Site icon Campaign Türkiye

Nostalji: Globalden ve Ülkemizden Kilometre Taşı Niteliğinde Seçim Kampanyaları

Eski seçim kampanyalarıyla günümüzdeki seçim kampanyalarının kurgulanması arasında büyük bir fark olduğu su götürmez bir gerçek. O zamanların iletişim çalışmalarını etkili kılan unsurlar neydi? Türkiye ve globalden öne çıkanları sizler için derledik.

Dünyanın birçok ülkesinde artık profesyonel bir meslek haline gelen siyasal iletişim, Türkiye’de de ilerliyor ve bu alanda çalışan danışmanların sayısı artıyor. Siyasal kampanyayı “eş dost tarafından yapılan tanıtım faaliyetlerinden” ayırmayı başaran ve bu alana inanan siyasetçiler de bunun karşılığını alıyor. Türkiye’de siyasal iletişimi hâlâ sadece reklamdan ibaret sayan bir anlayış var. Özellikle merkezin solunda yer alan siyasi partilerde algı yönetimi, taban örgütlenmesi, tohumlama, lobicilik, ikna psikolojisi, dijital pazarlama, gerilla pazarlama gibi seçmende tutum ve davranış değişikliğini tetikleyen iletişim teknikleri, “hile” ya da “manipülasyon” olarak tanımlanıyor. Elbette siyasal iletişim, seçimlerin kazanılmasında tek faktör değil ancak fazlasıyla etkili. Özellikle siyasal ikna faaliyetleri, seçmenin davranışını değiştiren, zaman, sabır ve süreklilik isteyen iletişim çalışmalarıdır.

Türkiye ilk geniş kapsamlı siyasi kampanyayla 1950 seçimlerinde tanıştı. seçimlere Adnan Menderes başkanlığında ikinci kez giren Demokrat Parti (DP), “Yeter, Söz Milletindir” sloganını kullandı.

1977’de seçimlerde ajans dönemi başlamıştı; ilk kez bir siyasal parti, kampanyası için reklam ajansıyla çalıştı. Adalet Partisi, Cenajans ile anlaşmıştı. Buna karşın CHP, bir ajansla çalışmadı ancak siyasal kampanyanın en önemli ayağı olan sokağı etkin bir biçimde örgütlemeyi başardı. Siyasal partilerin kampanya planlaması için profesyonellere yöneldiği 1977 seçimleri, siyasal gazete ilanlarının yayınlandığı, televizyonun “propaganda” amaçlı, ücretsiz yayına açıldığı ilk seçimler oldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun saptadığı sürelerde büyük siyasi partilerin yanı sıra, seçime katılan tek sosyalist parti Türkiye İşçi Partisi, seçmenlere televizyondan seslendi.

Siyasal iletişimin profesyonelleşmeye başlamasıyla siyasi partiler reklam ajanslarına yönelmeye başladı. Manajans’ın ANAP ve Turgut Özal’a 1983 seçimleri için hazırladığı reklam kampanyası çok başarılı oldu.

François Mitterand’a Fransa’da iktidar yolunu açan Séguéla, sonunda ANAP ile çalıştı ve Yılmaz’ı odağına alan bir kampanya hazırladı, kampanyanın sloganı, “Çünkü Daha Yapacak Çok İş Var” idi ancak başarılı olamadı. Özal gibi kitlelerle bağ kurabilen bir liderden sonra Yılmaz tabanda kabul görmemişti, üstelik karşısında da seçmeninin “baba” dediği yılların politikacısı Süleyman Demirel vardı. Seçimlerden Demirel’in lideri olduğu Doğru Yol Partisi birinci parti olarak çıktı. Ax Ajans, Demirel’in kavgacı, hırçın, tek adam algısını babacan, siyasette önemli bir misyona sahip lider olarak değiştirmeyi hedefledi. Kampanyayı Demirel’in kişiliği, parti programı ve vaatler üzerine kurguladı. İlk kez tüm siyasi partilerin reklam ajansıyla çalıştığı bu seçimde Yorum Ajans ile çalışan Sosyal Demokrat Halkçı Parti,“Ne farkları var?” sloganıyla negatif bir kampanya yapmayı tercih etti, sağ parti liderlerinin aralarında hiçbir fark olmadığına, tek gerçek liderin Erdal İnönü olduğuna dikkati çekmeyi hedefledi.

