artwork

Mezunlardan öğrencilere | Anadolu İletişim

11 yıl önce

6

Bir süre önce, web sitemizdeki yeni bir kategoriyi duyurmuştuk: The Voice. Bu kategoriyle gençlere faydalı olmayı, öğrencilerle sektör arasında köprü olmayı amaçladığımızı da söylemiştik. Bu amaç doğrultusunda, başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere, pazarlama iletişimi alanında çalışmak isteyen öğrencilere daha önce oralardan mezun olan ‘abi ve ablaları’nın anlatacak bir şeyleri vardır diye düşündük. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler Bölümü‘nden aşağı yukarı aynı dönemlerde mezun olmuş ve şu anda sektörün farklı alanlarında çalışan 6 kişiden tecrübelerini paylaşmalarını rica ettik. Bu kişileri seçerken hala ‘genç’ olmalarına da özen gösterdik tabii. Onlar mezun oldukları bölüm öğrencilerine (ve o alanlarda çalışmak isteyen tüm öğrencilere elbette) tavsiyelerini sıraladılar… Bu serinin farklı fakültelerle devam edeceğini eklemekte fayda var.

Haberi okumadan önce, Eskişehir’de okumuş hemen herkesin belleğine ve iliklerine işlemiş ‘kış manzarası’na göz atabilirsiniz. (Fotoğraf Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin sitesinden alındı)

Barış BakırAjans Luxus Kurucu Ortağı, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler 2003 mezunu

Bizim işimiz insanları tanımak üzerine

Hayatımda yaptığım en iyi tercihlerden biri Anadolu Üniversitesi’nde Reklamcılık ve Halkla İlişkiler okumaktı. Bugünden, sahip olduğunuz bu şansın hayatınız için ne kadar önemli olduğunun farkındasınız muhtemelen. Eğer Eskişehir’deki ilk yılınızdaysanız ve bu kentteki varlığınızı sorguluyorsanız size şunu söyleyebilirim: Çok iyi şeyler olacak!

Benim mezun olduğum dönemden bu yana pazarlama iletişimi sektöründe hızlı bir değişim yaşandı. Ben öğrenciyken çoğumuzun kişisel bilgisayarı yoktu. İnternete 56k modemlerle “vijuviştsssss…” sesleriyle bağlanırdık. Tüm bunlar değişti. Tüm bu imkânlar daha ulaşılabilir hale geldi. İletişim kuramı dersinde öğrendiklerinizi hatırlayın: İletişim teknolojisi değişir, hayat değişir.

İşte siz tam da böyle bir değişimin içine doğuyorsunuz. Bizim zamanlarımızın aksine, sizin tek alternatifiniz reklam ve halkla ilişkiler ajansları değil. Daha fazla alternatife sahipsiniz. Ancak daha acımasız bir rekabet ortamında yer aldığınızı hiçbir zaman unutmayın.

Okulda derslerinizin iyi olması, ne yazık ki yeterli değil. Bu yazıyı okuyan hocalarım bana kızmasınlar ama benim gözlemim, bizim alanımızda okulda başarıyla iş hayatında başarı konusunda hiçbir korelasyon olmadığı. Ancak bu dediğim yanlış anlaşılmasın. Başarılı olmak için kesinlikle bir şeyler yapmanız gerekiyor!

Öncelikle iyi bir iletişimci olmalısınız. Sektörde çalışan insanların neredeyse %80’i iletişim mezunu değil. İletişim alanındaki kuramsal bilginiz sizin en büyük farkınız olacak. Bu bilgi sayesinde trendleri görecek, bir adım önde olacaksınız.

Sonrasında İngilizce… Bunu yazmak bile benim için sıkıntı verici. Ancak ne kadar iyi olursanız olun, İngilizce bilmiyorsanız bizim işimizde kim olduğunuzun hiçbir önemi yok. Türkçe bilginizden bahsetmiyorum bile. Mükemmel düzeyde Türkçe konuşup yazamıyorsanız ilk önce bu konuya yoğunlaşmalısınız.

