İllüstratör Çiğdem Sarıhan, bu sayımızda keşif bölümümüzün konuğu oldu.
Çiğdem Sarıhan 1996 yılında Antalya’da doğdu. Bütün hayatı boyunca en iyi yaptığı şey çizim olan ama gelecek kaygısıyla da resim yerine grafik tasarım okumuş Anadolu Üniversitesi Grafik Tasarım mezunu, sanat ve tasarımı el ele tutuşturarak projeler üreten bir Tasarımcı ve illustrator. Şu anda İspanya Valensiya’da bir şirkette Visual Designer olarak hayatını sürdürüyor.
Burak Becan: İllüstrasyona ne zaman ve nasıl başladınız?
Çiğdem Sarıhan: Bu soru her zaman aklıma bir hikaye getiriyor. 4. veya 5. Sınıfa gidiyordum, bir okuma kitabının üstündeki resme bakarak, kendim tekrar çizdim ve boyadım. Yaşıma göre oldukça iyi bir çizimdi ve kimse benim çizdiğime inanmamıştı. O an da resimlemenin hayatımın büyük bir parçası olabileceğinin farkına varmıştım. Sonrasında Güzel Sanatlar okuma hayaliyle yıllarca eskiz defterleri biriktirdim. Yaşadığım bir çok anı çiziyordum, herkesin sarhoş olup eğlendiği bir bardan, köy düğününe, teyzemin sarma sarmasından, mezarlığa kadar. Hala anlarımı eskizlerim, ama o zamanlar ki kadar değil. İllüstrasyona böyle başladım, okurken ise her zaman projelerimin bir parçası olmasına çalıştım. Amacım her zaman sanat ve tasarımın iç içe geçtiği işler çıkarabilmek oldu.
Burak Becan: Çalışmalarınızda ilham kaynağınız neler oluyor? İlham aldığınız sanatçılar var mı?
Çiğdem Sarıhan: İlham kaynaklarım; Genel olarak Dünya’da yaşananlar, canlı renkleri olan her şey, şekiller, farklı perspektifler, birbirinden farklı kültürler ve iç içe girmiş patternler (köy hayatı benim için bir hazine bu yüzden) İlham aldığım değil, işleriyle aşk yaşadığım sanatçılardan bir kaçı ise; Matisse’nin renkleri ve kullanış biçimi, Wilfrid Wood’un heykelleri, Shaina Feinberg’in eskiz tadında NYT’e yaptığı illüstrasyonlar ve son olarak Javier Jaén’in imzasını taşıyan her şey.
Burak Becan: Kendinizi konumlandırdığınız bir tarz var mı? En çok ne tür şeyler yapmaktan keyif alıyorsunuz?
En çok kendimi özgür bırakmaktan keyif alıyorum. Bırakayım ki ortaya ne çıkartacağım beni şaşırtsın. Çoğu zaman işin en başından sonunu kestiremiyorum. Base Istanbul için hazırladığım Homo-tüketici adlı heykelim benim için ayrı bir deneyimdi. Yani sadece kağıtta durmayacak bir iş üretmek bana ayrı bir keyif verdi. Gifler hazırlamak da bana ayrı bir keyif veriyor.
Burak Becan: Son dönemde birçok İllüstratörün NFT için tasarımlar yaptığını görüyoruz. Sizin böyle bir düşünceniz var mı? NFT dünyası ve bu dünyanın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
Çiğdem Sarıhan: Evet benim de tabii ki böyle bir düşüncem var. NFT dünyasından biraz uzak kaldım ama illüstrasyonlarımı, özellikle GIFlerimi paylaşabileceğim bir alan olduğunu düşünüyorum.
Burak Becan: Hedefleriniz ve hayalleriniz neler? Bunların şu an için neresindesiniz?
Çiğdem Sarıhan: Her zaman dünyayı gezmek istedim, bu bir klasik zaten. Dünyayı gezerek illüstre etmek, sonrasında illüstrasyonlarımı bir kitaba dönüştürmek, her ülkenin bir gazetesini çıkarmak, kültürleri tanımak ve tanıtmak istiyorum. İllüstrasyonlarım aracılığıyla kültürler arası bir köprü oluşturmak insanların kültür adı altındaki duvarlarını illüstrasyonlarım aracılığıyla kırmak istiyorum. Kısa filmler anime etmek istiyorum, çoğu zaman kare kare. Kocaman rengarenk şekillerden heykeller yaratmak istiyorum.
Hayallerimin şu an en başındayım. Türkiyeyi çok çizdim, şimdi İspanyayı çiziyorum. Hareketli illüstrasyonlar, GIFler üretiyorum. Ama daha çok odaklanmam ve zaman ayırmam lazım, iş saatlerinin de hayallerimi gerçekleştirmeme çok yardım ettiği söylenemez.
Burak Becan: Sosyal sorumluluk projelerinden bahsetmek ister misin?
Çiğdem Sarıhan: Evet tabii ki. Interaktif bir hikaye ile Türk halkına, Suriyeli mültecilere empati yapmalarını sağlamaya çalışarak, toplumdaki varlıklarına katkı sağlamayı amaçladığımız bir projenin web sitesi tasarımını ve illüstrasyonlarının çizimi görevini üstlenmiştim. Sonrasında Medya ve Göç derneğiyle yarattığımız Proje Sessiz’in illüstratörü ve grafik tasarımcısıydım. Çalışmaya başladığım andan itibaren zamanımı ve yeteneklerimi, olumlu anlamda, yaşadığımız gezegende değişimin bir parçası olacak kurum ve kuruluşlar için kullanmak istediğimin farkına vardım. İçinde bulunduğum projeler ise bana sanatım aracılığıyla insanların hayatlarına nasıl dokunabileceğimi gösterdi.
Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 126. sayısında yayımlandı.