artwork

Vücut pozitifliği ne kadar başarılı?

4 yıl önce

0

Brittaney Kiefer, çoğu zaman hayranlıkla izlediğimiz vücut pozitifliği kampanyalarının derinliklerini mercek altına alıyor.

NHS verileri, markaların filtrelenmemiş görüntüler kullanmalarının veya reklamlarda güçlendirici sloganlar
kullanmalarının yeterli olmadığını belirtiyor.

Komedyen ve The Guilty Feminist podcast’inin sunucusu Deborah Frances-
White, aynı adı verdiği kitabında şöyle diyor:

“Ben bir feministim ama yeni bir headshot seçerken kocama, ‘Bu fotoğrafım Dove kampanyasından fırlamış gibi mi görünüyor” diye sormadan edemiyorum. O da ‘Hayır, sevgilim, çok hoş görünüyorsun’ diyor ve ben de ‘Şey, bu kampanya başarısız oldu’ diye düşünüyorum.”

Geçen hafta okuduğum Frances-White’ın fıkralarını düşünürken birçok genç kızın rol modeli olan Taylor Swift, yeme bozukluğu yaşadığını ve bununla mücadele ettiğini itiraf etti. NHS’den elde edilen verilere göre, iki yıl içinde yeme bozukluğu nedeniyle hastaneye gelen hastalarda %37 artış olduğu ortaya çıktı. Her kadın, bedensel imajıyla ilgili sorun yaşarken bu tip istatistiklerde artış yaşanması normal değil mi? Yine de, haberi okuduktan sonra ilk düşüncelerimden biri şuydu: Peki ya bütün bu beden pozitifliği kampanyaları hiç mi işe
yaramıyor?

“Birçok insanın vücutlarından nefret etmesinin nedeni bir Dove reklamının açıklayabileceğinden çok daha derin. Kadınlara, marka ya da medya tarafından pozitiflik kisvesi altında bile bedenleri hakkında takıntı yapabilecekleri mesajlar veriliyor.”

Dove, reklamlarında “gerçek kadın” imajı o kadar etkili oldu ki pek çok marka da onu takip etti. Örneğin; Mothercare annelerin vücutlarının doğumdan etkilenen bölgelerinin filtrelenmemiş görüntülerini paylaştı.

Bu kampanyaların, sektörümüzün kadınlara bakış açısını geliştirmek için gerçek bir çaba olduğundan kesinlikle şüphe etmiyorum.

Victoria’s Secret kızlarını reklamlarda gördüğümde kendi bedenimle ilgili neler hissettiğimi biliyorum. Bu yüzden reklamcılık sektörünün kadınların imajını güçlendirmede önemli bir rol oynadığına inanıyorum.

Ancak yine de endüstrideki bütün bu mesajlara rağmen gerçekte yaşananlar çok farklı. Bunun birçok karmaşık nedeni var.

İngiltere’nin sağlık ve sağlıklı yaşam endüstrisinin harcamaları bu yıl 43 milyar sterlin üstünde olacak. Pozitif beden kavramı yerine “wellness” gelecek. İlk bakışta insanları, kendilerine bakmaya teşvik etmek güzel görünebilir, ancak büyüyen wellness endüstrisinin de karanlık bir tarafı var.

Bu ay Time ilginç bir yazı yayınladı. Yazıda sağlıklı yaşam konusunun takıntı haline getirilmesinden bahsediliyor. Hatta sıkı diyetleri teşvik eden, meyve sebze paylaşımları yapan ve bir çeşit yeme bozukluğu geliştiren Instagram influencer’larından biri de örnek gösteriliyor. Bu influencer yaşadığı sağlıksız
durumu “sadece mükemmel görünme düşüncesiyle hareket ediyordum ve bu beni tüketiyordu” diye de ifade ediyor.

Reklamverenler tarafından kadınlara vücutlarını sevmeleri ve “iç güzelliği” kucaklamaları söyleniyor. Ancak aynı zamanda da sorumlulukla yönetilmediği takdirde alternatif diyetler, zindelik ve sağlık hakkında karmaşık mesajlar tüketiciye ulaşıyor. Bu nedenle markalar, katıldıkları hareketlerin daha derin ve uzun vadeli etkilerini mutlaka detaylı bir şekilde incelemeliler.

Reklamcılık ve pazarlama endüstrileri, trend olan şeylere takıntılı bir şekilde bağlanıyorlar. Bugün reklamverenler bizimle sağlık hakkında konuşmak istiyor, peki ya yarın?

Bu konuda Guardian köşe yazarı Eva Wiseman’ın farklı bir bakış açısı var: “Birçok insanın vücutlarından nefret etmesinin nedeni bir Dove reklamının açıklayabileceğinden çok daha derin. Kadınlara, marka ya da medya tarafından pozitiflik kisvesi altında bile bedenleri hakkında takıntı yapabilecekleri mesajlar veriliyor. Artık yeni bir, “beden tarafsızlığı çağı” nın vakti gelmedi mi?”

Photoshop kullanılmayan görüntüleri gösterdiğimizde işin bittiğiyle, bu konunun çözüldüğüyle ilgili bir yanılgıya düşüyoruz. Oysa kadınların fiziksel olarak aktif olmalarına yardımcı olmak için daha derin bir aksiyon almalıyız.

Bana bu tip kampanyalar artık kelimelerin ve görüntülerin bir güce sahip olduğunu hatırlatıyor, ancak sadece o kadar ileri gidebiliyor. Hâlâ yapılması gereken çok iş var.

Brittaney Kiefer
Editör, Campaign

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye 96. sayısında yayımlanmıştır.