artwork

WPP Türkiye Ülke Müdürü Demet İkiler: “Koşmadığında geri Kalırsın”

4 yıl önce

0

WPP Türkiye Ülke Müdürü Demet İkiler 2019’un değerlendirmesini yaparken; 2020 hedeflerinden ve WPP Türkiye’nin yaşayacağı değişimden de bahsetti.

2019’u geride bıraktığımız bu günlerde reklam endüstrisinin başarılı isimlerinden WPP Türkiye Ülke Müdürü Demet İkiler ile görüştük. İkiler, bizim için hem 2019’un değerlendirmesini yaptı hem de 2020 için WPP Türkiye’nin hedeflerinden bahsetti. Campaign Türkiye için verdiği yanıtlarda en çok üstünde durduğu konulardan biri de Mark Read ve Andrew Scout ile birlikte yeniden şekillenen WPP’nin stratejisi oldu. Ayrıca datanın cinsiyet eşitsizliği ile yorumlanmasından ve doğru yorumlanmış veriler için neler yapılması gerektiğinin de altını çizdi.

Campaign Türkiye 27. PERYÖN İnsan Yönetimi Kongresi’nde son derece dikkat çekici bir konuşma yaptınız. Ve verinin yorumlamasındaki eşitsizliğe değindiniz. Sizce veri şu anda nasıl yorumlanıyor, hatalı bulduğunuz noktalar neler ve nasıl yorumlanmalı?
Demet İkiler Aslında burada yer verdiğim içeriği benim, orijinal fikrimmiş gibi sahiplenmek doğru olmaz. Benim için aydınlanma noktası; Caroline Criado-Perez isimli bir İngiliz yazarın Invisible Women; Görünmeyen Kadınlar isimli kitabıydı. Stream’de Caroline ile tanışma ve röportaj yapma fırsatı da buldum. Öncesinde kitabını okumuştum. Kendisi Royal Society Insight Investment Science Book’tan ödül aldı. Bu ödülün şöyle bir özelliği var; İngiltere’de bilim kitaplarının ve bilim insanlarının ödül aldığı bir sistemde Caroline bilim insanı olmadığı halde bu ödülü kazandı.

Caroline’ın kitabında bahsettiği ise şuydu; neredeyse bine yakın farklı case üzerinden data cinsiyet eşitsizliğine hizmet ediyor. Burada önemli olan; yazdığı her şeyi mutlaka somut örneklere, veriye dayandırıyor. Dünyanın kuruluşundan bugüne, hayatın her alanına dair örnekler var. Kadın rolleri; toplumsal olarak nasıl şekillendirilmiş, bu rollerin hayata geçişiyle beraber nasıl veri oluşturulmuş’a değiniyor ve diyor ki; roller eğer eşitsiz dağıtılmışsa o rolün neticesinde bizim dünyada bıraktığımız ayak izi de bir o kadar eşitsiz bir ayak izi. Eğer ki data, bu eşitsiz ayak izini girdi olarak alıyorsa algoritmalar olsun, yapay zekâ olsun o data üstünde çalışan ve tüm sonuç çıkaran mekanizmalar yanlış bir kaynaktan beslenmiş oluyor. Caroline’ın iddiası bu. Evet, biz bilimsel olarak objektif veri üzerinden çalıştığımızı düşünsek de aslında verinin hayata geçirdiği koşullar objektif değil.

Gerçek hayat tecrübelerini yansıtmadan datayı okumak, anlamlandırmak merkezine erkeği özne olarak koyan bir evrende son derece yanlış sonuçlara götürür. Benim olduğum kişi, yetiştiğim ortam, iş hayatındaki rolüm, Türkiye’de kadın olarak yaşadıklarım ve kendi tecrübelerimden gelen bir öğrenilmişlik var. Bunu paylaştığım genç kadınlar da var. Ama şu noktada yeni bir gözlük takmış oldum onun sayesinde: Ben, kendi mücadelemde aşmak zorunda olduğum bariyerleri doğal kabul ettiğimi fark ettim. Oysa o bariyerlerin doğal kabul edilmemesi gerekiyor.

