artwork

Anılar hayallerden fazla yaşar!

7 yıl önce

0

Tolga Başol yönetmenliğinde ve Yapı Kredi Play sponsorluğunda çekilen Ordu-Texas belgeselinin yıldızı, 82 yaşındaki Osman Gürsoy, motosiklet ve seyahat tutkusuna yeni bir boyut getirdi.

Zaman hızla geçerken tutku duyduğumuz şeyleri hayata geçirerek kendi kendimizi mutlu etmeye çalışıyoruz. Ancak bazı tutkular var ki kıtalar aşıyor; yepyeni ve kıskandıran maceraların kapısını açıyor. Osman Gürsoy’un motosiklet tutkusu sayesinde atıldığı yıllar süren macera da tam bu cinsten.

Küçük yaşlarda başlayan motosiklet tutkusuna rağmen uzun bir süre uzaktan izlemekle yetinen Osman Amca, 60’lı yıllarda İngiltere’ye çalışmaya gitti ve burada kendine ikinci el bir Vespa aldı. Bu dakikadan sonra tutkusunu doyasıya yaşamaya başladı. Öyle ki bu tutku ona motosikletle Arnavutluk ve Finlandiya dışında tüm Avrupa’yı gezdirdi, 19 kez İngiltere-Ordu arasında götürüp getirdi ve o da yetmeyince kendini uzaklarda bir kıtaya, Amerika’ya atıp 50 günde 17 eyaleti ve Kanada’nın bir kısmını kapsayan 16 bin km’lik yol yaptırdı. Arizona çölünde sıcaktan kaskının kafasında dönmeye başladığını; çölden toz toprak içinde çıkmayı başarmışken motoruna yağ bulamadığında karşısına çıkan limuzinli bir adamın kendisine nasıl yardım ettiğini anlatırken gözleri parlıyor Osman Amcanın. Röportajın başında bizi üç konuda uyardı Osman Amca: “Kulaklarım ağır işitir, dilim sık sık takılır, bir de çabuk unuturum anlattığım şeyi. Kusura bakmayın” dedi. Sonra başladı anılarını anlatmaya…

Seda Büktel Uzun yolculuklar cesaret isteyen şeyler. Sizi harekete geçiren ne oldu?

Osman Gürsoy Benim yapımdan dolayı. Ben zorlukların insanıyım. Ne yaparsam bana ait kalıyor çünkü tekrar eden yok.

Seda Büktel Yola çıkmaya karar verdiğinizde ailenizi ikna etmek zor oldu mu? Çünkü gerektiğinde eşinizi de bırakmışsınız arkanızda.

Osman Gürsoy Hayır, bilhassa o da şanslıydı. Motoru yeni aldım. Arkama aldım hanımı. Beraber İngiltere’ye gittik, bir sene sonra geri getirdim. O zamanlar Arnavutluk komünist rejimdeydi, topraklarına girmek yasaktı. Finlandiya ise çok açıkta kalıyordu. Stockholm’de tanıdığım biri vardı. Ben İngiltere’de garson olarak çalışırken ona hizmet ediyordum. İsveç’e dönerken bana kartını verdi, “İsveç’e yolun düşerse beni çiğneme” dedi. İsveç’e yolum düştü, adama telefon ettim, görüştük. Burdan sonra nereye gitmek istediğimi sordu. Ben Finlandiya’dan bahsedince “Gitme, emeğine değmez, çok pahalı hem” dedi.

Avrupa’da gidecek kapı kalmayınca hanıma “Ben Amerika’ya gitmek istiyorum” dedim. Beni bildiği için hiç itiraz etmedi. Sonra hazırlıklar başladı, Amerika duvar oldu, ben merdiven. Bana vize vermedi Amerika. Pasaportu iki kez gönderdim, hep reddedildi. Aldım elime kalem kağıdı. Direkt elçinin kendisine bir mektup yazdım, dedim ki “Ben motorumla gezmeye gelmek istiyorum çünkü memleketinizi seviyorum, çünkü orada 500 vatandaşınızı tanıyorum ben. Karamürsel’deki hava üssünde vatandaşlarına 4 buçuk sene hizmet ettim.” Ertesi gün bir mektup geldi: “Fazlalık olarak tavsiye mektubu bulabilirsen onu getir.” İşverenlerden üç dört tane başlıklı kağıt aldım. Anlaşılmasın diye değişik değişik doldurdum. Gittim ertesi gün, 3 ay vize verdiler bana. Öylelikle girebildim Amerika’ya.

Seda Büktel Tüm bu yolculuklar içinde en zorlu ya da en keyif aldığınız yolculuklarınızı hangileriydi?

