Artık “yeni normal” olarak adlandırdığımız süreci yavaş yavaş deneyimlemeye başlıyoruz. Pandemi birçok süreci hızlandırdı. Örneğin; çevrim içi alışveriş genele yayılma hızını artırdı. Aynı şekilde tüketicinin gelenekselden farklı içeriklere adapte olma aşamasına da ivme verdi. Şunu biliyoruz ki insanlar kolaylığa çok rahat alışıyor ve bırakmak istemiyor. Bu süreçten sonra içerik tüketiminde dijital dönüşümün tüm demografilerde artış göstermesini bekliyoruz.
İçerik üretiminin demokratikleşmesi
İçerik üretiminin demokratikleşmesiyle birlikte nicelik arttı, nitelik azaldı. Ancak içerisinde bulunduğumuz “post-truth” dönemin ve zamanın ruhuyla birlikte insanlar daha samimi, gerçekçi ve doğrudan iletişimi ve içerikleri talep ediyorlar. Aynı tartışma post-modern sanat için de geçerli. Biraz Rönesans sanatçılarıyla, çağdaş sanatçıları karşılaştırmaya benziyor.
Yaratıcı sektör ve markalar dünyasının alışılagelmiş pazarlama ve iletişim pratiklerini tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Çünkü şu anda kalite kadar, sahicilik de değer görüyor.
İçerik tüketme eylemi birçok dinamiğin bir araya gelmesiyle gerçekleşiyor. İnsanların ruh hallerindeki değişime ve duygu durumlarına göre tükettikleri içerikler de değişiyor. Buna bir de hayatın temposunun elverdiği zaman aralıkları ekleniyor. Bu açıdan baktığımızda görece daha fazla zamana sahip olduğumuz, evde kaldığımız günlerde daha derin ve sofistike içeriklere yönelmemiz kimseyi şaşırtmıyor. Tam tersi olarak endişe ve anksiyeteyi bastırmak için de (Instagram Story’leri, Netflix dizileri gibi) daha hafif ve eğlenceli içerikleri de tüketebiliyoruz. Estetik algımız içerisinde bulunduğumuz durum, zaman ve mekana göre büyük değişiklikler gösteriyor. Bundan sonraki dönem de insanlık için pek kolay olacağa benzemiyor.
Barış Alemdar
Head of Client Services, Concept
Bu yazı, ilk olarak Campaign Türkiye 99. sayısında yayımlanmıştır.