artwork

“Zorluklara hazır olmalısınız”

4 yıl önce

0

Yeditepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’de okurken Grafik Tasarımı Bölümü’nde çift anadal yapma kararı alan ve her iki bölümü de bölüm birincisi olarak bitiren Murat Eren, 9 yıldır Hollanda’da yaşıyor. Mezun olduktan sonra yurt dışında çalışmaya ve yaşamaya karar veren Eren; Amsterdam deneyimini, iş kültürünü, zorluklarını ve olumlu yönlerini anlattı.

“Dünyanın en yaratıcı ortamı olduğunu söyleyemem belki ama bir yaratıcı çalışan olarak bana ve işime fazlasıyla saygı duyuyorlar.”

1988 yılında Balıkesir’in bir sahil kasabası olan Erdek ilçesinde doğdum ve liseyi Bandırma Anadolu Lisesi’nde okuduktan sonra Yeditepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü % 100 burslu olarak kazandım. Edebiyatı çok sevmeme rağmen görsel bir alanda da eğitim almak istediğimi başından beri biliyordum ve Grafik Tasarımı Bölümü’nde çift anadal yapmaya başladım. Bölüm başkanından bile “Edebiyat öğrencisinden tasarımcı mı olur” tepkisini almama rağmen yetenek sınavına girmeden çift anadal yapmaya onları ikna ettim ve 4 sene sonra okuduğum 2 bölümden de bölüm birincisi olarak mezun oldum.

Mezun olur olmaz yurt dışında master başvuruları yapmaya başladım. Ben çocukluğumdan beri Türkiye’de yaşamayacağımı biliyordum. Hayatım boyunca elindekiyle yetinemeyen ve kabına sığamayan bir insan olmuşumdur ve ülke olarak da Türkiye’den fazlasını keşfetmek istedim hep. Aklımda öncelikle İngiltere vardı fakat Amsterdam’da Vrije Universiteit’ten iyi bir burs alınca çok da araştırma yapmaya gerek kalmadı ve yolum çizilmiş oldu. Ayrıca Hollanda’nın yüksek öğrenim görmeye gelenler için verdiği olanaklardan haberdardım. Design Cultures adlı master programını bir senede tamamladım, ardından Türkçe’ye ‘arama yılı’ olarak çevrilebilecek oturum izniyle bir sene daha kalıp olanaklarımı görmeye karar verdim. 9 yıldır da Amsterdam’da yaşıyorum.

Okurken çeşitli stajlar yapmış olmama ve akademik alanda elde ettiğim başarılara rağmen kariyerime henüz yeni olduğum bir ülkede başlamak çok zor oldu. Türkiye’de kalıp sınıf arkadaşlarımın yaptığı gibi ajanslara başvurup reklamcılığa başlamış olsaydım muhtemelen işim çok zor olmayacaktı, fakat Hollanda’da herhangi bir tecrübesi olmayan birine başvurduğum şirketler şans vermek istemediler. Ayrıca burada yaşayan Türklere karşı –her ne kadar inkâr etseler de– belli bir ön yargı var. Ben bu ayrımdan ve insanların bu şekilde etiketlenmesinden nefret ediyorum; fakat insanlar ‘göçmen’ Türk değil de ‘expat’ Türk olduğunuzu görmek isteyebiliyor. Bırakın iş başvurusunu, ev kiralamak istediğinde bile Türk olduğu için    farklı muamele gören insanlar var. Türkiye’den buraya iş aracılığıyla gelen insanlar bunu belki çok yaşamıyorlar, ama burada sıfırdan başlamak istiyorsanız bu tür zorluklara hazır olmanız gerekiyor.