Ayrıca Dünya, kişi denilen kavramı erkek olarak algıladığında bütün sistem, erkek vücudunu, erkek hayatını önceliklendirmiş oluyor. O zaman biz bunu normal kabul edip nasıl baş edeceğimizi konuşacağımıza; bunun normal olmadığıyla yüzleşip buralarda neler yapılabilir’i konuşmalıyız.

Örneğin; ben “erkek veya kadın arasında bir ayrım yapmadan performansı değerlendiriyorum” dediğimde aslında bire bir ayrımcılık yapmış oluyorum. Çünkü kadının içinde bulunduğu koşullar erkeğin iş hayatında bulunduğu koşullara göre daha zor. Çocuk hasta olduğunda erkek işe gidiyor; karısı bakıyor. Kadın çocuğunun başında olmak zorunda; o gün işte önemli bir toplantıyı kaçırabilir, belki performans değerlendirmesine etkisi olacak bir işi yapamayacak. İş seyahati olacaksa kadın, mutlaka çocuğunu nereye bırakacağını organize etmek zorunda, adam zaten karısına bırakıyor. Yaşlı bakımı dediğiniz zaman; annemi doktora götürmek benim sorumluluğum oluyor. Benim ağabeyim olsa da, benden daha müsait olsa da doğal olan benim annemi götürmem.

Bu yüzden kabul edelim ki kadının içinde bulunduğu koşulları gözetmeden performans odaklılık hiç de eşit bir sistem değil. Bu anlamda ben de Caroline sayesinde yeni bir gözlük takmış oldum. Ve bütün bunları o kadar kuvvetli hissettim ki bu konuda Türkiye’de bir elçi olabilirim diye düşündüm. Cinsiyet körü bir dataya değil; cinsiyet gözlükleri takılmış bir perspektiften o dataya yaklaşalım. Doğru datayı doğru şekilde girersek doğru çıktı verir.

Campaign Türkiye Bütün bunlara rağmen aslında çeşitlilik ve eşitlikle ilgili güzel haberler de oluyor. Dünyanın 100 kadın kahramanından biri seçildiniz. The Heroes Top 100 Role Model Women Executives 2019 listesinde siz de yer aldınız. Bu başarı için neler söylemek istersiniz?
Demet İkiler Ben dünyanın 100 kadın kahramanı arasında mıyım, gerçekten bilmiyorum. Yani ben kendimi 100 kadın kahraman arasına koymazdım. Çünkü çok gizli kahramanlar olduğunu düşünüyorum. Bizler orada var olabilen, sesi çıkabilen, kendini ifade edebilen kadınlar olduğumuz için o listenin içine girdik. Kahraman olarak bakacak olursak bizlerden çok daha güçlü kadınların olduğunu düşünüyorum. Ama burada da olmaktan da çok mutluyum. Çünkü ne olursa olsun örnek oluyoruz. Türkiye’den de iki kadın bu listeye girebilmiş dedirtiyoruz. Eminim ki gelecekte daha çok kadına çağrı olacak. Artık Türk kadını ile ilgili bir farkındalık var. Türk kadınının bu anlamdaki çabası, kararlılığı, liderlik yapabilme özelliği tanınmış oluyor böylelikle. O yüzden de çok anlamlı, beni de çok mutlu etti. Hakkını yediğimiz tüm kadınlar adına burada olmanın sorumluluğuyla hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Biz bilimsel olarak objektif veri üzerinden çalıştığımızı düşünsek de aslında verinin hayata geçirdiği koşullar objektif değil. Gerçek hayat tecrübelerini yansıtmadan datayı okumak, anlamlandırmak merkezine erkeği özne olarak koyan bir evrende son derece yanlış sonuçlara götürür.