1987 seçimlerinde en göze çarpan siyasal kampanya ise Erdal İnönü’nün başkanlığını yaptığı SHP’nin “Limon Kampanyası” olmuştu. “Beş Yıl Daha Bir Limon Gibi Sıkılmaya Hayır”, “Beş Yıl Daha Bir Limon Gibi Sıkılmaya Gücünüz Var mı?” gibi sloganlar hazırlandı.

An Ajans ile çalışan Refah Partisi, “Yeni bir Dünya” sloganıyla, partinin kendisine odaklandı. Daha çok reklam ajansları ekseninde süren seçim kampanyalarında, diğer iletişim yöntemlerinin kullanılması gerçek anlamda 27 Mart 1994 Yerel Seçimlerinde Refah Partisi (RP) ile başladı. Ana akım medyanın desteklediği adaylara rağmen tabanda kampanya yürüten, yüz yüze iletişimi kampanyanın odağına koyan RP, oylarını yükseltti, Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. 

İyi örneklerden biri olarak 200 günlük bir kampanyayla Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Emanuel Macron’un stratejisini de gösterebiliriz. Bağımsız aday olarak gençlerden oluşturduğu Yürüyüş Hareketi ile yarışa katılan Macron, en başından gençlere, kadınlara, göçmenlere olumlu mesajlar gönderdi. Tüm stratejisini iyimserlik ve hoşgörü üzerine kurdu. Seçmeni değil ama rakiplerini böldü. Rakibi François Fillon’la ilgili skandal patladığında Fillon’a saldırmadı, ısrarla hukukun işletilmesi, herkes gibi kendisinin de gerçeği öğrenmelerinin öncelik olduğunu söyleyip durdu. Macron, karşısına sadece Marine Le Pen’i aldı ve onunla kaldığı 2. turu büyük farkla alarak seçimleri kazandı. Fransızların önemli bir bölümü Macron’a Le Pen korkusuyla oy verdi ancak Macron son ana kadar Le Pen’i muhatap almadı. Seçimlerden kısa bir süre önce çıktığı bir tartışma programında Le Pen’i hazırlıksız yakaladı ve kelimenin tek anlamıyla paramparça etti. 

Bülent Ecevit’in liderliğinde CHP, 1977 seçimlerinde %41,5 oy almıştı. Bu başarının altında yatan nedenlerden biri, kuşkusuz Ecevit’in kaos ortamında uzlaşmacı tavrıydı ama diğer önemli öge de, o zamanlar nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan köylüleri kapsayan, onlara umut vadeden kampanyaydı. O güne dek Adalet Partisi’nin egemenliğinde olan köylü seçmen grubu, bu kez Karaoğlan’ı seçmeye karar verdi. Turgut Özal’ın meşhur “Orta Direk” sloganıyla orta sınıfı hedeflemesini örnek olarak gösterebiliriz.

Bülent Ecevit, 1977 yılı seçimleri öncesinde 31 Aralık 1976’da kaleme aldığı yeni yıl mesajında gelen yılı umut yılı ilan etmiş ve seçim kampanyası boyunca umudu örgütlemek için elinden geleni yapmıştı. “Halkımız için acılarla dolu, özgürlük uğruna, demokrasi uğruna verilmiş kurbanlarla dolu bir yıl sona ererken bir umut yılı başlıyor ülkemizde. Ekonomide de uluslararası alanda da yitirilmiş olanaklarla dolu bir yıl kapanırken her olanağın açılabileceği bir yıl başlıyor. Karanlık bir yıl tükenirken giderek aydınlığa dönüşecek bir yıl başlıyor Türkiye’mizde. Işık yılına umut yılına giriyoruz 1977 ile…” 

