artwork

Harun Simavi: “Gazetecilikte doğruyu söylemek, muhalif olmak demek”

5 yıl önce

0

Diken’in kurucusu Harun Simavi, Diken’in beş yılda kaydettiği ilerlemeyi ve gelecek planlarını anlattı.

Diken’in kurucusu Harun Simavi, taşıdığı soyadın mesleğine başlarken onu nasıl etkilediğini, gazeteciliğin genel anlamda getirdiği zorlukları ve diken.com.tr’ye gelecek olan yenilikleri bizimle paylaştı. 

Necla Eylül Durukan diken.com.tr hayata geçeli beş yıl oldu. Ne hayal etmiştiniz ve bugün neredesiniz?

Harun Simavi Hayal ettiğim şey gerçek anlamda gazetecilik yapmaktı. İstedim ki çocuklar üniversiteden mezun oldukları zaman veya mevcut gazeteciler, ‘Biz Diken’de gazetecilik yapmak istiyoruz’ desinler. Ben büyürken o zamanlar Hürriyet vardı, her gazetecinin rüyası bir zamanlar Hürriyet’te gazetecilik yapmaktı. Galiba bunu biraz becerdik de; her gün 15-20 tane iş başvurusu geliyor. Gençlerin çoğu ‘Biz Diken’de staj / gazetecilik yapmak istiyoruz’ diyor. Bunu görünce de amacıma çok yaklaştığımı görüyorum. Aynı zamanda bir de güven vermek isterim okurlara. Yani ‘Diken yazmıyorsa doğru değildir’ fikrini aşılamaya çalıştım. Bunda da bir miktar başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü kendim dahil Diken’de okuyorum. Sabah kalktığım zaman Türkiye’de ne olmuş diye Diken’e bakıyorum. Bütün gazeteleri okuyorum, ama Diken’de okumadıysam gerçekten güvenmiyorum. Bunu başarmak için çok emek harcadık, alın teri döktük ama beş sene sonunda bunu yapabildiğimizi düşünüyorum.

Necla Eylül Durukan Gazeteci bir aileden geliyorsunuz, gazetenin kurucusu ve sonrasındaki yayıncılarıyla soyadı ilişkiniz var. Simavi soyadını devam ettiriyor olmak size ayrıca bir sorumluluk yükledi mi?

Harun Simavi Sorumluluktan ziyade zorlukları oldu. Gazeteci olmak aklımda hiçbir zaman yoktu. Yurt dışından Türkiye’ye dönünce içimdeki uyuyan genler aktive oldu. Gazetecilik yapmak istiyorum dedim ve Vatan Gazetesi’nde çalışmaya başladım. Çok zor oldu çünkü Simavi olunca beklentiler, normal beklentilerin iki üç katı oluyor: “Sen gazeteci bir aileden geliyorsun, bunu biliyor olman lazım, bunu yapıyor olman lazım.” gibi hep üzerimde baskılar oldu. Baskının zorlukları da oldu ama çok kısa zamanda çok mesafe kat etmemi sağladı. Onun dışında soyadımla gurur duyuyorum, dördüncü kuşak gazeteciyim. Şu an Türkiye’de dördüncü kuşak başka bir gazeteci olduğunu düşünmüyorum. Aileme sorarsanız onlar bana göre daha çekinceli yaklaşıyor: “Değer mi aldığın bu risklere? Şimdi işler çok farklı.” diyorlar. Ben değeceğini düşünüyorum, zamanında herkes birtakım riskler aldı, ben de bugün bu riskleri alıyorum ve gurur duyuyorum yaptığım işten.

Necla Eylül Durukan Türkiye’de yayıncılık yapmak her zaman riskliydi, dönem dönem her yayınevi için yanında ya da karşısında olmak gibi bir temel problem hep çıkmıştır. Siz ne gibi zorluklarla karşılaştınız bu beş yılda?