Campaign Türkiye Bu endüstri için özellikle konuşacak olursak gerek markalar gerek de ajanslar yaptıkları işlerde farklılaşmak istiyorlar. Sizce bunun bir reçetesi var mı?
Demet İkiler Bunun reçetesi müşteri beklentisini doğru bir şekilde karşılamak. Markalarımızın tüketicileri için de bu beklentinin ne olduğunu anlamak çok doğru; dolayısı ile bir reçete yazılacaksa en başa tüketici beklentisi ihtiyacı, marka beklentisi ihtiyacı ve müşteri beklenti ihtiyacını koymak lazım. Bunların olması halinde yaptığınız şey anlamlı olur ve değer bulur.

Ayrıca ‘hangi işteyiz’i yeniden tanımlamak gerekiyor… Biz, WPP olarak, iletişim içinde değiliz; biz kreatif bir dönüştüren şirketiz; kreatif bir transformasyon şirketiyiz. Yaptığımız iş de iletişim, deneyim, commerce ve teknoloji. Bu dört alanda faaliyet gösteren bir yaratıcı dönüşüm şirketiyiz, diyoruz. Biz artık bizim için core business olan iletişimden taştık. Taştığımız alanlarda yeniden kendimizi tanımlamaya ve o alanlardaki tüketicilerimizin, müşterilerimizin beklentilerine göre ürün ve hizmetler çıkararak ayrışmaya çalışıyoruz. Yani yaptığımız işin dikeyini sağa, sola, öne, arkaya doğru taşırdık. Bu senenin en önemli hareketi, Mark’ın vizyonu doğrultusunda bize verdiği bu bakış açısı. Ve en önemlisi de taştığımız yerde bizden müşteri beklentisi ne? Bunların yanında bugün datanın doğru bir insight’a dönüştürülmesi, zenginleştirilmesi son derece önemli… Eskiden diyorduk ki ‘data sahibi olmak önemli’, şimdi böyle bir şey demiyoruz. Datayı en doğru kullanan, datadan en ayrıcalıklı biçimde faydalanan, onu en anlamlı şekle getiren şirket olmak gerektiğini savunuyoruz. Çünkü artık data gerektiğinden daha çok var aslında; biz datanın peşinden koşmuyoruz. Var olan datanın -ki bizde de çok var, müşterimizde de çok var- nasıl anlamlandırılabileceğinin, nasıl sürece katılabileceğinin peşindeyiz.

Farklılaşmak için bir reçete yazılacaksa en başa tüketici beklentisi ihtiyacı, marka beklentisi ihtiyacı ve müşteri beklentisi ihtiyacını koymak lazım.