Aylarca başarısız geçen iş arama sürecimden sonra master’dan bir sınıf arkadaşımın bir işi bana paslamasıyla fatura kesebilmek için bir anda kendi şirketimi kurdum ve freelance tasarımcı olarak çalışmaya başladım. Freelancer olarak çalışmak benim için epey keyifliydi. Birçok farklı şirketle çalışıyor ufkumu genişletiyor, bir yandan da ülkeyi çok daha iyi tanıyordum. Türkiye’de çalışma tecrübem hiç denecek kadar az olmasına rağmen şunu söyleyebilirim; buradaki küçük ölçekli şirketlerin bile vizyonunun gelişmiş olması beni epey şaşırtmıştı. Köşedeki fırına logo çalışması bile yapsanız insanlar ne istediklerini biliyor ve kendilerini güzel ifade edebiliyorlardı. Ancak ne yazık ki freelance çalışmak çok stresli olabiliyor. Oturum iznini ise bu yoldan almak neredeyse imkânsız. Bir şirkette çalışıyorsanız şirket sizin sponsorunuz oluyor ve bu işlemleri sizin için hallediyor, fakat kendi şirketiniz olduğunda devlet sizden karşılanması neredeyse imkânsız kriterleri karşılamanızı bekliyor.

Kendi şirketimle oturum izni başvuruma bir kez red aldıktan sonra o sırada müşterim olan bir şirkete inhouse web tasarımcı olarak girdim. Orada 3,5 yıla yakın çalıştıktan sonra PwC’nin marketing departmanında çalışmaya başladım.

PwC global bir şirket olmasına rağmen Hollanda’daki varlığı epey büyük ve her departmanın kendine ait bir çalışma kültürü var. Çalışanına inanılmaz sahip çıkan ve çok fazla olanak sunan bir şirket. İş ve özel yaşam dengesine büyük saygı duyuluyor. Dünyanın en yaratıcı ortamı olduğunu söyleyemem belki ama bir yaratıcı çalışan olarak bana ve işime fazlasıyla saygı duyuyorlar. Çalıştığım çoğu proje kendi ürettiğim, şirketin online varlığını geliştirmek için düşündüğümüz yaratıcı fikirlerden oluşuyor. Bu yüzden yaptığım işi çok seviyorum ve çalıştığım yerin bunun için uygun zemini hazırlamasından çok memnunum.

Ben Türkiye ve Hollanda karşılaştırması yapmak için doğru insan değilim, çünkü çalışma hayatımın hepsi burada geçti diyebilirim. Fakat şunu söyleyebilirim ki Hollandalılar inanılmaz rahat, özgüvenli, çalışkan fakat bir yandan da kişisel hayatlarını iş hayatının çok çok üstünde tutan insanlar. Bu, çalışma hayatınızda size de büyük rahatlık veriyor. Bunun faydasını pandemi sürecinde epey görmüş olduk. Şirketin zaten esnek çalışma politikası zaten vardı, haliyle pandemi dönemine geçişimiz çok kolay ve sorunsuz oldu. Haftada 1-2 defa evden çalışırken bunu her güne çıkarmış olduk. Şirket de elinden gelen desteği bu süreçte bize sağladı.

Burada yaşadığım süre içinde 30’dan fazla ülkeye, kimilerine defalarca, gittim. Yani Avrupa’da yaşamanın etinden sütünden yararlandım diyebilirim. Kısa bir zaman önce de 31 yaşımda kendi evimin sahibi oldum. Bana göre Hollanda özellikle ilk defa yurt dışı tecrübesi yaşayacaklar için inanılmaz rahat ve kolay adapte olunabilecek bir ülke – ‘expat friendly’ dedikleri türden… Muhtemelen Türkiye’de kalmış olsaydım bunların çoğuna sahip olamayacaktım, bu yüzden geçtiğim zorluklardan iyi ki geçmişim diyorum ve zaman zaman sıcak bir ülkede yaşamayı özlesem de olumlu yanlarının ne kadar ağır bastığını düşünerek kendimi motive ediyorum. Son birkaç aydır Hollanda’da yaşam ve buraya taşınmak isteyenler için tavsiyeler verdiğim ve buradaki yaşamı iyisiyle de kötüsüyle de anlattığım bir YouTube kanalım da var. Bu konularla ilgili saatlerce konuşabilirim, bunu da kanalımda yapıyorum. :) Hepinizi izlemeye beklerim ve sorularınızı cevaplamak isterim!

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 104. sayısında yayımlandı.