artwork

Sabretmek, yavaşlamak ve hayal etmek

4 yıl önce

0

Bu ay keşif sayfamızda konfor alanının sınırlarını aşmış, korkularına meydan okumuş ve ortaya çıkardığı seramiklerle “iyi ki de yapmış” dedirten Sanem Aytekin Pagliafora yer alıyor.

1980’de Ankara’da doğan Sanem Aytekin Pagliafora, Bilkent Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olduktan sonra Bilgi Üniversitesi’nde MBA yapıyor. Üniversiteden sonra İstanbul, Milano, Cenevre ve yine İstanbul olmak üzere bol taşınmalı, valiz sürüklemeli bir hayat yolculuğu içinde buluyor kendisini. İnsan Kaynakları alanında oldukça uzun bir süre çalıştıktan sonra kendisine daha fazla engel olamıyor ve çamurun büyüsüne kapılıp kendini seramik alanında buluyor. Gezgin ve hayalperest ruhunun şimdilerdeki mekanı ise La Fabrika…

Campaign Türkiye Uzun bir süre insan kaynakları alanında çalıştıktan sonra seramik serüveni nasıl başladı?
Sanem Aytekin Pagliafora İstanbul’da başlayıp Milano’da devam eden İnsan Kaynakları alanındaki kurumsal iş hayatımı eşime gelen bir iş teklifi nedeniyle Cenevre’ye yerleşirken danışmanlık boyutuna taşımaya karar verdim. Bu taşınmayı değerlendirip bir şirket yerine kendim için çalışmaya karar verdim; “oh, hem danışmanlık yaparım, proje bazlı çalışırım hem de kendime bol bol zaman ayırırım” diye düşündüm. Ama korkmadım desem yalan olur. dile kolay, yaklaşık 15 yıldır alıştığım bir düzeni yıkıyordum.

Proje olmadığında ise zamanım olacak diye şehirdeki workshop’ları ajandama kaydetmeye başladım. Hep ellerimi klavye dışında harekete geçirecek bir şeylerin arayışındaydım. Çamurla da ilk böyle tanıştım… Fransızca ilerleyen bir workshop’ta herkesin ellerine baka baka şekillendirmeye çalıştım ilk çamurumu. O ilk tanışmadan sonra sürekli seramik workshop’ları kovalamaya başladım. Sonra bir atölyede düzenli bir şekilde ellerimi çamura sokarak kendime yeni bir hobi edindiğimi düşündüm. Bu İstanbul’a dönünce de böyle devam etti.

Campaign Türkiye Artık hobi olmaktan çıkmış sizin için ama hobi olarak neden seramik gibi son derece zahmetli bir alanı seçtiniz?
Sanem Aytekin Pagliafora Ben çocukluğumdan beri hep bir şeyler üretmeyi sevdim. Her zaman “kendin yap”çıydım. Örgü örmeyi hatta zaman zaman nakış yapmayı da çok seviyorum… Hâlâ akşamları atölyeden eve gelince televizyon karşısında ilk elime aldığım şey şişlerim. Fakat çamurun değişik bir etkisi oldu bende. Ben onu şekillendirirken onun da beni şekillendirmesine kapıldım. Evet seramik hobi olmak için de meslek olarak seçmek için de çok zahmetli ama bir o kadar da tatmin edici. Sürecinde bolca merak ve heyecan var. O stresini de sevdim: (ben buna pozitif stres diyorum, çünkü beni mutlu eden bir stres) Sağlam çıkacak mı? Sır hayal ettiğim rengi dokuyu verecek mi? Ah şu fırın ne zaman soğuyacak?

Ben hayatımı iyileştirmek, yenilemek isterken çamurun bana öğrettikleri, kendimde gösterdikleri onunla aramda kopmaz bir bağ kurmama sebep oldu. Sabretmeyi, yavaşlamayı, hayal etmeyi tekrar öğretmesi benim sadece yeni bir meslek seçmeme değil hayatımı da tekrar gözden geçirmeme sebep oldu. İşte bu sebeple tutkuyla bağlandığım hobim zamanla La Fabrika’ya dönüşüverdi.

Campaign Türkiye La Fabrika olmaya nasıl karar verdiniz? Sonuçta senelerce hem Türkiye’de hem de yurt dışında çalışmışsınız. Konfor alanınızdan çıkıp yepyeni bir dünyaya girmek zor olmadı mı?
Sanem Aytekin Pagliafora Konfor alanı dediğimiz şey, kendimizi kapattığımız bir kafes. Orada çok rahat, çok mutlu olduğumuzu düşünüyoruz ve hiç zorlamıyoruz sınırlarımızı. Oradan çıkmak ürkütücü, çünkü bilmediğimiz bir sürü denklem var, denenmemiş yollar var. Bir de tabii, deneyip yanılmak hata yapmak insanoğlunun sevdiği şeyler değil.

İK alanında çalışırken “düzenin dışında düşünebilmek” diye bir yetkinliği performans değerlendirmelerine eklemiş ve gelecek vadeden çalışanları seçerken bu yetkinliği mutlaka sorgular olmuştuk.
Peki, yıllarca bu konuda birçok eğitime katılmış, bu yetkinliği sorgulayan değerlendirme çalışmaları yapmış biri olarak, neden hayatımda konfor alanımın dışına çıkamıyorum?
Çünkü risk almama odaklı yetiştirilmiş bir nesilden geliyorum. Özellikle 1975-1985 yılları arasında Türkiye ortamına doğmuş biri olarak anne-babalarımızın, öğretmenlerimizin, toplumun bizi nasıl şekillendirdiğini tahmin etmek zor değil. Bu nesilden olunca insan hep en güvenli yerde olmayı tercih ediyor.