Campaign Türkiye WPP’ye genel anlamda baktığımızda önce satın almalar dikkati çekiyor, ardından ses getiren bir iş birliği ve yepyeni bir platform kurulumu (New Commerce) var… Bütün bu stratejilere baktığınızda sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 2020 için nasıl bir stratejiniz var?
Demet İkiler Tabii ki biz 2019 yılında iletişim dışındaki bu üç alanda deneyim, commerce ve teknoloji alanındaki kaplara taşmaya başladık. Buralarda kendi ürünlerimizi, kendi hizmetlerimizi oluşturmaya başladık. Hangi WPP uzmanlıkları, hangi WPP ekipleri bu yeni kapları daha doğru doldurabilecek baktık. Bugün Wunderman Thompson, Geometry gibi şirketlere baktığınız zaman çok ciddi olarak ortak kapları doldurabilecek yeni hizmetler ve ürünlerle geliyorlar. WPP Türkiye olarak biz bu arkadaşlarımızla aynı masaya oturduk. Zaten ‘new commerce’ demeye başlamıştık ama artık ‘new commerce’ de değil. Türkiye’de Türkiye’nin kendi datası ile kendi koşulları altında müşterileri için sunması gereken hizmet veya ürün nedir ona bakıyoruz. Bunun hesabını, kitabını yapıp birlikte bu yaklaşımları geliştirmeye başladık. Benim herhalde son yıllarda en zevk aldığım iş de bu olabilir. Biz şimdi taştığımız yeni kapları doldurmanın heyecanındayız. Üstelik bu her yeni kabın rakibi farklı. Bizim geleneksel rakiplerimizin dışındaki rakiplerle rekabet etmek de artık gündemimizde… Ama rekabetten çok oradaki şirketlerle birlikte üretmek, birlikte müşteriye gitmek, onların uzmanlıkları ile bizimkini birleştirip gerçekten ayrışan ürün ve hizmetleri müşterinin ayağına götürmek çok daha önemli… Bence bu da WPP’nin stratejilerinden biri. Biz, herkesle çok daha dostane ilişkiler içindeyiz. Bugün Google’a baktığınızda, Facebook’a baktığınızda, Twitter’a, LinkedIn’e veyahut Adobe’ye, Oracle’a veya aklınıza gelebilecek pek çok ismle WPP’nin çok ayrcalıklı iş ortaklıkları var. Bu iş ortaklıklarının her iki tarafa sağladığı faydalar var. Şimdi ‘go to client’ dediğimiz; müşterinin ayağına birlikte gitmek, birlikte ürün geliştirmek veya zaman zaman bizim bazı ürünlerimizi ve hizmetlerimizi geliştirmemize sponsor olmaları gibi durumlar söz konusu. Yani biz belli alanlarda uzmanlaşırsak, onların elindeki farklı hizmetlerle bütünleşip müşterinin o günkü ihtiyacına göre daha doğru bir çözüm sunabiliriz.

Campaign Türkiye WPP şirketleri daha önce birbirinden daha bağımsız, silolar şeklinde yönetiliyordu. Şimdi biraz daha birlikte çalışma kültürü entegre edilmeye çalışılıyor sisteme, bu beraberinde bir ortak kampüs projesi getirecek mi? Dünyada bunun örnekleri var; Berlin, Paris, Amsterdam…
Demet İkiler Kampüs, basit anlamıyla ortak yerleşim gibi görünse de ortak yerleşimin çok ötesinde bir stratejik öncelik WPP için. WPP’nin birlikte çalışma, birlikte üretme, müşteri karşısında birlikte var olma ve müşteri için birlikte var olma stratejisinin aslında hayata geçiş noktası kampüsler. Bizleri birlikte oturtmanın ötesinde; birlikte çalışmak ve sinerjiyi pek çok alanda ortaya çıkarma projesi. Türkiye de zaten Kampüs ülkelerinden bir tanesi. Bizim için çok büyük bir heyecan; bütün arkadaşlarımız aynı şeyi düşünüyor. Çünkü bu, bizim değişme anımız.

Dün çok sevgili bir müşterimiz ile sohbet ediyorduk. Bana 3 tane örnek verdi: Radikal değişimler için bir sayfayı kapatıp tamamen yeni bir sayfa açmak gerektiğine dair şu örnekleri verdi: Büyük Konstantin Roma’dan İstanbul’a geliyor. Roma’da başaramayacağını anladığında İstanbul’da yeni bir dönem açmak istiyor. Hz Muhammed Mekke’ye bakıyor ama olmayınca Medine’ye geçiyor. Ve Atatürk de İstanbul dururken Ankara neden başkent olsun ki düşüncelerine karşı gelip bir yerleri değiştirmektense sıfırdan kurabileceği bir ortam yaratıyor. Bizim için de Kampüs’ün böyle olacağını düşünüyorum. Yani Mark Read bütün bu örnekleri bilerek mi bu kararı verdi, bilmiyorum ama benim Kampüs’e olan inancım bu örneklerle beraber daha da güçlendi. Artık Kampüs demek ait olmak demek, Kampüs demek hep beraber bir kulüp oluşturmak demek. Müşterilerimizle, iş ortaklarımızla, sizin gibi iş ortaklarımızla teknoloji iş ortaklarımızla, mecra iş ortaklarımızla birlikte yöneteceğimiz bir ekosistemin aslında habercisi.