Ortanın solu diyerek artık devlete değil, halka odaklanan Bülent Ecevit ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne 1977 yılında seçimleri kazandıran önemli etkenlerden biri de Ecevit’in tartışılmaz hitabet yeteneği ve umuda yaptığı vurgu, farklı seçmen kitlelerini bu umudun çevresinde kenetleme başarısıydı. Bilindiği gibi, Adalet Partisi’nin önerisiyle erkene alınan 1977 Seçimleri, Bülent Ecevit liderliğindeki CHP’nin büyük başarısıyla sonuçlanmış, çok partili sistemin başladığı 1946’dan günümüze dek merkez solun ulaşabildiği en yüksek oya, Türkiye genelinde yaklaşık %42’ye İstanbul’da ise %58,2’ye ulaşılmıştı.

Brexit ve Trump kampanyalarının başarısında sahte haberlerin önemli bir payı olduğunu biliyoruz. Brexit ve Trump’ın dijital kampanyalarının arkasındaki büyük veri şirketi Cambridge Analytica’nın güvenilirliği sorgulansa da, kişiselleştirilmiş mesajlar seçim kampanyalarının sonucuna, özellikle oy vermeyen, yüzer gezer kitleleri harekete geçirmesi açısından önemli etki yapıyor. İngiltere’de gerçekleşen Brexit kampanyasının söylemi de, ülkeyi yabancı güçlere teslim eden bir “elit”ten “Kontrolü Geri Almak” olarak ortaya çıkar. Aynı zamanda Türkiye ve göçmenlerle ilgili – ki bunların bazıları da yalandı maalesef – hikayeler kampanyayı destekledi, 76 milyon nüfuslu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olarak serbest dolaşım sayesinde İngiltere’ye göç edebileceği, DAEŞ üyesi bir İngiliz vatandaşının varlığı gibi hikayeler ayrılma taraftarları için iyi bir bahaneydi sınırların kapanması için. Bu yalan, kampanyanın kazanılmasını da sağladı. Boris Johnson’ın kampanya danışmanı Dominic Cummings, Türkiye’nin üyelik olasılığı üzerinden, İngiliz kamuoyunu ayrılık yönünde oy vermeye yönlendirdi ve bunu başardı. 

Barack Obama’nın sosyal medya kampanyasının başarısı hala konuşuluyor. Obama, takım elbiseli ciddi insanlardan çok spor giyimli, “serseri görünüşlü” genç insanların eline bırakmıştı kampanyanın bu bölümünü ve onlara kampanya mesajı çerçevesinde sonsuz özgürlük tanımıştı. Obama, interneti tam kapasite kullanan ve bundan büyük yarar gören ilk politikacı. Kampanya sürecinde kurulan MyBO web sitesiyle taraftarların Obama’ya destek veren içerik üretmeleri için bir mecra oluşturuldu. Sadece burada Obama destekçileri tarafından yaklaşık 400 bin video üretilerek YouTube’a yüklendi. Çok sayıda blog oluşturularak da yazılı içerik oluşturuldu.

İyi bir konuşmacı ve hikaye anlatıcı olan Barack Obama, “Evet Yapabiliriz” diyerek kendi başarı öyküsü üzerinden seçimi kazanabileceklerine özellikle genç seçmeni inandırmıştı. Kendi hikayelerini kurgulama ve anlatmada usta olan Donald Trump ise “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” derken yabancılara veya göçmenlere dair sıradan vatandaşların geleceğine dair korku duymasına neden olacak hikayeler anlattı.

