artwork

Çılgın bir dünyada yaratıcı kalabilmek

2 yıl önce

0

Hız denince aklınızda ne canlanıyor? Hızı hayatınızın hangi alanlarında daha fazla hissediyorsunuz? 

Hızlıca yetiştirmeniz gereken işler. Belki hızla değişen, gelişen dünyaya ayak uydurma çabanız. Hızla değişen doğa olayları, dünya gündemleri, ekonomik koşullar…

Zihninizin bunları algılama biçimi ve dünyaya adapte olma çabası, ruh halinizi doğrudan etkiliyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılda özellikle de teknolojik gelişmelere baktığımızda hız ve zaman kazanma yarışı içindeyiz.

Yaratıcılık gerektiren çalışmalarda bile nitelikten çok niceliğin kutsandığı, seri üretimin alkışlandığı, özgünlüğün yüksek bir risk ve zaman kaybı olarak tanımlandığı bir dünyayı deneyimliyoruz.

Bazı açılardan hız faydalı olsa da konu, yeni bir şey ortaya koymak olunca işler değişiyor. Daha hızlı olan her zaman daha değerli olmuyor fakat değişen dünya düzeniyle, kalabalıklaşan nüfusla birlikte hız önemli bir belirleyici oldu. Seyahat ederken, yemek yerken, çalışırken, alışveriş yaparken sürekli bir yarış halindeymişiz gibi yaşıyoruz. 

Birçok şeyi saniyeler içinde yapıyoruz ve buna rağmen mutluluk, yaratıcılık ve huzur, beklediğimiz hızda bizi bulmuyor hatta bu hız kimi zaman ruhsal olarak dengemizi bozuyor.

Bir diğer taraftan insan davranışlarını anlamak için hız meselesi geçmişten bugüne dek bir araştırma konusu olarak ele alındı. Örneğin; yürüyüş hızını şehirden şehire değiştiğini anlamaya çalışmış araştırmacılar. Bu sayede davranışların altındaki dinamikleri anlamışlar. 

Araştırma sonuçlarına baktığımızda kalabalık şehirlerde insanların daha küçük şehirlere göre daha hızlı yürüdüğü görülüyor. 

California Eyalet Üniversitesi’nden Psikolog Robert Levine’ın yaptığı bir araştırmada zaman, para ve yürüyüş arasında bir bağlantı kurulmuş.

Levine tüm “yaşam temposu” ölçütlerini göz önüne aldığında, yaşam hızının Batı Avrupa ve Japonya gibi “ekonomik açıdan yüksek gelirli ülkelerde” gelişmemiş ülkelere göre daha hızlı olduğunu bulmuş. Daha hızlı tempolu yerler ekonomik olarak daha gelişmiş olma eğilimindeydi ve bu da zamanın kıymetini artırıyordu.

Her ne kadar hızlı ve çevik toplumların üretim hızları ve ekonomik koşulları daha iyiye gitse de konu yaratıcılık olunca hız o kadar büyük bir avantaj olarak karşımıza çıkmıyor. Örneğin; Goethe Faust’u 60 yılda yazmış. Eğer bunu 26 yaşındayken 1 yılda tamamlamış olsaydı nasıl olurdu? 

Gördüğünüz gibi birçok eserin olgunlaşması için zamana, farklı şeyleri denemeye, başka disiplinlerde yer almaya, disiplinler arası düşünmeye ihtiyaç var.

Yetişemediğimiz hissi bizi daha da strese sokan bir unsur haline dönüşür. Zaman stresle beraber bir kat daha hızlanır. Tıpkı sınavın son yarım saatine giren bir öğrencinin paniği gibi… Bunlara ilaveten dijitalleşen dünya ve sosyal medyayı da es geçmemek gerek. Hayat deneyimleyerek yaşadığımız bir yer olmaktan çıkıp hayat hakkında düşünerek, ekranlarda yaşadığımızı bir hal almaya başladı. 

Sosyal medya tüm dopaminerjik sistemimizi etkiledi. Kısa yollardan beynin ödüllendirme sistemlerini aktive etmesi üzerine şekillenen bir sistem düşünün. Sosyal medyada paylaşım yaparak daha kısa sürede alabileceği ödülün peşine düşüyor beyin. Ortaya koyulan bir görsel, ürün, paylaşılan bir fotoğrafla bu sistemi aktive etmesi daha kolay bir hal alıyor. Kaç beğeni aldığın, kaç kişi tarafından takip edildiğin vb. durumlar kişiyi kısa vadeli haz peşinden sürüklediği gibi depresyona kadar sürükleyen bir kıyaslama haline sokabiliyor. Bu da uzun vadeli yaratıcılık gerektiren işlere efor sarf etmeyi zorlaştırır. 

Neyse ki bu geri dönüşü imkansız bir süreç değil; zihnimizi nörolojik olarak nasıl bu biçime soktuysak tam tersi sürece sokmak da mümkün. Psikologlar olarak şirketlere, organizasyonlara ve kişilere bu konularda destekler sunmaya başlamamızın altında yatan sebep de bu. Aslında çözüm “yavaş yavaş acele etmeyi” beyine öğretmek. Günümüzde birçok yaratıcı zihne sahip şirket bunun farkında. Çalışanlarına meditasyon eğitimleri, psikolojik danışmanlıklarla bunları değiştirmeye çalışıyor. Bizler de bu danışmanlıkları şirketlere sunarak çalışanların zihinlerini değiştirme yöntemleri geliştiriyoruz.

 

Size kısa bir uygulama yaptıracak olursam: 

  1. Yazıyı okumaya ara verin, derin bir kaç nefes alın ve bir süre sadece nefesinizin akışına odaklanın.
  2. İçtiğiniz yada yediğiniz bir şey varsa ona doğru elinizi yavaşça uzatın. Uzatırken ve tutarken kaslarınızın, kemiklerinizin hareketini duyumsayın.
  3. O şeyi ilk defa görüyormuş gibi inceleyin. Rengini, kokusunu, dokusunu. Bu esnada düşünceler gelirse zihninize, dikkatinizi nazikçe tekrar elinizdeki şeye getirin.

Birçok kişi zihnini eğitmek, anda kalma becerisini geliştirmek için kendi kendine uygulayabileceği egzersizler yapıyor. Bu egzersizleri basit bir şekilde telefonlarınızdaki uygulamalarla bile yapabilirsiniz. Anbean Mindfulness, Headspace, Calm gibi uygulamalar benim size önerebileceğim uygulamalardan birkaçı.

Barış Gürkaş

Klinik Psikolog 

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 126. sayısında yayımlanmıştır.

Senin için
Tümünü göster
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Türkiye bölgesel bir üs…

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Türkiye’nin sunduğu yatırım fırsatlarını küresel iş...