Tabii sunu da eklemek isterim; İK alanında çalışmaktan, çalıştığım şirketten çok mutluydum. Gerçekten çok seviyordum mesleğimi. Kurumsal dünyadandan başka bir dünya aratan, günümüzün tabiri ile bir ‘burn-out” durumu değildi yaşadığım, sadece yenilenme isteği idi.

Kendime “ya şimdi yaparsın ya da hiçbir zaman bu cesareti gösteremeyeceksin” dediğim gün ilk adımı attım ve atölyemin kira kontratını imzaladım. Yıllardır öğrendiğim birçok şeyin dışında hareket ettim. Örneğin bir iş planı yapmadım, marka ismimi La Fabrika seçtim. Düşünürseniz yaptığım işin tezatı bir isim ama fabrika kelimesinin bana çağrıştırdığı bambaşka duygular var ve ben bu duygularım hiç kaybolmadan markamda yaşasın istedim. Bu tezatlığı da çok seviyorum. Sanıyorum benim konfor alanından çıkış reçetem kendime hiçbir kural, plan, son tarihler koymamaktı.

Campaign Türkiye Peki üretim süreci sizin için nasıl geçiyor?
Sanem Aytekin Pagliafora Seramik üretmek uzun bir süreç: Çamurla şekillendirdiğim her ürün ilk önce kendi kendine kuruyor, sonra ilk pişirimi yapıyorum. Fırın soğuyup açılınca kontrol edip, gerekirse rötuşlayıp sırlama aşamasına geçiyorum ve tekrar fırınlıyorum. Aslında elinize aldığınız bir bardağın, tabağın yaklaşık 7 günlük bir üretim süreci var. Sabırsızsanız size sabretmeyi çok iyi öğretiyor. Hatta seramik almak isteyenlere de… Çünkü hazırda olmayan bir ürünü beklemek durumundalar.

Campaign Türkiye La Fabrika’da yer alacak ürünlere nasıl karar veriyorsunuz? En çok satılan ürünlere göre mi yoksa tamamen sizin özgür yaratıcılığınızla mı belli oluyor?
Sanem Aytekin Pagliafora En çok ne satılır doğrultusunda gidersem La Fabrika’yı açarken yaşatmak istediğim duygulardan birini sarsmış olurum. Ben hep La Fabrika’nın hayal etmek ve üretmek için olduğunu söyledim ve kendimi anlatabildiğim her mecrada bunu tekrar ettim. O nedenle ürünlerimi kendi dünyamdan yola çıkarak tasarlamayı seviyorum. Ama tabii ki herkese hitap edecek unsurlar da eklemeye çalışıyorum bazılarına. Örneğin benim renklerle fazla aram yoktur. Ama geçen yaz kendimi kaptırıp rengarenk bir seri ürettim ve bir anda en çok satanlar listesine yerleşiverdi.
Bir de tabii Pinterest ya da Instagram gibi mecralardan resimler gönderip aynısını yapmamı isteyenler oluyor. Ben ve benim gibi düşünen pek çok seramikçinin en büyük yarası diyebilirim… Birçoğumuz elimizi vicdanımıza koyup “hayır” diyoruz, ama demeyenler de var.

Campaign Türkiye Yaşadığımız salgın nedeniyle atölyeler gerçekleşemiyor ama daha önce çeşitli worshop’lar da gerçekleştirdiniz. İlgiyi nasıl buluyorsunuz?
Sanem Aytekin Pagliafora Seramik son yıllarda yükselen bir trend bu nedenle workshop’lara ilgi oldukça yoğun oluyor. Workshop’larda ben ilk yarım saat içinde katılımcılara en temel teknikleri gösterip aynı ürünü beraber üretiyorum ama sonrasında herkes serbest, sadece teknik açılardan onlara üretmek istedikleri objeler konusunda yardımcı oluyorum. Sonrasındaki aşamalar tamamlanınca, şeffaf sırlarla sırlayıp kendilerine gönderiyorum. Ama pek çok katılımcı sırlamayı kendi yapmak için ayrıca bir workshop talebinde bulunuyor, tüm süreci deneyimlemek adına. Bu bana çok keyif veriyor. Tabii bu yılın getirdikleri bundan sonrasında workshop’lara olan katılımı nasıl etkiler bilemiyorum.

Campaign Türkiye Nelerden ilham alıyorsunuz?
Sanem Aytekin Pagliafora Üretirken kendi kurmak istediğim sofralardan yola çıkıyorum… Etrafı kalabalık herkesin bir ağızdan konuştuğu bitmek bilmeyen sofra muhabbetleri geliyor aklıma… Birbirine uzatılan tabaklar, tokuşturulan kadehler, kahkahalar ve bazen bir an çöken sessizlik…

Campaign Türkiye Beğendiğiniz, takip ettiğiniz isimler var mı?
Sanem Aytekin Pagliafora Tabii ki olmaz mı, liste uzun ama aklıma ilk gelenlerin Instagram hesaplarını hemen söylebilirim: @defnesamman, @chlorısceramıc, @mandita.atolye, @nomliving, @hanakarimstudio, @tortus, @mtnerturk, @_ment__


Bu yazı, ilk olarak Campaign Türkiye’nin 101. sayısında yayımlanmıştır.