Site icon Campaign Türkiye

Nereye koşuyoruz?

Bu aralar kafayı son yıllarda sektörün çıkardığı işlere taktım. Bana nedense yeterince “sihirli” gelmiyorlar. Aralarında nispeten daha iyi olanlar var ama bir elin parmaklarını geçmez. Cannes’dan altınlar gümüşler, uluslararası yarışmalardan Grand Prix’ler alıyoruz, şöyleyiz böyleyiz ama gel gör ki bir “Ali Desidero” yok, “Sucu Çocuk” yok, “Shubuo” yok. Şu bir gerçek ki reklamlar da eskisi kadar konuşulmuyor artık.

Ajanslarımızın teknik olanakları gelişti; müşterilerimiz dünyayı daha çok takip ediyor; film, fotoğraf, post fena durumda değil; reklamcılık bölümü olan en az 20 üniversite var ve binlerce genç yetişiyor vs… Ama oradan buradan altınlar, kristaller alan yaratıcıların portfolyolarında pek olmayan günlük işlerine bakıyorsun bileklerini kesmek istiyorsun, bol ödüllü ajansların ortalıktaki işlerine bakıyorsun en fazla “eh” diyebiliyorsun. Garip değil mi?

“Bu işler görevini yapıyor, fazlasına gerek yok” diyenler olabilir. Ben farklı düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz ki iyi fikir markayı çok başka yerlere taşıyor. Değeri tartışılmaz. Fikirler sıradanlaştıkça markalar fark yaratma avantajını kaybediyorlar. Ancak esas büyük tehlike insanların “sadece görevini yapan reklamlar” sayesinde reklama olan ilgilerini kaybetmesi. Çünkü reklam aynı zamanda da bir içerik ve bizim görevimiz bu içeriği insanların beğenmesini, konuşmasını ve paylaşmasını sağlamak. Strateji, mesaj, ürün faydası, içgörü gibi reklamın olmazsa olmazlarını konuşmamızın bir anlamı yok. Çünkü herhangi bir fikir zaten bunlardan yola çıkmalı. Mesele reklam fikrinin ne kadar iyi/yaratıcı, yeni ve cesur olduğu. Benim gözlemim şu sıralar bu konuda yeterince iyi olamadığımız yönünde. Sebeplerini bilemiyorum… İyi yetişmiş, yetenekli ve tutkulu reklamcı sayısının azlığından gereğinden fazla ihtiyatlı ya da tutucu reklamverene, mahalle baskısı yaratan fikir önderlerine, pazarlama bilmeyen yaratıcılardan iletişim bilmeyen pazarlamacılara, fikir yaratmaya harcanan zamanın yetersizliğinden, zamanını iyi kullanmayı bilmeyen yeni jenerasyona kadar birçok sebep söylenebilir.  Sıradanlığın, formüllerin ve korkuların sektöre yön vermesi de doğru değil. Çünkü bir süre sonra durumu kimse yadırgamamaya başlıyor. Reklamcısıyla, reklamvereniyle hepimizin üzerine çöken bu sedatif etki sektörün geleceği adına daha da büyük bir problem.

Yaşar Akbaş
RD Yönetim Kurulu Üyesi
Twitter: @yasarakbas

Bu yazı Campaign Türkiye Ağustos 2014 sayısında yayınlanmıştır.

Exit mobile version