artwork

Yeni motto: Paylaş ve rahatla

12 yıl önce

0

Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki artık her an herkes her şeyi kaydediyor. Sonra da paylaşıyor. Serdar Kuzuloğlu’nun şu tespitine katılmamak olanaksız; “Elektronik cihazlarımız uzuvlarımızın uzantısı oldu. Gözlerimizi başkalarıyla paylaşıyoruz. Kulaklarımızı başkalarına yerleştiriyoruz.”

Gitmeyi aklımızın ucundan bile geçirmediğimiz ülkeler, hatta davet edilme şansımızın olmadığı event’ler… Hepsinden haberdar, daha da önemlisi fikir yürütecek kadar bilgi sahibiyiz. Geçtiğimiz ayki Cannes Lions bunun en kanlı, canlı örneğiydi. Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar sayesinde oturumlara katılmış kadar olduk. Zaten orada da üzerinde en çok durulan konular arasındaydı paylaşmak, içerik ve topluluk yaratmak.

Paylaşmanın psikolojisi

Paylaşmanın ardındaki psikolojik nedenlerle ilgili yazılmış birçok makale var. Wharton’dan Profesör Jonah Berger’inki de bunlardan biri. Berger, bizi başkalarıyla hikâye, haber ve bilgi paylaşımına iten nedenleri incelemiş. New York Times’ın en çok paylaşılan haberlerinden yola çıkarak hazırladığı makalede “Sosyal medyada neden bazı yazılar diğerlerine göre daha çok paylaşılıyor?” sorusuna da yanıt aramış. Ve bunun nedenini tahrik gücüyle açıklamış.

Berger’e göre fizyolojik olarak tahrik olduğumuzda (duygusal bir dürtüyle ya da farklı bir şekilde) sinir sistemimiz buna sosyal paylaşımı artırarak yanıt veriyor. Araştırma Amerikalı bir örneklem grubunu kapsadığından olsa gerek pozitif duygular uyandıran mesajların paylaşım şansı daha yüksek çıkmış. Bizim gibi duygularının esiri toplumların çok iyi tahmin edebileceği gibi negatif duygularda öfke, üzüntünün açık ara önünde.

Dinle ve söz hakkı ver…

Giderek daha çok sayıda, daha çok kaynaktan, daha fazla insanla, daha sık ve daha hızlı paylaşımlar içerisindeyiz. Bu eğilimin ardındaki motivasyonlar şöyle; 1) Gördüğün eğlenceli ve paylaşmaya değer bir şeyi sadece kendine saklamamak. Yay ki başkaları da nasiplensin zihniyeti. 2) Hayatındaki önceliklerini ve önem verdiğin konuları göstermek. Bir nevi kendini tanıtma biçimi. 3) Arkadaşlarınla iletişimde kalmak. Yalnız kalma endişesinin çaresi. 4) Bir konu veya marka hakkında bilgi vermek. Takipçilerine göre uygun bir dil seçerek tabii. 5) İyi hissetmek. Ki bence hikâye bundan ibaret. Markalar bazında doğru paylaşımlar yapmanın sırları ise önce sınırlarınızı çizmekle başlıyor. Buna göre bir yol haritası oluşturmayla devam ediyor. “Biz bir araya gelince bi’ büyük oluruz” diyerek mesajını paylaşmak ve beraberlik üzerinden veren Yeni Rakı gibi.

Marka, hikâyelerini de bu kontekst üzerinden anlatıyor. Markasını inşa ederken yazdığı kutsal kitaba bağlı kalarak söylemlerini belirleyen Moova da başka bir örnek. Moova, tüketicinin zihnine peynir ve süt için iyi şeyler yapan, iyilik taşıyan bir marka olarak yerleşmek istiyor. Moova CEO’su Olcay Sunucu, 100 milyon dolar yatırım yaptıkları bir işle ilgili bir tüketicinin fikrini değiştirmek için çalıştıklarını söylüyor.

Bir Photoshop mucizesi; Quarter Pounder

McDonald’s’ın reklamlara çıkan hamburgerlerinin gerçektekinden daha iyi görünme sırlarını anlattığı yeni videosu takipçilerini dinleme üzerine kurulmuş en başarılı paylaşımlardan. Video, McDonald’s Kanada pazarlama direktörünün Toronto’dan Isabel adlı müşterisinin sorusunu iPad’inden göstermesiyle başlıyor. Isabel’in sorusu basit; “Neden McDonald’s hamburgerleri reklamlarda restoranlardakinden daha güzel görünüyor?” Birçok markanın görmezden gelebileceği bu soruya pazarlama direktörü Hope Bagozzi, “Harika bir soru” diyerek yaklaşıyor. Hemen ardından da bir McDonald’s restoranına girip sipariş ettiği Quarter Pounder’ı kaptığı gibi fotoğraf stüdyosuna gidiyor. Birlikte çalıştıkları yemek stilisti ve fotoğrafçıyı dinlerken sıradan bir hamburgerin ehil ellerde bir reklam yıldızına dönüşümünü izliyoruz. Videonun sadece Youtube’da üç günde 4,5 milyon hit aldığını da belirtmeliyiz.

[youtube id=”oSd0keSj2W8″ width=”600″ height=”350″]

Banu Kitiş Dağıstan
İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi

 

 

 

 

[arrowlist]

Bu yazı Campaign Türkiye’nin Ağustos sayısında yayınlanmıştır.

[/arrowlist]