinin olduğu ve sanatsal çalışmalarının yapıldığı şehirlerinden biri. Wynwood bölgesi sadece grafiti sanatçılarına ayrılan bir bölge, öğlen kahve içmeye bile gittiğinizde duvarlarda çalışma yapan birkaç kişiyle karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek.

Türkiye ve Amerika arasındaki iş hayatı farklılıkları oldukça keskin. En sevdiğim farklılıklarından biri; Amerika’da insanlar sizin yaptığınız işe değer veriyor ve profesyonelliğinize saygı duyuyor, dolayısıyla size çok fazla müdahale etmiyorlar. Bir diğeri ise Amerika’da az da olsa yapılan mesailer, Türkiye’deki gibi müşterinin akşam 5’te gönderdiği ve onu mutlu etmek için yapılan mesailer değil, işi yaratıcılık anlamında geliştirmek için yapılan mesailer oluyor. Türkiye’deki ajansların en çok can acıtan kısmı 7/24 çalışır olarak görülmesi. Son olarak sevdiğim farklılıklardan biri, freelance ya da şirket olarak bir hizmet veriyorsanız sadece proje fiyatına göre değil saatlik olarak da fiyatlandırabiliyorsunuz. Saatlik olarak çalıştığınızda müşterinin verdiği revizyonlar, sizin keyfinizi bozmuyor ve işten daha fazla keyif almanızı sağlıyor. Karşı taraf da size revizyon verirken daha dikkatli ve özenli oluyor.

Benim gibi hayatında değişiklikler yapmayı seven ve yurt dışında çalışma hedefleri olanlara ilk önerim korkusuz olmaları gerektiği. Önemli olan ilk adımı atmak çünkü görüştüğüm kişilerin neredeyse %90’ı yurt dışında çalışma hayali kurarken bunun için bir adım atmamış oluyor. Amerika’da göçmen nüfusunun bol olduğu eyaletlerde kimse sizin nereli olduğunuzla veya İngilizce’nizin nasıl olduğuyla ilgilenmiyor. Sizinle iş görüşmesinde konuştukları tek konu, yetenekleriniz ve portfolyonuz. Bir ülkeye veya sisteme bağlı kalmak zorunda değiliz. Bizim sermayemiz, yaratıcılığımız ve yeteneklerimiz. Miami’ye taşındım ve mutluyum ama daha yeni başladığımı düşünüyorum. Farklı tasarım dillerine sahip, dünyanın en güzel şehirlerinde yaşamak benim hedefim. Bir sonraki durak belki Londra belki Tokyo…

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 119. sayısında yayımlanmıştır.