artwork

Yeni nesil yayıncılık örneği: Kapak Olsun TV

11 yıl önce

0

İnternetin, ‘anlatacak bir şeyleri olan’ herkes için büyük imkanlar sunduğu bir gerçek. Pazar akşamları Youtube üzerinden yayınlanan Kapak Olsun TV de bu imkanları kullanan oluşumlardan biri. Bu ‘canlı yayın ekibi’ne Kapak Olsun TV’nin nasıl doğduğunu, programda neler konuşulduğunu, bunun nasıl bir deneyim olduğunu sorduk; İsmail Hakkı Polat, Sets Turan ve Dilara Eldaş da yanıtladı.

Önce, Kapak Olsun TV’nin jeneriğini izleyelim tabii:

 

* Kapak Olsun TV’nin ne olduğunu ve nasıl/hangi ihtiyaçtan doğduğunu kısaca özetleyebilir misiniz?

İsmail Hakkı Polat: Kapak Olsun TV, özel bir radyo istasyonunda ‘İnternetler’ programını hazırlayıp sunan Dilara Eldaş’ın moderatörlüğünde Bilişim Hukuku Uzmanı Avukat Gökhan Ahi, Müşteri İlişkileri Yönetimi (CRM) kavramının öncü isimlerinden Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Uğur Özmen, Siber Güvenlik Uzmanı Emre Sets Turan ve Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi bendenizden oluşan 4+1’lik bir ekibin amatör ruhla yapmaya çalıştığı bir web sohbet programı. Youtube.com/kapakolsunTV adresinden her pazar gecesi 22:15’te başlayıp yaklaşık 2 saat süren canlı yayınımız var. Her birimiz o saatte neredeysek oradan Google+ Hangout sosyal medya platformu üzerinde bir araya geliyoruz ve İnternet ve mobil ağlardan oluşan siber dünyada merak edilen bir konuyu kendi uzmanlık alanlarımız ve görüşlerimiz çerçevesinde tartışmaya ve  meraklıları aydınlatmaya (bazen de kafalarını daha da karıştırmaya) çalışıyoruz.

Bu açıdan pazar geceleri futbol maçlarının ardından yayınlanan Telegol programının tek rakibi olduğumuzu söyleyebilirim! Ancak bizim onlardan farkımız, programımızın kaydının canlı yayın sonrası da aynı adresten izlenebiliyor olması. Hatta bu yayın sırasında kimi önemli olacağını düşündüğümüz yanıtları da 1-2 dakikalık kısa videolar haline getirip aynı adresten yayınlıyoruz. Tabii Telegol işin şakası. Asıl vurgulamak istediğimiz, 20. yüzyılın geleneksel TV yayıncılığı ile 21. yüzyılın Yeni Medya yayıncılığı arasındaki radikal değişim. İşte Kapak Olsun TV de bu değişimin ilk, öncü ve el yordamıyla ilerleyen örneklerinden.

Sets Turan: Uzun zamandır kendi aramızda buluşup kahvaltı ediyor, sohbet ediyoruz ki bundan da fazlasıyla keyif alıyoruz. Zira buluşup sohbet ettiğimizde birbirimizden bir şeyler öğrenme, farklı bakış açıları edinme şansımız oluyor. Ayrıca gülüp eğleniyoruz. Kendi aramızda, kimi zaman da farklı gruplarla “yahu şu sohbetleri yayınlasak”  düşüncesi geçerdi, en sonunda “hadi yapalım” dedik ve Kapak Olsun TV doğdu.

* Hep yeni medya/dijital üzerine mi sohbet edeceksiniz yoksa daha geniş kitlelerin ilgisini çekecek, farklı alanlardan konu ve konuklar da olacak mı? 

Sets Turan: Halihazırda yaptığımız sohbetler medya ve dijitalden çıktı. e-devlet projelerini tartışırken insan yaşayışı da konuşuyoruz, medya-basın etiğinden bahsederken halkın bundan nasıl etkilendiğini tartışıyoruz. Konu başlıklarımız internet orijinli gibi gözükse de yaşayışa dair kendi tecrübelerimizle sohbet ediyoruz. Sohbetlerimizin kaçınılmazı programda da yaşanıyor ve ana konudan uzaklaşarak kendi aramızdaki sohbeti sürdürüyoruz. Konukları mümkün olduğunca her hafta bir konuk ile sınırlamaya çalışıyoruz zira bizim sohbetlerimiz kahvaltı diye sabahın köründe buluşup aksam yemeği yiyerek sonuçlanıyor. Bitmiyor konular, üzerine sohbet edilecek şeyler, anılar. 2 saatlik kısıtlı sürede bir de konuya ilişkin konuk alıp onun görüşlerini almaya çalışıyoruz, denk geldiği sürece de böyle devam ederiz herhalde.

* Bu işin teknik altyapısı nedir? Örneğin ülkenin farklı yerlerinde okuyan ve anlatacak çok şeyi olan birkaç üniversite öğrencisi standart bir internet bağlantısıyla böyle bir yayın yapabilir mi?