Son tavsiyem ise hayatı tanımanız. Çünkü bizim işimiz insanları tanımak üzerine. Daha önce hiç görmediğiniz insanları ikna etmeye çalışacaksınız. Bu yüzden insanları tanımalısınız. Bunu nasıl yapacağınızı kendiniz seçin. Yolculuk yapın, maça gidin, iki ay boyunca para biriktirip İstanbul’un lüks restoranlarından birinde yemek yiyin, yurt dışına çıkın… Daha önce olmadığınız yerlerde, daha önce yaşamadığınız hayatlarda olun. Bu sektörün Taksim – Maslak hattında hayatını geçiren steril insanlarından biri olmamanın tek yolu bu.

 

Celil Kaya – Manajans/JWT  Müşteri Direktörü, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler 2005 mezunu

Müşteri İlişkileri bakış açısı

Reklamcılık ve Halka İlişkiler bölümlerinde eğitimi en zor verilen konu müşteri ilişkileri. Çünkü bu işi yapan herkesin bile farklı tanımlayabileceği bir yapısı var. Bu alanda kariyer hedefi olan herkesin temelde bilmesi gereken; ajansla müşteri, müşteriyle ajans, yaratıcı ekip ve yönetim, üçüncü parti vb. kısaca bağlantıda olacağı her çevreyle iletişim yönetmenin kalbi müşteri ilişkileridir. Tanımının ve eğitiminin zor olmasının buradaki “yönetmek” kavramından geldiğini düşünüyorum. Okul yıllarınızda kendinizi bu ilişkiyi yönetebilecek her şeyle donatmanız işini kolaylaştırır. Sektörde kiminle, nasıl bir durumda karşılaşacağınızı önden kestiremezsiniz. Müşteri ilişkilerinde her konudan haberdar olmanız; hijyenik ped konuşurken bir kaç dakika sonra motor yağı da konuşabilecek kadar esnek ve konulara hakim olmanız gerekir.  Eli Acıman bu durumu şöyle özetlemiş: “Meşgul olduğun konunun dostu ol.”

Mezun olmadan önce okulunuzun kaynaklarını sonuna kadar kullanın. Yerli yabancı sektör dergilerini takip edin hatta bazı makaleleri Türkçeye çevirin. Yabancı dile ve jargona hakimiyet iş görüşmesinde işinize yarayacaktır. Bağlantı kurun, bağlantıda kalın. Unutmayın, ilişki kurmak ve yönetmek işinizin bir parçası. Pratik zeka, iyi bir dinleyici olma, sorun çözebilme, empatik düşünebilme, ilişki kurmada esnek olabilme, mükemmeliyetçilik, pazarlama iletişimi alanında gelişmelere hakim olma, olmazsa olmazlarınız. Başlangıç seviyesi için çok uluslu müşterilerle çalışmanız süreç yönetimini doğru öğrenmeniz açısından faydalı olacaktır. Kendinize hedef koyun, hedeflerinizi yöneticinizle birlikte planlayın. Unutmayın sizin işe ihtiyacınız olduğu gibi çalıştığınız ajansın da size ihtiyacı var. Karşılıklı beklentileri netleştirmek hareket alanınızı doğru belirlemenize yardımcı olacaktır. Hepinize bol şans dilerim!

 

Damla Bal – Pixelplus Interactive Dijital Strateji Direktörü, Likeable Istanbul Chief Creative Officer, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler 2006 mezunu