Osman Gürsoy Öyle yerler var ki, “Bu cennetten gelmiş” dersin. Bazen de Amerika’da mesela gökyüzünde bulut bile yokken 10 dakika sonra yolda 20 santim su oluyordu. Zaman geldi sevincimden havalara uçtum, zaman geldi tersi oldu. İyi insanlara da kötü insanlara da rastladım ama anılar daima hayallerden fazla yaşar. Anılar gözümün önünde sürekli. Arizona çölünden yeni çıkmışım. Üstüm başım toz toprak. Güneş dağların arkasında yavaş yavaş kayboluyor. Hem depomu doldurayım hem yedek benzin alayım diye benzinciye gittim. Yağ da istedim, yağı olmadığını söyledi. Yolun karşısındaki benzinciye yağ bakmaya giderken karşıma bir limuzin çıktı. “Bir sorunun mu var arkadaşım” dedi. “Evet, benzine koyacak yağ bulamıyorum” dedim. Yanına çağırdı, “Benim iki tane oğlum var, onların da motorları var, yağları da vardır. Gel gidelim” dedi. Evine gittik, koskocaman bir ev. Koca koca kütükleri kesip onun üzerine yapmışlar evi. Kapının önünde de bir karavan vardı. İlk önce evine gitti. Sonra geri geldi, yağ aldık gittik motorun yanına. Benzinleri doldurdum, “Bana çok büyük iyilik yaptın, sana minnettarım, bu iyiliğini unutmayacağım. Gidip kendime kalacak bir yer bulayım” dedim. “Yok bir yere gitmiyorsun, sen benim misafirimsin” dedi. O gece misafir etti beni. Sonra veda ederken bir şey anladım. Çok sevdiğim biriyle vedalaşma vakti gelince arkasından ben bakmak istiyorum.

Seda Büktel Sonuçta uzun yola çıkıyordunuz ve yanınıza alacağınız eşyalar sınırlıydı. Burada hazırlıklarınızı nasıl yapıyordunuz?

Osman Gürsoy İlk başta benim kabullendiğim bir şey var: Bu motorla geçireceğim ben günümü, hayatımı. Motorun neye ihtiyacı olacaksa onu depolarım: Yağı, benzini, gaz kolunun teli… Yani kırılabilecek olan her şeyini depolarım. Bu motoru aldım, 215 bin km yol yaptım ve bugüne kadar parayla parça almadım. Hepsini bana Vespa fabrikası verdi. Amerika’ya gittiğimde de yeni motor yapacak kadar parçam vardı.

Seda Büktel Peki belgesel için gerek Tolga Başol’la gerekse Yapı Kredi’yle nasıl bir araya geldiniz?

Osman Gürsoy Onun tamamının nasıl olduğuna cevap veremem. Fakat 2 seneden uzun zaman önce Tolga çıktı karşıma, oturduk bir sohbet geçti aramızda motorculukla ilgili. Çok ilgilendi, “Belgesel çekelim” dedi. Anlattı bana detayları. Sonra geldi, 1 haftaya yakın evde, evin etrafında çalıştı. Sonra bir dönem belgesel kaldı ama bana dedi ki “Ben bu belgeseli bitireceğim.” Sonra dünya turuna çıktı. 1 sene sonra bana “Ben geliyorum” diye mesaj yolladı.

Seda Büktel Bu yolculuklar boyunca kaç tane motosiklet eskittiniz. Eskiler şimdi nerede, ne durumda? Onları sergilemek ya da bir yere bağışlamak gibi bir düşünceniz var mı?

Osman Gürsoy Ben onu çok düşündüm. 6 tane çocuğum var, onlar kullansın kullanmasın ama onlara bırakacağım diyordum başta yalnız şunun için bırakmadım: Ben inanıyorum ki, hiç kimse sizin için değerli olan bir şeyi sizin kendi gözünüzün gördüğünüz gibi göremez. Ben onun üzerinde hala bir çocuk gibi oturuyorum. Mesela hanıma kızıyorum ya da psikolojik olarak bunalıyorum; gidiyorum onun üstüne oturuyorum, “Oslo’daki helikopteri hatırladın mı?” diye soruyorum. Psikolojik nedenlerden dolayı bırakmak istemiyorum o motoru. Tabiri cazise ölünce bile onu düşüneceğim.

Seda Büktel Biz gençler bu tarz maceralara atılmayı çok istiyoruz ama bir yandan da korkuyoruz. Bunu aşmak için gençlere neler önerirsiniz?

Osman Gürsoy Eğitim eğitim eğitim! Motora binmek çok kolay, gazı açmak çok kolay ama kapatmak eğitimi olmayan biri için zordur. Benim tanıdığım bir çocuk vardı. Terbiyeli, namuslu, şerefli bir çocuktu fakat yenemediği bir zayıflığı vardı: Sürat. En son bir kaza yapmış ve kolunun ya da ayağının kemiği çarptığı arabanın kapısında kalmış. Ben şimdi bir sual soruyorum onlara: 200-300’e çıktın, kazancın ne? Ben nasıl hayatta kaldım? Çok şükür ki eksik bir organım yok.

 

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye Nisan 2017 sayısında yayımlandı.