artwork

Katılımcı kültürün yeni marka elçileri

10 yıl önce

0

Kurumsal iletişim ve itibar yönetiminde marka elçilerinin önemi kendini gösteriyor. Marka elçileri denildiğinde, müşteriler, sektör ve medyadan fikir önderleri, yerel medya, tanınmış kişiler sıklıkla akla gelir. Bu tür ilişkileri kurgulamak ve yönetmek elbet çok önemlidir, ancak çoğu zaman bu alanda en büyük potansiyele sahip sosyal grup göz ardı edilir: Kurum çalışanları.

Çok katılımcılı, çok kanallı sohbet ortamının ana gelişim mecrası olan sosyal medyanın, itibar yönetimi ve marka iletişimi açısından önemi günümüzde herkesin bildiği, kabullendiği bir gerçek. sosyal medya hem doğrudan mesaj iletimi, hem de diğer mecra ve platformlarda söz sahibi olanlara dolaylı erişim ve gündem yönetimi açısından önem taşıyor. Kurumlar ve markalar, sosyal medya üzerindeki varlıklarını geliştirmek için yatırım yapıyorlar. Öte yandan, bu platformun adında da kendini gösteren en büyük özelliği, bireysel paylaşımla sosyalleşen içerik.

Bu gerçek, günlük hayatın içinde yer alan kişilere, yani kurum çalışanlarına markanın en önemli elçileri olma potansiyeli kazandırıyor. Ancak bu noktada, kurumsal mesajları, kampanyaları ‘Like’, ‘RT’ ya da ‘Fav’ etmenin ötesinde, içten gelen, proaktif bir elçilik hedefleniyorsa, çalışanlara içselleştirip, paylaşabilecekleri bir deneyim, bir öykü sunmak gerekiyor. Son günlerde İK ve İletişim Yöneticilerinin ortak gündemleri arasına giren İşveren Markası  (Employer Brand) burada ön plana çıkıyor.

Şu günlerde Davos’ta iş dünyasına dair konuşulan konular arasında teknolojinin iş başarısı için hayati önemi yer alıyor. Ancak bu küresel sohbetin içeriğinde önemli bir değişim var, teknoloji günümüze, öncelikli olarak bir etkinlik ve verimlilik unsuru olarak değil, katılımcı kültürde ilişki yönetimini mümkün kılan bir platform olarak kabul görüyor. Aynı şekilde, kurumların en büyük değerini ve gücünü oluşturan çalışanlar da, kurumsal markanın hem öncelikli müşterileri, hem de en önemli elçi grubu haline geliyor.

Gonca Karakaş / İDA Üyesi

Bu yazı Campaign Türkiye’nin Şubat 2014 sayısında yayınlanmıştır.