Bu, bizim birlikte çalışmaya çabalamamızı artık bıraktığımız ve direkt birlikte çalışacağımız ortamın bize net olarak verilmesi projesi aslında. Artık müşteriler de daha yakınlar. Dünyada satın almaların bu yönde yapılıyor olması, uzmanlıkların birbirini tamamlaması pek çok müşteriyi birbirinin iş ortağı haline getirdi. Mesela artık rakibinizin bulunduğu bir markette belki de sizin için daha anlamlı bir şeyler olacak. İkinizin birden yarattığı trafik o tatlı rekabeti perçinleyecek. Tabii ki veri güvenliği, müşterinin gizliliği, öncelikleri bizim var oluşumuzun temellerinden. Yıllarca bunlara hizmet edebildiğimiz için, bunları koruyabildiğimiz için var olabildik. Bunu zaten bir hijyen faktörü olara koyduk.

Artık data gerektiğinden daha çok var aslında; biz datanın peşinden koşmuyoruz. Var olan datanın -ki bizde de çok var, müşterimizde de çok var- nasıl anlamlandırılabileceğinin, nasıl sürece katılabileceğinin peşindeyiz.

Campaign Türkiye Mark’ın vizyonu dediniz; bu vizyondan biraz daha bahsedebilir misiniz? Zira strateji de buna göre oluşuyor.
Demet İkiler Mark’ın vizyonu bizim işimizi taşırmamızla paralel. O tabii bu kelimeyi kullanmıyor ama benim için böyle; kendi kabımızdan çıktık, öbür kaplara doğru taştık. Çünkü müşterinin beklentisi tüketici yolculuğunun entegrasyonu bunu gerektiriyor. Yani tüketici bizim gördüğümüz gibi kendi satın alma sürecini silolar halinde ayrıştırmıyor. Dolayısıyla bütünsel olarak orada var olmak, orada fayda sağlamak gerekiyordu. Mark’ın da yaptığı bu. Bunun ötesinde bir şey daha yaptı; WPP’nin ‘purpose’ından bahsetti. Çalışanlar olarak; hem bizim hem müşterilerimizin hem de iş ortaklarımızın ortak sahiplenebileceği bir ‘purpose’. Bu durum herkese kendini daha iyi hissettirdi. Pazarlamanın büyük dünyasının ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu biliyorduk ama kendi işimizle ilgili gururlanmaya hala ihtiyacımız var sektör olarak. Yani her ne kadar oraya da taşsak, buraya da taşsak; kendi yaptığımız işin, markaların hayatına dokunmanın ötesinde aslında insanların fikirlerini davranışlarını ve duygularını değiştirebilecek güçte olduğunun farkına vardık. Mark, bunu bir kere daha bize hatırlattı. Bizim yaptığımız işin gücü; insanların fikirlerini, davranışlarını ve duygularını değiştirebilmek. Bunu insanlık için de kullanabilirsek ne kadar büyük bir fayda yaratabiliriz’e baktık. Benim de Türkiye’de kendi arkadaşlarımla birlikte yapmaya çalıştığım şey bu. İşimizin gücünü doğru alanlarda kullanmaya çalışıyoruz. Bu anlamda da Birleşmiş Milletler’in iş hayatı ile buluştuğu ortak platform olan United Nations Global Compact’ın Türkiye ayağı Global Compact Türkiye platformuna imzacı olduk. Yani bu 17 sürdürülebilirlik hedefi doğrultusunda Türkiye WPP grubu olarak taahhütte bulunduk. Bireysel olarak bir ülke anlamında bunu yapan tek WPP ülkesiyiz. Çünkü WPP global olarak taahhüt veriyor ama lokal olarak girmiyor. Biz dedik ki ‘Türkiye’de biz, bu işin altına elimizi koyarız, İmzamızı atarız.’ Bu da denetlenmeye ve hesap vermeye açık olduğumuzu gösteriyor.