Öğrenciliğinize aşık olabileceğiniz tek yer

Hayatım boyunca bıkmadan usanmadan gurur duyacağım, cümle içinde kullandığımda ilk günkü gibi heyecanlandığım sadece birkaç şey var… İşte Eskişehir’de okumuş olmak bunların en başında geliyor. “Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi” mezunuyum demek, hayatımın en güzel günleriydi demekle aynıdır. Araya koyduğunuz o “=” işaretinin ardında o kadar fazla şey vardır ki… Dostlar kazanırsınız, hocalarınız yaşam koçlarınız olur, ilk aşklarınızı yaşarsınız, o da yetmez öğrenciliğinize aşık olursunuz, nereden gelmiş olursanız olun şehir sizin şehriniz, fakülte sizin fakülteniz olur. İletişimin bir “bilim” olduğunu öğrenirsiniz önce. Dekan demek, öğrencileriyle çay içebilen, “canım ciğerim” diye onlara seslenebilen kişidir bizim sözlük tanımımızda. Annenizdir, babanızdır. Hoca demek, senin iyi bir iletişimci, başarılı bir reklamcı olman için sana hayatında görebileceğin en yaratıcı sınav sorularını hazırlayan kişidir. Aradan 12 sene geçmesine rağmen hala sana büyük bir sevgiyle bağlı olan kişidir. Haluk’tur, Ferruh’tur, Sezen’dir, Nezih’tir, Atıf’tır, Levent’tir, Mine’dir, Aysun’dur, Ömer’dir, Tezcan’dır, Ayhan’dır. Seninle senden çok gurur duyan kişidir. Ailendir… Kantin demek, kantin görevlisinin de canımızdan bir parça sayıldığı yerdir. 80’ler partisinde dans etmektir. Evinde olmaktır. Su demek, Porsuk’tur, Kalabak’tır. Ses demek, evet kesin uçaktır. Arkadaş demek, Conk Bayırı’dır. Yaz tatili demek, İstanbul’a gidip reklam ajansında staj yapmaktır. Stajyerken kreatif direktörden daha iyisini yapıp “sen nerede okuyorsun bakalım?” diye sordurmayı başarmaktır. 217* demek, gerçek bir reklamcı olmaktır.

O zamanlar hocalarımla, arkadaşlarımla buluşmamı sağlayan bir 3310’um**, fakültenin mail grubunu takip ettiğim Casper marka bilgisayarım, Dreamweaver’da web sitesi yaptığım derslerim vardı. Şimdi ise Türkiye’nin önde gelen dijital pazarlama ajanslarından Pixelplus Interactive’de ‘Dijital Strateji Direktörü’ ve global bir sosyal medya ajansı olan Likeable Istanbul’da ‘Yaratıcı Direktör’ olarak görev yapıyorum. Anadolu Üniversitesi’nden mezun olduğum, başardığım ve geleceği gördüğüm için ikinci ailemle gurur duyuyorum.

Siz de hemen dekanınızın kapısını çalıp onunla çay için, hocalarınızın peşinden koşun, dertleşin, sohbet edin. Her uçak sesinde sanki ilk kez duyuyormuş gibi şaşırın. Conk Bayırı’nda aşık olun, İstanbul’a geldiğinizde ayrılmayacağınıza söz verin. Kampanyanızı yetiştirmek için en sevmediğiniz arkadaşınızın evinde sabahlayın. Staj yapın, çalışın. Eski mezunları ailenizden biri gibi görün.

Şimdi İstanbul’da olmak, bizim için ayrılık demek. O yüzden, bu satırları okur okumaz lütfen peşimizden gelin.

*217: Dostlar kazandığım, hocalarıma hayranlıkla baktığım, reklamcılığı öğrendiğim sınıf.

**3310: Meşhur bir Eskişehir soğuğunda buza basıp düştüğüm sırada kaybettiğim iletişim aracı.

 

Ercan Savtekin – VivaKi Türkiye Medya Planlama/Satınalma Süpervizörü, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler 2006 mezunu

Medya planlama alanında çalışmak

Eskişehir, okulun son yıllarında zulüm gibi gelmeye başlamıştı. Arada sırada yarışmalar ve staj için İstanbul’a gittiğimizden, beş yıldır yaşadığım şehir bana dar geliyordu artık. 2001’deki tozlu, çamurlu şehri cillop gibi haliyle beğenmiyordum. Yürüyerek dolaştığımız şehrin kıymetini İstanbul’da metrobüs kuyruklarında anlıyor, çiğböreğin hayaliyle avunuyorduk. Makarna öğrenci yemeği değildi bu şehirde, bolonez sosa ekstra ücret ödüyorduk.

