artwork

Anna Vogt: Dinlemiyorsunuz!

6 yıl önce

0

TBWA\London Strateji Departmanı Yöneticisi Anna Vogt, bir planlamacı için en önemli özelliğin dinleme becerisi olduğunu anlatıyor.

Eminim hepimiz bunu yaşadık. Toplantılarda, tartışmalar sırasında, sebzeleri doğrarken çıkan ritmik seslere kendimizi kaptırdığımızda veya bazen de benim yaşadığım durumda. Örneğin dört yaşındaki kızımın kahvaltıdan sonra dondurma yeme isteğini reddettiğimde ve o, talebinin duyulmadığını hissettiğinde.

“Dinlemiyorsun!”

Bazen bunu düşünürüz. Bazen bunu haykırırız. Bazen de böyle bir durumun varlığının farkında bile olmayız.

Dinlemek gerçekten zor bir şey. Herkesin doğuştan sahip olduğu bir yetenek değil. Ama kesinlikle çok önemli. Ve bence bu özellik, çok iyi planlamacıları diğer planlamacılardan ayırıyor. Bir de Japon balıklarından.

Bundan sonra ağzınızı açtığınızda, dillere pelesenk olmuş şu bilgiyi hatırlamanız iyi olabilir: Ortalama bir insanın dikkat aralığı, bir Japon balığınınkinden kısadır.

Kanada Microsoft bu sonuca varan bir araştırma gerçekleştirdi. 2000 yılında dikkat aralığımız 12 saniyeydi. 2014 yılına geldiğimizde eriyip 8.5 saniyeye gerilemişti. Bir Japon balığının dikkat aralığı ise 9 saniye.

Gerçekten odaklanmaya başlamadan dikkatimiz dağılıyor. Havadan sudan konuşma ustası Larry King bile bu görünmez ve sessiz yeteneğin gücünü kabul ediyor: “Her sabah kendime, bugün söyleyeceğim hiçbir şeyin bana bir şey öğretmeyeceğini hatırlatıyorum. Eğer bir şey öğreneceksem, bunu dinleyerek yapmalıyım.”

Planlamacılar Larry gibi sohbet programları sunan insanlar değiller ama bu yorumda bizi ilgilendiren bir taraf var. Bir planlamacının işi temelde yeni bilgiler edinmek, yeni bağlantılar kurmak, bir konuşmanın ikinci anlamlarını çözmek ve satır aralarını okumaktır. Sadece duymak değil, söylenenlerin anlamını veya gizli anlamını aramaktır. Dinlemek bunların hepsini ve daha fazlasını yapmamızı sağlar. İnsanların kendilerini açmalarına, değerli hissetmelerine, rahatlamalarına, daha fazlasını anlatmalarına ve dürüst davranmalarına neden olur. Zorlu sorulara doğru cevap almamıza yardım eder.

Ne var ki dinlemek, hâlâ 21. yüzyılın en değeri bilinmeyen yeteneklerinden biri. Başka bir değişle, evrenselliği ve gücü olağanüstü olsa da kimsenin öğrenmeye tenezzül etmediği bir dil.

Özellikle kendi sektörümüz söz konusu olduğunda, nihai hedefin duyulmak olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yıkım odaklı çalışıyor, buna bağlı olarak karşımızdakinin sözünü kesiyoruz. Aslında dinlemiyoruz, konuşmakla çok meşgulüz. Ve dürüst olalım, dinlemeyi “olsa da olur olmasa da” yeteneklerden biri olarak görüyoruz. Pasif bir kişisel özellik, fazla enerji gerektirmeyen bir aktivite sayıyoruz.

Sesi çok çıkanlara tapıyoruz. İstediklerini dayatma yoluyla elde edenlerden etkileniyoruz. Sohbetlerimiz ve tartışmalarımız sırasında sürekli aşırı zekice cevaplar üretmeye çalışıyor, konuyu iyice düşünüp özümseme zamanını kendimize tanımıyoruz. Bazen karşımızdaki kişinin sözünü bitirmesine bile izin vermiyoruz.

Ama dinlemek hiç de yumuşak, pasif, az enerji gerektiren bir beceri değil. İskoçyalı olağanüstü avukat Barones Helena Kennedy şunu söylemişti: “En iyi dinleyiciler kulaklarını, gözlerini ve kafalarını kullanırlar. Mahkemede geçirdiğim bir günün ardından, gün boyunca çok iyi dinlediğim için canım acır.”

İşin sırrı burada: İyi bir dinleyici sadece söyleneni özümsemez, aynı zamanda yansıtır da. İnsanlara, söyledikleri şeyleri duyduğunu aktif bir şekilde gösterir, tekrarlar, bunun üzerine inşa eder, karşı çıkar, ilgili sorular sorar. Ancak böyle durumlarda siz ve konuşan kişi fayda sağlar.

Planlamacılar ve planlamacı olmayan kişiler, bu beceriyi bir parçanız gibi edinin. Ona değer verin, başkalarına öğretin, kullanmaları için teşvik edin. Onu gurur duyacağınız bir özelliğinize dönüştürün.

Bu beceriyi edinmek, İzlandaca öğrenmek veya kayakla atlamaktan daha kolay. Aynı zamanda çok daha işe yarar.

 

Anna Vogt

TBWA\London Strateji

Departmanı Yöneticisi

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 82. sayısında yayımlandı.