artwork

Koronavirüs sonrası sanal gerçeklik ve gerçek iş hayatı

4 yıl önce

0

VMLY&R İstanbul’dan Kıvanç Kantürk, VR teknolojisini yaşadığımız pandemi ve değişen çalışma koşullarını temel alarak ele aldı.

Hayatımızı, evlerimizde izole bir şekilde devam ettirdiğimiz bu dönemde işlerimizin çoğunu da evlerimizde yapmaktayız. Bugün kullandığımız Zoom, Teams, Webex gibi teknolojileri kullanarak çalışırken, birinin video aramasını yönetmesi, bazılarımızın bilgisayarının ekranını paylaşması veya kamerasına net görünmeyen not kağıtlarını göstermeye çalışması, bazılarımızın mikrofonunu açık unutması veya videosunu çalıştıramaması gibi birçok durum meydana gelmekte.

Şimdi sanal gerçeklik (VR) teknolojileri kullanılarak hazırlanan bir çalışma ortamı olduğunu hayal edin. Brief’i aldınız, brainstorming vakti geldi. VR setinizi taktınız ve workshop odasına girdiniz. Ekip arkadaşlarınızla eş zamanlı aynı odadasınız. Duvara doğru yürüyüp, birkaç fikrinizi post-it olarak bırakıyorsunuz. Arkadaşınızın bıraktığı yüksek çözünürlüklü notuna birlikte eklemeler yapıp, yorumunuzu Amazon Alexa veya Google Voice Assistant gibi bir sesli komut sistemi ile entegre olan VR setinize konuşarak gerçek zamanlı yazıyorsunuz. Fiziksel olarak bir arada çalışmaktan bile daha etkili bu ortam, VR sanal çalışma teknolojisinin yayılması ile mümkün olabilir.

Güvenli sığınağımız olan evlerimizdeki faaliyetlerimiz ve animasyonlarla dolu bir dünya olan sanal gerçeklik teknolojilerini bağdaştırma fikri ilk başta kulağa biraz garip geliyor olabilir. Düşünüldüğünde bundan yüz yıl önce televizyon, cep telefonu ve internet de aynı şekilde garip hissettirebilirdi, ancak bugün hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yer almaktalar.

2019 yılında sadece 6 milyon adet VR gözlüğü teslimatı yapılmış olmasından da anlaşılacağı üzere, VR endüstrisi uzun yıllardır yeni nesil eğlence arenası olma noktasında hedeflediği başarıyı yakalayamadı. Bu noktada, kullanım kolaylığı, ek cihaz gerektirmemesi, Snapchat, Instagram, Facebook gibi yaygın sosyal medya platformları tarafından sunulması, artırılmış gerçeklik (AR) teknolojilerinin çok daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı.

VR teknolojilerinin yaygınlaşmasının önündeki engeller arasında ilk başta ek cihaz gerekliliği ve talep yaratacak derecede etkileyici uygulamaların olmayışı öne çıkmakta. Bunlara ek olarak VR teknolojilerinin gerçekliği tamamen ortadan kaldırması ve sanal bir dünyanın içinde bir deneyim sunması, kullanıcılarda soyut bir bariyer yaratmakta. Biraz sıra dışı hissettirdiği de bir gerçek.

VR deneyimlerde yaşanan rahatsızlıkların altında yatan bir diğer sebep de sanal bir dünyanın içinde gerçek hayattaki aksiyonlarımızı yerine getirerek etkileşime giriyor olmamız. Oysa ki askeri cihazların kontrolünde, bazı terapilerde, yardımlaşma gerektiren veya karşılıklı oynanan spor oyunları gibi alanlarda rahatsızlık hissetmeden VR teknolojilerinin kullanıldığı örnekler de bulunmakta. Dolayısıyla kullanıcı üzerindeki etkileri düşünülerek hazırlanan VR deneyimlerinde rahatsızlıkların önüne geçilebildiği gerçeği ortaya çıkmakta.