1991 Seçimlerinde ENA/RSCG birlikte yaptığı “Çünkü Daha Yapacak Çok İş Var” kampanyası da önemliydi. En çok oyu alan ikinci partidir ANAP. En yüksek oyu ise Demirel’in DYPsi aldı. Kampanya Ax Ajans tarafından yapıldı, sloganı ise “21 Ekim Sabahı Yeni Bir Türkiye” idi.

Akıllarda yer eden seçim şarkıları 

10 Ekim 1965’te gerçekleşen genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi (TİP) ilk kez milletvekili çıkararak Meclis’e girmişti. Yürüttüğü seçim kampanyasında ise Tülay German’ın seslendirdiği “Yarının Şarkısı”nı kullandı.

1973’teki genel seçimlerde ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) seçimi kazanmıştı. Mitinglerinde Bülent Ecevit için yazılmış ‘Gel Karaoğlan’ şarkısı kullanıldı.

1977’de dikkat çeken bir başka seçim şarkısını da Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi (AP) hazırladı. Seçim kampanyasında Öztürk Serengil tarafından seslendirilen ‘Komüniste Kanma Zühtü’ şarkısı yer aldı.

12 Eylül Darbesi’nin ardından yapılan ilk genel seçimde (1983) Turgut Özal liderliğinde kurulan Anavatan Partisi de seçim şarkılarını en iyi kullanan partiler arasındaydı: “Arım, balım, peteğim…”

1994’teki Türkiye yerel seçimlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı yapan seçimlerde Erkin Koray’ın ‘Fesupanallah’ şarkısı, ‘Tamam İnşallah’ olarak değiştirilmişti.

1995’te Refah Partisi (RP), seçmenlere Barış Yavuz imzalı ‘Refah’ın Vakti Geldi’ şarkısıyla seslendi ve seçimlerde birinci parti olarak rakiplerini geride bıraktı.

Unutulmayan vaatler  

Türk siyasi arenasında uzun süre adından bahsettiren Süleyman Demirel, yasaklar sonrasında siyasete döndüğü 1991 seçimlerinde “Kim ne veriyorsa, beş lira fazlasını vereceğim” dedi. Yanı sıra, enflasyonu ve emeklilik yaşını düşürme gibi vaatlerde bulunmuştu.

Tansu Çiller en geç 1998 yılında Avrupa Birliği’ne tam üye olma sözüyle çıkagelmişti, Samsun’u il yapmayı hedefliyordu. DYP-SHP’de ekonomiden sorumlu devlet bakanı olduğu zamanlarda her çiftçiye traktör, herkese biri ev biri araba olmak üzere iki anahtar vadediyordu.

2002 yılına damgasını vuran muhteşem konserler verdiği sırada Cem Uzan’ın en beğenilen parçaları; “Mazot 1 TL olacak”, “Her İşsize 350 TL maaş verilecek”, “Üniversite sınavı kalkacak”, “Emekli 14 maaş almalı”, “Üniversite sayısı dört katına çıkacak” oldu.

 

Zamanda kısa bir yolculuk yaptık, peki ya günümüzde seçim kampanyalarıyla başarıyı yakalamanın yolu ne? İnce elenip sık dokunması gereken bu sürece, iletişim teknolojisine yeni araçların dahil olmasıyla da artık bilimsel yöntemler hakim oluyor. Şeyda Taluk, 2019’da yayımladığı “Seçim Nasıl Kazanılır?” kitabıyla “Seçmenler kime, neden oy verir?”, “Seçilmek isteyen oyunu almak istediği seçmenlere ne söylemeli?” gibi soruları cevaplandırırken Türkiye’deki bütünsel kampanya iletişimi konusunda beceri odaklı, çözüm önerileri sunuyor. Dünya çapında başarılı olmuş seçim kampanyalarını inceleyen bu kitap, siyaset iletişiminde öne çıkmayı hedefleyenlere ışık tutacak.

 

Bu içerik ilk olarak Campaign Türkiye’nin 131. sayısında yayımlandı.

Exit mobile version