Ortak ilkeler doğrultusunda hareket edeceğiz. Hatta bununla da yetinmeyeceğiz ‘purpose’ımıza uygun olarak kendi etki alanımızla ve gücümüzle bu konuları daha doğru iletişim, daha doğru mesajlarla nasıl iletebiliriz; bulunduğumuz ülkemize, toplumumuza nasıl fayda sağlayabiliriz gibi sorulara da odaklanacağız. Hatta çalışmalara başladık bile; UN Women ile yaptığımız hem Kadınlar Günü için hem Kadına Karşı Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günü için yaptığımız işler ve aynı zamanda plastik seferberliğinin imzacısı olmamız…

Zaten kadın ve iş hayatında kadının yeri, kapsayıcılık ve benzeri konulardaki hedef leri yerine getirmek için çalışmalara başladık. Aynı zamanda başkan yardımcısı olduğum yönetim kurulunda, Unilever CEO’su Mustafa Seçkin ile birlikte kapsayıcılık ve çeşitlilik konusunun liderliğini üstlendik.

Bizim yaptığımız işin gücü; insanların fikirlerini, davranışlarını ve duygularını değiştirebilmek. Bunu insanlık için de kullanabilmeye ve ‘ne kadar büyük bir fayda yaratabiliriz’e baktık.

Campaign Türkiye Yeniliklerden konuşuyorken o zaman biraz da 2020 hedeflerinizden de bahsedebilir misiniz?
Demet İkiler Biz işimizi değiştirdik. İşimizden taştık dediğimizde bu taştığımız alanlar önce daha niş algılanıyor. Bizim için de bir öğrenme süreci gerektiriyor; dolayısıyla biz entelektüel derinliğimizi artırıyor olacağız. 2020’de mutlaka daha çok anlıyor olacağız. “Her müşteri lideri, bir WPP müşteri lideridir” sloganıyla çalışma başlatıyor olacağız. Bu da WPP’nin taştığı bütün alanlarla ilgili fikir sahibi olmak, bilgi sahibi olmak ve müşterilerinin beklentileri doğrultusunda bunu kullanabilecek kişilere dönüşmek istiyoruz anlamına geliyor. Ayrıca niş veya katma değerli hizmetler gibi algılanan bu yeni alanları ana akımlaştırmaya başlıyoruz. Biz, işimizi gerçekten yeni alanları da işin içine katarak büyütmek istiyorsak; bunları yeni alan gibi değil, bizim ana akım işimizmiş gibi yapıyor olabilme becerisinde olmamız lazım. Derinlemesine olan her uzmanlık bizim için çok değerli. Uzmanlıklar olmasa zaten rekabetçi bir iş yapamayız. Bu noktada yatay uzmanlıkların da geliştiği ve derinlemesine uzmanlıkları sürecin doğru noktalarında aktive ederek müşteri karşısına götürebilecek kişiler olması gerekiyor yatay uzmanların.
Sürdürülebilirlik konularındaki çalışmalarımız devam ediyor. Müşterilerimizin ‘purpose’, sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk alanlarındaki beklentilerine daha doğru cevap verebilecek yapılanma; yani samimiyet çok önemli. Eğer siz kendinize inanmıyorsanız, bu alanlarda aktif değilseniz müşterinizin bu konulardaki beklentilerine de doğru cevap verebilir misiniz çok emin değilim.
Biz önce kendimiz bu alanda samimi bir şekilde ceketi giydik üstümüze. Yani biz ‘purpose’ ve sürdürülebilirlik konularında kendimiz bu işin bir parçasıyız ve aktivistiz. Müşterilerimizin kendi markalarının yolculuklarında da iletişim fikirleri bulabilmek, bu iletişim fikirlerini aktive etmek, doğru ortaklıkları sağlayabilmek adına daha yüksek sesle bu işlere talip olacağız önümüzdeki dönemde.
Bunların dışında tabii Kampüs heyecanımız olacak. Bu baştan başa bir ‘change managment’ gerektiriyor; kültürel olarak, operasyonel olarak, fiziksel olarak. Buna da yoğunlaşacağız. WPP bu anlamda çok deneyimli. Kampüs’e taşınacak ülkelerin atması gereken adımlar son derece belli.
Artık CoFuture bizim bir değerimiz. Belki bunu daha uluslararası bir boyuta taşıyabiliriz. 2020’de de mutlaka bizi vizyonumuz doğrultusunda bir araya getiren event’imizi yapacağız. Uluslararası event’lerde de eğer yine bizi davet etmeye devam ederlerse varlık göstereceğiz. WPP Dünyası için de Türkiye çok çok iyi bir örnek. Kasım ayının sonunda 21 tane ülke yöneticisi, Mark Read ve Andrew Scout’un yer aldığı bir süreç geçirdik. Hepimize sunum yaptırdılar, ben de Türkiye hikayesini anlattım. Mark dedi ki “bir işin nasıl yapılması gerektiğini herkese gösterdin.” Çünkü biz burada inanç üzerine belli bir konuya bağlandık ve bizi ileriye götürecek noktalar için adımlar attık. Ciddi olarak da bunların sonunda işler kazanıyoruz. Yani bu seneki konkurlara bakın: İş Bankası ya da Turkcell en güzel örnekler… Bu nedenle çok çok iyi bir yıl oldu diyebilirim. 2020’nin daha iyi olacağına inanıyorum. Biz şu anda bilginin peşinden koşuyoruz. Yani ben kendi adıma öğrenme noktasındaki iştahımı ikiye katlamış olabilirim. Ve şunu da hissetmeye başladık, ajanslarımızın içinde: Koşmadığında geri kalıyorsun. Bu da küçük tatlı bir yarışa dönüştürüyor sanki.