Eskişehir’in öğrenci şehri olarak anılması -beş yıl yaşayan biri olarak söylüyorum- kesinlikle yadsınamaz. Buradaki üniversite, üniversiteli havası bana göre büyük şehirlerde yok. Öğrenci için yaşam standartları diğer şehirlere göre çok daha iyi. Mezun olduktan sonra İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde iş bulup ilk kez yaşamaya başlayanlar bu farkı hissedecektir büyük ihtimalle.

Okul bitmesine rağmen yakın arkadaşlar yine beraberdik, sadece şehir değiştirmiştik. Koloni halinde evlerde kalmaya devam ediyorduk. Üniversitede saçlı sakallı olan tipler artık takım elbiselerle iş görüşmelerine gidiyorduk. Sabah kahvaltılarımız değişmedi bir tek, yine poğaçaydı. İş görüşmesinden gelenler olanları anlatıyor, bize taktikler veriyordu. İş bulan arkadaşlarımız canla başla çalışıyor, işhanının kapanmasıyla eve dönüyorlardı. Hepimiz kararlıydık, İstanbul’da kalacaktık. Bunun için herkes varını yoğunu ortaya koyuyordu.

Okulda bazı derslerde zaman zaman çok sıkılırdım ancak medya planlama derslerinde ekstra sıkılırdım. Meğer kader ağlarını o derslerde örmüş benim için. Teorik olarak anlatıldığında çok sıkıcı geliyordu bu ders bana. Sınıftaki çoğu arkadaşım gibi ben de metin yazarı olmak, bir an önce İstanbul’a gidip ajans kapısında kırmızı halıyla karşılanmak istiyordum. Karşılandım da; Ticket’la :)

Uzunca bir süre(!) kreatif ajansta staj yaptıktan sonra hedeflerim değişmişti, arkadaşlarımın da desteği ve tavsiyeleriyle o zamanki adıyla Starcom&Allmedia’da çalışmaya başladım (Şimdiki adımız VivaKi Türkiye). Sınıfımızdan birçok arkadaşım da burada işe başladığından hiç yabancılık çekmedik. Teorik olarak anlatılan dersleri pratiğe dökme zamanı gelmişti. Medya ajansında kullanılan programları gördüğümde nevrim dönmüştü biraz, ne yalan söyleyeyim. Ekranda nereye bakacağımı şaşırmıştım. Yıllarca sadece adını bildiğim, küçük kutucuklu, sıradan bir Office programı olan Excel bu sektörün ağababası konumundaydı. Excel’de formüller kuruluyor, pivot çekiliyor ve ben ilk başlarda yapılan işlere anlam veremiyordum. Her gelene sordukları “Excel biliyor musun?” sorusuna “Bana da mı Excel diyemedim” :) biliyorum dedim… Demeyin!

Bir medya ajansında çalışmak istiyorsanız Excel’i iyice öğrenin derim. Bunun yanı sıra medya ajanslarında mümkün olduğunca staj yapın, sahip oldukları programları kullanım becerilerinizi geliştirin (Adex, Infosys, Ims). Sektörle ilgili terimler hakkında mutlaka bilginiz olsun. Grp, reach, frekans, sütun santim, SOS, SOV nedir vs… Sorun, sorgulayın, işin mantığını öğrenmeye çalışın. Ezberlemeyin! Medya ajanslarında stajyeri; fotokopi çeken, reklam kasetlerini kanallara gönderen biri olarak tanımlamak yanlış olur. Kendinizi geliştirirseniz bir anda işlerin içinde yer alabilirsiniz.

Medya ajanslarını kreatif ajanslara göre daha sıkıcı bulabilirsiniz, bana göre öyle değil! Eğer yaptığınız seviyorsanız eğlenmeyi de bilirsiniz. Çoğu kez “Aşk-ı Memnu bu hafta kaç reyting alır” iddiası sayesinde çikolata kazanmışlığım vardır :) İşe girdiğimde planladığım ilk kampanyamda en sevdiğim şey, yaklaşık olarak saat kaçta hangi kanalda, hangi kuşakta, hangi reklam spotunun çıkacağını biliyor olmaktı. Ev arkadaşlarım da aynı işi yaptığı için artık dizi izlemeyi bırakmıştık. Hepimiz reklam kuşaklarını takip ediyorduk. “İstediğimiz kuşakta, istediğimiz sırada reklamımız yayınlanmış mı acaba”nın takibini yapıyorduk. İşin asıl heyecanlı kısmı ertesi gün gerçekleşen dataları (birgün önce yayınlanan reklam spotları) geldiğinde başlıyordu. Acaba reytingler ne alemdeydi, tahminlerimiz tutmuş muydu…