Harun Simavi Evet Türkiye’de her dönemin kendine özgü zorlukları var, hiçbir zaman kolay olmadı. Siyasi zorlukların dışında bir de ekonomik zorluklar var yayıncılıkta. Her zaman bir reklam kaybetme korkusu veya iktidarı kızdırma, küstürme korkusu… Bunlar hep vardı. Bugün de devam ediyor. Siyasi açıdan bakarsak ben gazetecilik yapıyorum. Gerçekten amacım muhalefet olmak değil, haber neyse onu duyurmak. Bugünkü şartlarda maalesef bunu yapıyor olmak, konjonktür olarak muhalif olmayı gerektiriyor. Yani doğruyu söylemek, muhalif olmak demek. Ama kesinlikle,  amacım bu değil çünkü iktidarlar değişir. Bugün AKP iktidarda, yarın CHP olur öbür gün bambaşka bir parti olur yani ben iktidar değişti diye çantamı kapatıp gitmeyeceğim. Benim amacım her zaman yaptığım mesleği sürdürebilmek. Bir gazeteci olarak benim görevim her zaman doğru soruyu sormak ve eleştirmek. Bunu yaparken işin finansal kısmı da var. Çünkü Türkiye’de siyasi güçler kızdığı gibi, finansal güçler de kızabiliyor. Haklarında çıkan haberlerden memnun olmadıklarında reklam çekebiliyorlar, hiç reklam vermeyebiliyorlar. Bunlar çok büyük zorluklar, ama bunda da hiç geri adım atmadan gazetecilik yaptığımızı ve kimseye düşman olmadığımızı göstermeye çalıştık. ‘Siz de gazete okumak istiyorsanız, bize de bir şekilde gösterin bunun bir gazete olduğunu, bir propaganda aleti olmadığını… Siz de bize reklam vermekten kaçınmayarak bunu destekleyebilirsiniz.’ Bu engeli aşmak uzun sürdü ama bunu da başardık. Gösterdik ki biz göründüğü gibi muhalif değiliz. Reklamveren de yavaş yavaş bunu anlamış durumda.

Necla Eylül Durukan Geçmişte bu işin metrik ölçütü tirajdı, şimdi ise dijitaldeki rakamlar ile çok daha rasyonel veriler elde edebiliyorsunuz. Bu konudaki algı reklamverende yeteri kadar oluştu mu? Bu mecra nasıl ayakta duruyor?

Harun Simavi Bence buradaki problem şu; basılı zamanından kalan bazı alışkanlıklar var ve bana sorarsanız Türkiye’de hala artık geçerli olmayan bazı kurallar var. Mesela bir gazete çok okunuyorsa o çok reklam almayı hak ediyor gibi veya bunu dijital mecraya uyarladığımızda, en çok tıklanma oranına sahip gazete veya site en iyi reklam mecrası olarak görülmesi gibi. Buna katılmıyorum çünkü bu çok ölçülebilir bir şey. Diken’i veya başka herhangi bir gazeteyi okuyan kitlenin ne olduğu, kim olduğu, neden hoşlandığı, ekonomik gücünün ne olduğu, eğilimleri, bunların hepsi ölçülebilir. Ben eskisi kadar en iyi tıklanma oranına sahip olanın en iyi reklam mecrası olduğuna inanmıyorum. Diken’i göz önünde bulundurduğum zaman, reklamveren açısından son derece iyi bir kitleye sahip. İyi okumuş, para harcayan, gelir seviyesi yüksek… Dolayısıyla reklam verildiği zaman karşılık alınabilecek bir mecrayız. Bu nedenle şöyle bir problem yaşıyoruz: Reklamverenle bizim aramızdaki mecralar; yani ajanslar, medya dağıtım şirketleri, medya planlama şirketleri…
Bu özellikleri reklamverene çok iyi yansıtmıyorlar. ‘A mecranın tıklanma oranı, B mecrası kadar yüksek değil fakat alım potansiyeli çok daha yüksek, buranın müşterisi daha fazla geri dönüş yapıyor’ gibi… Gerçekten beş yıl öncesiyle karşılaştırdığımız zaman oraya geliyoruz yavaş yavaş. Niteliğin daha önemli olduğunu reklamveren de anlamaya başladı. Umarım ajanslar da bu konuda daha çok yardımcı olurlar.

Necla Eylül Durukan Diken bundan sonra hayatına ne şekilde devam edecek? Birtakım genişlemeler, farklı yayın politikaları veya yan mecralar olacak mı?

Harun Simavi Bundan sonrasında içeriğimizi zenginleştirmek istiyoruz özellikle. İlk hedefimiz özel içeriğimizi artırmak; özel haber, özel dosya… Bizim için ilk önce kalite önemli; haberimizin kalitesini yükseltebildiğimiz noktaya kadar yükseltmek. İkincisi İngilizce Diken yapmak istiyoruz, yurt dışından da referans olmak istiyoruz. Türkiye’de haber ve güven konusunda referans olduğumuza inanıyorum. Yurt dışından da Türkiye hakkında bilgi almak istendiği zaman ilk bakılan yerlerden biri olmayı hedefliyoruz. Zamana ayak uydurmak istiyoruz, video haberciliğine girmek istiyoruz. Fakat yaptığımız her işi çok iyi yapmayı seviyoruz yani bizde video var demek için bu işe girmek istemiyoruz. Yaptığımız zaman gerçekten dört dörtlük bir video içeriği hazırlamak istiyoruz. 