Derinlemesine olan her uzmanlık bizim için çok değerli. Uzmanlıklar olmasa zaten rekabetçi bir iş yapamayız. Bu noktada yatay uzmanlıkların da geliştiği ve derinlemesine uzmanlıkları sürecin doğru noktalarında aktive ederek müşteri karşısına götürebilecek kişiler olması gerekiyor.

Campaign Türkiye Peki 2019’da biraz daha geriye gitmenizi rica edeceğim. Çünkü Ağustos 2018’de sıkıntılı bir sürece girdi. Siz bu süreci nasıl geçirdiniz?
Demet İkiler Çok zor geçti; o son üç ay için çok hazırlıksızdık. Ki biz senenin başında bir B planı çalışmıştık ama bu, çok bambaşka bir şeydi. 2019 o yüzden bence hepimizin temkinli olduğu bir yıldı. Doğru açılım noktalarının peşinden koştuk. Bu işi başka kaba taşırmak da bu yüzden belki de kolay oldu. Çünkü kriz dönemlerinde daha doğru insiyatif ler alabiliyorsunuz. Her zaman kolaylıkla para kazandığınız yerden para kazanamadığınızı gördüğünüz zaman niş, value add veya ekstra diye tanımladığınız alanlar bu ana akımlaştırma stratejisi doğrultusunda isabetli olabiliyor. Bence Türkiye, yine de 2019’u 2018’in sonunda öngörülenden çok daha iyi geçirdi. 2019’da Türkiye’nin jeopolitik konumuna, yaşadığı olaylara bakın. Ya da dünyada olanlara bakın. Türkiye’nin kendi sınırlarında yaşadıklarına bakın; ülkede deprem bile oldu. Neler oldu, neler oldu… Bütün bunlara rağmen yolumuza şaşmadan ilerlediğimizi düşünüyorum. Bence düşündüğümüzden çok daha iyi bir yıl geçirdik. 2020 için çok daha umutluyum.

 

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye 95. sayısında yayımlanmıştır.