Medya ajansları kreatif ajanslara göre çalışma saatleri açısından daha iyidir diyebilirim ama bu hiç mesai yok anlamına da gelmesin. Dönemsel olarak mesai durumları da yaşanabilir. İşin doğası gereği son dakika işlerimiz çok olur, medya planlama için kendi planlarınızı bozmanız gerekebilir zaman zaman. İlan gecikir, kaset gelmez, program hata verir vs. Ama işinizi seviyorsanız ve saygı duyuyorsanız bunlara da zamanla alışırsınız.

Çok fazla ayrıntıya girmeden, geçirdiğim yılları, yolları gözlemlerimle beraber aktarmaya çalıştım. Mezunu olmaktan gurur duyduğum, medya sektöründe adı bilinen, iyi bir fakülte Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi. Aramıza katılacak yeni arkadaşlarımızla adımızın hep başarılarla anılması dileğiyle…

Sevgiler.

 

Toros Baysal– Sheraton Bursa & Aloft Bursa Marketing Manager, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler 2006 mezunu

Tatil pazarlamak daha masum geliyor

Ferruh Hocamızın (Ferruh Uztuğ) Sezun Aksu şarkısından alıntı yaptığı ders hiç aklımdan çıkmaz: “Masum değiliz hiçbirimiz.“ Ferruh Hoca her mesleğin günahları olduğunu ve reklamcılığa yönelik etik eleştirileri abartmamak gerektiğini anlatmak isterken bu cümleyi kullanmıştı. Seçtiğim mesleği üniversite yıllarından itibaren hep sorgulamış bir insan olduğum için bu günah çıkarma cümlesini hala unutmamış olabilirim. Fakat hep bazılarının daha masum olduğunu düşündüm.

İşte sanırım bu yüzden; sigara, asitli meşrubat, abur cubur, akaryakıt ve benzeri şeyleri pazarlamaya çalışmak ya da bu ürünlerin reklamı için kafa patlatmak yerine bir oteli, bir tatili ya da bir destinasyonu pazarlamak bana daha masum ve daha anlamlı geldi.

Seyahat etmek ve tatilin insanların gerçek ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. İnsanlar hayatlarında en çok tatilde mutlu oluyorlar. En çok tatilde diğer insanlarla, kültürlerle ve çevreleriyle etkileşim içerisindeler.

Bugüne kadar hep yapacağım işe bir aidiyet duygusu hissetmek ve o işi içselleştirmek dürtüsüyle yaklaştım. Bence meslek dediğimiz şey de aslında bir ilişki biçimi. Sadece seks için beraber olabilirsiniz, mantık ve çıkar için beraber olabilirsiniz,  sevebilirsiniz, ya da ortada bir aşk vardır.

İşin etik ve manevi kısmı bir yana, insanın hayatını şekillendirecek mesleğe başlamadan önce neyi istediğini ve istemediğini anlaması için hata yapmaya, deneme ve yanılmaya da ihtiyacı var. Her şeyden önce ideallerini oluşturmaya ihtiyacı var.

Benim için dünya hiçbir zaman Türkiye ve Türklerden ibaret olmadı. Bunu bir üstünlük vesilesi olarak söylediğimin düşünülmesi beni üzer ama söylemeden geçemem. Dünya vatandaşı olmak benim hep en büyük idealim oldu. Daha sık seyahat etmek, daha fazla yurt dışı deneyimi, daha fazla yabancı arkadaş ve daha fazla uluslararası iş kültürü… Bunlar için hep daha fazlasını sunacağını düşündüğüm ve kendi karakterime uygun bulduğum için de turizmi tercih ettim.