Şu anda içinde bulunduğumuz küresel durum oyunu biraz değiştirecek gibi duruyor. Tüm dünyada milyonlar kendilerini evlerinde karantinaya almış durumdalar, evden çalışıyor ve sosyal mesafeye özen gösteriyorlar. Paris, geçen süreci “yılın en sessiz ayı” olarak tanımlarken, İtalya, Avustralya, Yeni Zelanda’da hayat tamamen durma noktasına gelmiş durumda, Almanya iki kişiden fazla insanın bir araya gelmesi yasaklanmış durumdayken, Amerika’da kişilerin evde kalmaları ile ilgili yönergeler yürürlüğe girdi. Imperial College London, yaşanan pandemi sonrasında sosyal mesafenin korunmasına özen gösterilmesi gerekliliğinin 18 ay kadar sürebileceğini duyurdu ve bu durumun iş hayatı ve yaşamlar üzerindeki ekonomik etkilerini hala hesaplamakta olduklarını açıkladı.

Bugünlerde iş hayatımızda en sık kullandığımız teknolojilerin başında gelen sesli ve videolu konferans görüşmeleri sonrasında, her iki tip toplantıya da katılan katılımcıların birbirleri ile ilgili düşüncelerinin ve hislerinin farklı olduğu anlaşılmakta. Birbirlerini görerek iletişim kuran katılımcıların birbirleri hakkındaki his ve düşünceleri daha pozitifken sadece sesli olan görüşmeler sonrasında katılımcıların birbirlerini hakkındaki düşüncelerinin daha negatif olduğu tespit edildi.

Evlerimizde çalıştığımız bu sürede, sanal dünya sadece çalışırken bir araya geldiğimiz bir ortam olmaktan çıkıp, toplanıp video görüşmesinde karşılıklı bir kahve içtiğimiz, birlikte takım oyunları oynadığımız, spor aktivitelerimizi yaptığımız bir ortama halini almaya başladı. Böylece kişileri yakınlaştırdığı da yadsınamaz bir gerçek oldu.

Daha önce verdiğim brainstorming toplantısı örneğini bir adım ileri götürürsek, ekip olarak geliştirilen bir makinenin gerçek boyutlarıyla VR dünyasında görülebilmesi, bu makine üzerinde ekip üyelerinin birlikte çalışabilmesi ve aynı zamanda sesli komut sistemiyle notlarını alırken, internet aramaları yaparak tüm ekiple paylaşabilmesi, bir başka markanın ürününü kendi VR dünyasına getirerek geliştirdikleri ürünü kıyaslayabilmeleri mümkün olabilir. Açıkçası birlikte yapabildiklerinden çok daha fazlasını VR dünyası içinde yapmalarına imkan olduğu bir gerçek.

Böyle bir VR çalışma ortamı yaratabilmek için sadece VR gözlüğü yeterli değil. Aynı zamanda amacına hizmet eden, kullanıcı etkileşim yöntemleri iyi tasarlanmış bir yazılım, güçlü internet bağlantısı ve tabii ki sonuç odaklı kesintisiz bir deneyim gerekli. Bu noktaları gözeterek VR sanal çalışma ortamları yaratan teknoloji sağlayıcıları, gelecekte sadece özel sektörün değil devlet kurumlarının da çalışma yöntemlerini yeniden tanımlıyor olabilirler.

Eğer Oculus markasını 6 yıl önce satın alan Facebook, VR teknolojilerini ve cihazlarını daha ulaşılabilir kılmış olsaydı, bugün evlerimizde çok farklı ortamlarda çalışıyor olabilirdik. Ancak şu da bir gerçek ki, VR teknolojilerinin uzun süredir beklediği momentumu, Koronavirüs salgını sonrasında, iş dünyasının talebi yaratacak olabilir.


Kıvanç Kantürk,
Technology and Operations Architect, VMLY&R İstanbul