Sets Turan: Standart internet bağlantısı, internete bağlı bilgisayar, Google hesabı, Google Plus hesabı, web kamerası ve mikrofondan ibaret tüm alt yap ; ) Hatta geçtiğimiz hafta İsmail Hakki 3g ile bağlandı yayına. Önceki hafta da Uğur ile cep telefonundan Hangout yapmayı denedik ve sorunsuz çalıştı. Bilgisayar koşulunu da kaldırabiliriz gibi ;)

* Gelen tepkiler nasıl? İzleyici sayısını net olarak bilmek nasıl etkiliyor sizi? Örneğin her TV programcısı o anda kendisini milyonların izlediğine inanır (inanmak ister) ve onun moraliyle program yapar…

Dilara Eldaş: Bizi izleyenlerin sayısı o anda 100 ise, bir hafta sonra aynı programın kaydını izleyenlerin sayısının 10 katına ulaşabildiğini ilk program sonrası gördük. Dolayısıyla “bu temiz bir kayıt olarak kalmalı” düşüncesiyle yaklaşıyorum, her ne kadar yayın sırasında gözüm izleyici sayısında olsa da :) Ayrıca sosyal medyada önemli bir tapınak sözü: Sizi kaç kişinin ‘like’ ettiği değil, kaç kişiyle istediğiniz iletişimi kurduğunuz önemlidir. Gelen soruların yanında, konuşmalar üzerine anlık tepkiler, yorumlar alabilmenin ve bu tepkileri de ekibe yayında iletebilmenin değeri paha biçilemez.

İsmail Hakkı Polat: Kimi haftalarda canlı yayınımızın 20-30 kişiyle izlendiği de oldu. İlk başlarda sizin de işaret ettiğiniz gibi “ne oluyor?” gibi bir telaşa kapılsak da ana amacımız, zaten belli zamanlarda bir araya gelerek yaptığımız keyifli konuşmaları fiziksel olarak bir araya gelmeden yapmak ve bu dost meclisinin sohbetini, isteyen herkesin izlemesine ve hatta bulunduğu yerden katılmasına olanak sağlamak. İşte bu açıdan TV programlarının profesyonel reyting kaygısının ötesinde daha amatör bir ruh taşıyoruz. Kaldı ki programdan sohbetin ve sohbete katılan yeni izleyicilerle etkileşimin dışında maddi manevi bir beklentimiz de yok. (Tabii olursa ne ala!) Bu bağlamda Kapak Olsun TV’nin, Yeni Medya yayıncılığının farklı açılımlarını keşfetmeye çalışan bir deneme olduğuna inanıyoruz ve asıl heyecanımız da bunun üzerine.

Sets Turan: İzleyici sayısı benim umursadığım bir şey değil açıkçası. Zira her zaman söylediğim “Ben bu ekiple sohbet etmekten keyif alıyorum, arkadaşlarımla her hafta bir arada geçirebileceğim güzel bir pazar keyfine sahibim ve bundan mutluyum”. Hani izleyici varmış, yokmuş çok bir kriter değil kendi adıma.

Diğer yandan bu sohbetlerde anlattığımız tecrübelerin, görüşlerin birilerinin faydasına olacağı noktalar varsa onların faydalanabilmesi için Hangout bu sohbetleri kaydediyor ve Youtube kanalımıza koyuyor. Ayrıca Burkay‘ımız var, hem video düzenlemelerimizden hem de sosyal medya hesaplarımızdan sorumlu olan arkadaşımız. Burkay sayesinde artık 2 saatlik videoların içerisinden 2-3 dakikalık ufak soru cevap bölümleri de yayınlamaya başladık. Hem tüm yayının kayıt altında tutuluyor olması hem bu ufak bölümlerle insanların istemesi ve işine yaraması durumunda faydalanabileceği içerik havuzu oluşturuyoruz. Zaman içerisinde belki birilerinin isine yarar ;)

İzleyenlerden gelen tepkiler çelişkili. Mesela sigara içen biriyim ve sigara içmemiz eleştirilebiliyor. Kimileri de diyor ki “İçin, sanki salonumda sohbet edermiş gibi samimi ve keyifle izliyorum.” Veya onlar için hassas bir konuda, mesela sosyal medya konusunda bir cümle kurduğumda hemen reaksiyonu görebiliyoruz, “Hayır o öyle değil!”, “Katılmıyoruz!” veya “Çok güzel anlattınız” gibi reaksiyonları anlık alabilmek güzel. Takip edenlerin sorularını da anlık olarak cevaplamaya çalışıyoruz ki bu da biz sohbet ederken yan masalardan laf atan insanlar hissiyatı yaşatıyor, daha da keyifli oluyor.