Ayrıca turizm pazarlamasına yoğunlaşmaya karar vermeden önce ne istediğimden emin olmak için bolca deneme yaptığımı da belirtmem gerekir. Ajans ve FMCG stajlarım, kısa süreli ajans ve freelance deneyimlerim oldu. Okuldayken AEGEE’de fazla aktif oldum. Hatta o kadar abarttım ki okulu bile uzattım. AEGEE çok farklı şehir ve ülkelerden arkadaşlar, daha geniş bir yurt dışı vizyonu ve üniversite sonrasına daha geniş bir pencereden bakmamı sağladı. Okulu uzattığım için bazen kendime çok kızmış olsam da tüm bunların vakit kaybı değil beni zenginleştiren deneyimler olduğunu düşünüyorum.

Şu anda öğrenci olan arkadaşlarıma son diyeceğim şudur ki; uzun seneler beraber olacağınız mesleğe, tatile çıkmadan sakın karar vermeyin ;)

 

Ozan Özüm Özbey – Alametifarika Reklam Yazarı, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler 2006 mezunu

Yaşadıklarının gözlerine taşıdığı heyecan…

Çokbilmiş laflar etmeyeceğim…
Adam işinde gücünde, atıp tutması kolay tabii deme.
Gerilmeden oku.
Tamamen kendimle alakalı bu yazdıklarım.
Canını sıkan yerler varsa unut gitsin.
Başlıyorum:
Okuldayken en iyi iletişim fakültesi bizimki derdik.
Bizim dönemden sonra bozdu okul derdik.
İletişim ruhu bitmiş ya derdik.
Sektörde bizden çok adam var, bizi almayacaklar da kimi alacaklar derdik.
Abi şu okul bitsin artık derdik.
Hocalar da atıp tutuyor derdik.
Eskişehir çok baydı oğluuum derdik.
Böyle soğuk mu olur la derdik.
Sonra büyüdük.
Gördük ki en iyi iletişim fakültesi filan yokmuş bu hayatta.
Olsa bile kimse diplomaya bakmıyormuş zaten.
Okulun en iyi dönemi olma iddiamız da çok boşmuş.
Her dönem öyle sanıyormuş kendini.
İletişim ruhu denilen şey bir şehir efsanesiymiş.
Sektörde bizden çok adam varmış, eyvallah, ama kimse vay toprağım deyip işe almıyormuş.
Okul bir şekilde bitiyormuş sonra.
Ama okuldaki en sıkıcı gün bile çok özleniyormuş.
Hocalarımızın atıp tuttuğu şeyler hiç olmadık bir zamanda kulağımızda çınlayıp hava atmamızı sağlıyormuş.
O hocaların bazıları en yakın dostundan daha yakın oluyormuş.
Eskişehir’in baydığı filan da yokmuş.
Eskişehir’i anlatan Powerpoint sunumlarına bakmak varmış YouTube’dan. Gözüne bir şey kaçması varmış.
Sen hiç Eskişehir’e gittin mi? Ya süper memleket diye övünmek varmış.
En kötüsü de tekrar gittiğinde bıraktığın Eskişehir’i bulamamak varmış.
Ve evet. Öyle bir soğuk yokmuş hiçbir yerde.
Bu yüzden her şeyi salla ama o şehirde, o okulda yaşadığın her anın kıymetini bil kardeşim.
Gez, eğlen, aşık ol -ama bir kere olma-
Hiçbir şey yapma otur. Hayal kur, hayal kırıklığı yaşa. Sınavdan geç, sınavdan çak.
Üşü, küfret, parasız kal, isyan et ama her andan keyif al.
Çünkü diplomayı aldığında geriye sadece bu yaşadıkların kalacak.
Seni sen yapan şeyler o anlar olacak.
Havalı işverenler sana bakacaklar sonra.
Gözlerinin içine bakacaklar.
Yaşadıklarının gözüne taşıdığı heyecan, merak, istek iş bulmanı sağlayacak.
Gerisinin hiçbir önemi olmayacak.
Naçizane…