artwork

Bu yola neden çıkmıştık?

3 yıl önce

0

İnsan varoluş sebebini ne zaman sorgular? 0 noktasından uzaklaştıkça, yola neden çıktığını unutursan; gitmek istediğin yere doğru ilerlerken sırf yan sokağın köşesinde çok eğlenen bir kalabalık gördün diye birden oraya saparsan, bir bakarsın ayağında botlarla plaja varmışsın. Ben kimdim, niye bunları giymiştim, peki şimdi niye buradayım?

İnsanlığın da markaların da şu anda geldiği durum biraz bu. Kolektif bir sorgulama halindeyiz. Zaten pandemi öncesinde bizi iyice boğduğunu fark ettiğimiz ama karşı aksiyon alamadığımız “bu böyle gitmez” hissi, pandemiyle “evet gerçekten gidemezmiş”e dönüştü. Bildiğimiz o deli hayat durdurulamaz sanıyorduk, bizim olamaz sandığımız şekilde “durabildiğini” gördük. 

Nasıl ki içinde bulunduğumuz hayat, özümüzden uzaklaştığımızda hayatımıza çomak sokuyorsa, nasıl ki doğa reaksiyon gösteriyorsa markalara da bakarken bunu aklımızın bir ucunda tutmalıyız. Yola çıkarken ne için çıkmıştık, genetiğimizde kodlanmış hangi hikayeler var? Bugün, yola çıktığımız günden bambaşka bir dünyada olabiliriz, ihtiyaçlar değişmiş olabilir. Ama nasıl ki insanın içindeki öz aslında yüzyıllar geçse de aynıysa, markalar da bu sabiti bulabilmeli. Bu da ancak sonuna kadar “neden” sorusunu sorup en derinde yatan öz duyguyu, faydayı, iyiliği yakalayabilmekle mümkün. Böyle bakınca, efsane olmuş ve günden güne hala marka değerini artırabilen markaların bunu yapabildiğini görüyoruz. Anlattıkları hikâye, bu hikâyeyi anlattıkları mecra, hikâyeyi anlatırken yarattıkları görsel dünyalar yıllar içinde değişip güncellenebilir ama asıl güzellik o öze sadık kalmakta. Zaten eğer bir marka kendine yabancılaşmışsa yaptığı her şey üzerinde yama gibi duruyor ve tüketici de bunu bu netlikte analiz edemese bile en hafifinden hissediyor. Hele ki yapmacıklığa savaş açmış yeni neslin, böyle bir çelişki ve çabalama içindeki markalara ne ayıracak vakti ne de tahammülü var. 

Doğa da bize insanın sürekli bir uyarana maruz kalmak, bulunduğu anda kalamamak, sürekli tüketmek, dünyanın en uzak köşesindeki bir haksızlığı bile görüp dert edinmekle başa çıkabilecek bir varlık olmadığını hatırlatmaya uğraşıyor. Hayat, doğa, bedenimiz bizi sadeleşmeye ve özü korumaya çağırıyor. Markalar da kendilerine dönüp bunu sormalı. Çağın gerisinde kalmamak kaygısıyla gördüğüm her kalabalığa dahil olmaya mı çalıştım? Ne kadar sağa sola savruldum? Üzerime vazife olanı ne kadar gerçekleştirdim, üzerime vazife olmayan işlere girip enerjimi ne kadar tükettim? Beni ben yapan, diğerlerinden farklı öz benliğim neydi? Bu soruların cevapları ne kadar samimi verilebilirse, markaların kendini ifade biçimi de o kadar doğal akışında ilerliyor ve tüketici de bu farkı gerçekten anlıyor, hissediyor ve takdir ediyor. 

Bu bakış açısı, yola yeni çıkan markalar için de geçerli. İlk önce kafamızı kaldırıp pazarda neler olduğuna bakmalı ama en önemlisi aynaya bakıp kendimize şu soruları sormalıyız: Ben pazara neden giriyorum, neyi farklı yapıyorum, hangi açık alanı kapatıyorum, yıllar geçse de insanların hayatına dokunurken vazgeçmeyeceğim değer ne? 

Bunu yapabilen markaların öne çıktığı, bu seneki Kantar BrandZ raporunda da görülüyor. 2020’den 2021’e skorunu %153 gibi rekor bir seviyede artıran TikTok görülüyor örneğin. Yarattığı fark, tam olarak öz ifadeyi sahicilik üzerinden mümkün kılan bir platform olması. Diğer yanda, toptan ile perakende arasında yepyeni bir hikâye yaratan Çin’in Pinduoduo örneği var. Kendi satın alma grubunuzu oluşturup ev ihtiyaçlarınızı, sebze – meyveyi doğrudan toptancıdan satın almanızı sağlayan, her 2 tarafa da kazanç sağlayan yepyeni bir platform. Konu lüks olduğunda da bu durum değişmiyor. Kategorinin marka değerini en çok artıran lideri Louis Vuitton, bütün Fransız arogansını bir kenara atıp yılların ikonik tasarımlarını neonlar, oyun dünyaları, grafiklerle DJ kökenli bir tasarımcının ellerine bırakabilme cesaretini gösterebiliyor ama özündeki DNA’sına sadık kaldığı için istikrarlı şekilde büyümeye devam ediyor. Özetle kategori ne olursa olsun, hangi segmente seslenirsek seslenelim, yola ne zaman çıkmış olursak olalım, bu yolculuk uzun ve istikrarlı büyümeyle sürsün istiyorsak başkalarına özenmek ya da taklit etmek yerine kendi kendimize dürüst ve sadık olarak çağı takip etmemiz gerekiyor.

Pelin Karagöz Hüner

Wunderman Thompson Strateji Direktörü

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 114. sayısında yayımlanmıştır.

Senin için
Tümünü göster
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Türkiye bölgesel bir üs…

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Türkiye’nin sunduğu yatırım fırsatlarını küresel iş...