* Birkaç yıldır interneti konu edinen konferanslarda sürekli “herkes kendi mecrasını yaratacak, yayıncılık kişiselleşecek” gibi şeyleri duyuyoruz, konuşuyoruz. Ama -tamamen kişisel görüşüm- Türkiye’de bu video blog, YouTube üzerinden canlı yayın gibi konular pek tutmadı sanki. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

İsmail Hakkı Polat: Bu Yeni Medya’nın ilk ortaya çıktığı zamanlardan beri tartışılan bir husus. Geçmişte ve hatta günümüzde Yeni Medya üzerinden yapılan ve ‘tutmayan’ birçok yayın söz konusu. Tabii burada öncelikle ‘tutmama’ kriterini mercek altına almak lazım. Evet, 20. yüzyılın geleneksel medya nitel ve nicel kriterleri üzerinden yapılan her türlü değerlendirmeyi geçecek yayın bulmak zor. Ancak Yeni Medya, ruhu gereği, ortada daha fazla yayıncının bulunduğu ve geleneksel medyanın rakamlarından ziyade herkesin kendi daha mütevazı kitlesine hitap ettiği, reyting-tiraj kaygılı, hataya olanak tanımayan ve başarıyı kısa sürede bekleyen profesyonel bir geleneksel medya anlayışından ziyade daha amatör, daha uzun soluklu ve hatalardan ders alınarak ilerlemeye olanak tanıyan bir ortam. Bunun da ötesinde, burada farklı kriterlerin de yer almaya başladığını görüyoruz. Örneğin; zaman-mekan sınırı tanımaksızın dünyanın her yerine hitap edebilmenin yarattığı fırsatlar da söz konusu. Çok taze olduğu için söyleyeyim; 1,3 milyar kişi tarafından izlenen Güney Koreli müzisyen PSY’ın Gangnam Style videosu sanırım bunun en güzel ve çarpıcı örneklerinden biri. Yeri gelmişken söz edeyim, geçen aylarda açıklanan bir rapora göre, Youtube’de en çok izlenen bin kanalın aylık ortama geliri 23.000 dolar seviyesine gelmiş durumda ve bu bin kanal yaklaşık 1 milyon kişiye gelir sağlamakta ki, bu rakam Hollywood’un toplam istihdam rakamlarının (100 bin civarı) bile epey üzerinde. Yani acele etmeden ama bu dünyanın ruhunu anlayarak ilerlemek lazım ki bizler de bunu yapmaya çalışıyoruz.

Sets Turan: İnsanlar hızlı tüketebilecekleri şeylere yönelmek istiyorlar, yazı bunun için biçilmiş kaftan, paragrafları atlayarak okumak kolay zira. İlk zamanlar Blogger‘ın, WordPress‘in tutmasını; sonradan gelen akımın Twitter, Tumblr gibi microblogging mimarisi olmasını da buna bağlamışımdır. Bunun dışında 2-3 dakikalık amaçsız Youtube videoları güzel geliyor yine, tüketmesi çok kolay. Uzun soluklu bir şeyler yaptığınızda, meramınızı anlatmayı denediğinizde insanlar bir yerden sonra sıkılıyorlar ve dikkatleri dağılıyor. Bugün televizyonun yaşadığı sıkıntı da bu yönde aslında. Bir elde telefon, önde bilgisayar, yanında tablet bilgisayar. Bir yandan dizi izliyor (goya) diğer yandan tweet atıyor, Facebook’ta arkadaşıyla yazışıyor, Whatsapp’tan bir şeyler yapıyor. O içeriği tüketiyor gibi görünse de aslında bir çok kaynağı tüketiyor, içerik sadece fon olarak kalıyor.

Youtube tarafında canlı yayınların tutmaması biraz da Youtube’un mecrayı çok farklı bir yöne şekillendirmesi ile alakalı. Google, TV canlı yayınlarını da Youtube Live üzerinden yapmayı denedi. Kullanıcı mecrayı zaten ezberlemişti bu yapıldığında ve mecra içeriğin kolay tüketilebileceği, istediği zaman erişebileceği videoların bulunduğu mecraydı. Kullanıcının kafasına estiği zaman girip canı sıkılınca çıktığı mecrayı “kurulu saat” mantığında canlı yayınlar ile eşleştirmeye çalışmak çok zordur, başka bir isimle yeni bir proje olarak yapsalar daha başarılı olabilirlerdi ama Youtube’un oturmuş kültürüne bunu entegre etmeye çalıştıkları zaman kullanıcı alışkanlıkları bunu reddetti, onlar yine istedikleri zaman girip istedikleri içeriğe erişmeyi tercih ettiler.

Bu arada Youtube’un yapamadığını Gomtv, Twitch gibi yapıların nasıl başardıklarını da görebiliyoruz, bu ürünler ilk çıktıkları andan itibaren canlı yayın esasına bağlı kaldılar ve oldukça ciddi izlenme oranları yakalıyorlar (ağırlıklı olarak dikey ilerliyor olsalar dahi).

Nihayetinde insanların spesifik olarak belli bir zaman aralığını herhangi bir şeye ayırmalarını beklemek bu zamanda pek kolay değil.

 

 

Senin için
Tümünü göster
Canva, grafik tasarım yazılımı platformu satın aldı

Canva, grafik tasarım yazılımı platformu Affinity’yi satın aldı...