Biraz da içeriği genişletmek istiyoruz. %95 siyaset var Diken’de, bunu biraz hafifletmek istiyoruz. Bu sene özellikle kültür ve sanat konseptlerini dahil ettik. Sanata çok ağırlık veriyoruz, çok önemsiyoruz. Türkiye’nin sanat dünyasının nabzının atacağı bir mecra haline gelmek istiyoruz. Gerek çağdaş sanat olsun, gerek tiyatro olsun, müzik olsun, sinema olsun eleştiri yapmak ve tavsiye vermek istiyoruz. Türkiye’nin kültür sanat ajandasında ne olup ne bitiyor bunu vermek istiyoruz. Bu bizim şu anda kalkındırmaya ve zenginleştirmeye çalıştığımız en önemli projelerimizden bir tanesi. Bundan sonra sağlık gibi her mecrada olan konulara da girmeyi düşünüyoruz ama şu an önceliğimiz kültür sanat.

Necla Eylül Durukan Okuyucularınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Harun Simavi Beşinci yılımızı kutlarken bir yazı yazdım ve o yazının sonunda bundan sonra okurların da desteğine ihtiyacımız olduğunu söyledim. Bunu söylerken aklımda herhangi özel bir vurgu yoktu fakat o kadar çok telefon, mail, mesaj, Twitter’dan mesaj geldi ki okurun da Diken’i yaşatmak istediğini gördüm. Çorbada tuzu olsun istiyorlar, dolayısıyla tahmin ediyorum ki bu sene içinde okurlardan destek alacağımız, Diken’i daha iyi yapmak için onlardan yardım alacağımız bir sistem kurmayı düşünüyoruz. Aynı Guardian’da olduğu gibi, özgür ve bağımsız gazeteciliği desteklemek amaçlı. ‘Diken’i çok seviyorsanız ve daha iyisini istiyorsanız size daha iyisini sunmamız için bu işe beraber yapalım, siz de bizi destekleyin.’ Böyle bir kampanya başlatmayı düşünüyoruz, şu an onun altyapısı üzerinde çalışıyoruz. Diken’i daha güçlü kılabilmek için, okurun hem maddi hem manevi olarak verebileceği her türlü desteğe açığız. Çünkü okur olmazsa Diken zaten yok, dolayısıyla biz okurlarla beraber varız. Hep beraber Diken’i daha iyi yerlere taşıyacağımızı düşünüyorum. 

Necla Eylül Durukan Bazı elektronik mecraların paralı hale geldiği birtakım uygulamalar var. Böyle bir uygulama düşünüyor musunuz?

Harun Simavi Hayır biz paid content düşünmüyoruz. Amacımız haberimizi mümkün olduğunca çok insana duyurmak. Böyle bir şey düşünmüyoruz ama Guardian modelinde olduğu gibi okuyucu desteği üzerine yoğunlaşacağız. ‘Bu haberi beğendiniz, bunun gibi daha fazla haber okumak isterseniz ayda cüzi bir ücret karşılığında bize destek olur musunuz?’ Bizim modelimiz bu olacak, ürettiğimiz haberi kesinlikle okurumuza ücretsiz bir şekilde ulaştırmak istiyoruz.

Bir şeyi de unutmamak gerekiyor; Türkiye’de yanlış bir algı var. Haber ucuz bir ürün gibi algılanıyor. Ana akım tarafından bedava dağıtılıyor olabilir, bizim gibi butik yayınlar tarafından da bedava dağıtılıyor olabilir ancak çok pahalı bir ürün. Bir haberin üretimi inanılmaz pahalı. Okuduğunuz her haberin bir maliyeti var. Okura biz bunu anlatmaya çalışacağız. Bu haberler bize gökten yağmıyor, biz bunları yapıyoruz, üretiyoruz; birileri bir yerlere gidiyor ve bunun da bir maliyeti oluyor. Bu maliyeti okura yansıtmak değil derdimiz, ama okura burada bir emek olduğunu ve bir miktar da olsa maddi kaynak harcandığını göstermek gerekiyor.

Sedat Simavi’den başlayan yayıncılık geleneğini devam ettirerek diken.com.tr’yi kuran Harun Simavi’ye kadar ailenin yayıncılık geçmişini bir araya getirdik. 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 86. sayısında yayımlandı.