Kadınlar medyada nasıl tasvir ediliyor?
Kadınlar dört farklı şekilde lanetleniyor; kadın bedeninin nesneleştirilmesi, otoritesinin zayıflatılması, manipülatör olarak gösterilmesi ve susturulması…
İşçi Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Angela Rayner’ın, Meclis’te bacaklarını sergileme küstahlığına sahip olduğu için Sharon Stone’un Temel İçgüdü’deki karakterine benzetilmesinin ardından kargaşa çıktı.
Başbakan’ın dikkatini dağıtmak için bacak bacak üstüne atmakla onun tarafından suçlamanın “en korkunç cinsiyetçi, kadın düşmanı boş laflar” olduğu konusunda hemfikir olsam da, parlamentoda bir kültür sorunu olduğunu söylemek pek de zor değil.
Gölge Hazine Bakanı Rachel Reeves’e göre; “Avam Kamarası’nda cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığı hakkında kendi hikayeleri olmayan tek bir kadın milletvekili veya personel yok.” Rayner’ın karalanması ise bir sapkınlıktan çok uzak. Tory Milletvekili Neil Parish’in de Avam Kamarası’nda telefonda porno izlerken yakalandığı olmuştu. Bu, siyasette, medyada, iş dünyasında ve bir bütün olarak toplumda hala gizlenen cinsiyetçilik konusunda bir emsal.
Kadın bedeninin nesneleştirilmesi
Kadınların saygı duyulacak insanlar değil, zevk alınacak bedenler olduğu fikri, medyada ve toplumda yaygınlığını sürdürüyor.
Kadınlar, görünüşlerine ve cinsel çekiciliklerine göre inceleniyor çoğu zaman. Medyada Cinsiyet Üzerine Geena Davis Enstitüsü, “aile filmlerindeki kadın karakterlerin bile öncelikle ‘göze hitap etmesi’ne bakıldığı bir noktada onlara fazlasıyla cinsel açıdan yaklaşılması ve nesneleştirilmesi” konusunda uyarıda bulunuyor.
En endişe verici olanı, cinsel obje olarak görme genellikle kadının rızası olmadan gerçekleşiyor.
Rayner, ITV’den Lorraine’e, Mail on Sunday‘e Sharon Stone’un hikayesini yayınlamaması için “yalvardığını” söyledi ama yine de işte buradayız, onun bacaklarının fotoğrafı ve Temel İçgüdü manşeti sonsuza kadar tekrarlanıyor.
Avam Kamarası terasında adı açıklanmayan kaynakla “esprili” konuşmalar yaşanmış veya yaşanmamış fark etmeksizin, dünyada nesneleştirilen kadınların meseleye karşı tavır alabilmek yerine genellikle erkeklerin şakalaşmalarına gülme baskısı hissettiğini biliyoruz.
‘Gülüyoruz, espri kaldıramıyor musunuz?’ kadın düşmanlığının kadınlar için mücadele edilmesi en zor dışa vurumlarından biridir.
Kadınların otoritesi zayıflatılıyor
Rayner’ın sınıfı ve cinsiyeti, otoritesini zayıflatmak için kullanıldı; Mail on Sunday‘deki mide bulandıran yazı, onu “16 yaşında hamileyken okulu bırakan ve bakıcı olmadan önce hiçbir niteliği olmayan sosyalist bir büyükanne” olarak tanımladı.
The Authority Gap’teki Mary Ann Sieghart kataloglarında olduğu gibi, medyada ve genel olarak hayatta her türden kadının uzman olarak aranma olasılığı daha düşüktür, uzmanlıklarına daha az güvenilip saygı duyulur.
Kadınlar ayrıca sempatik veya yetkin olmalarına izin verilen (ancak her ikisine birden izin verilmeyen) “çözümsüz çelişkiden” muzdariptir. Güzel kızların otoritesi olmamalı.
Manipülatör olarak kadınlar
Burada özellikle rahatsız edici bulduğum kinaye Lady Macbeth anlatısı – Rayner’ın cinsel çekiciliğini, Başbakan’ın etkili konuşmasını sabote etmek için kasıtlı olarak kullandığı önermesi.
Medyanın kadınları, erkekleri ölüme sürükleyen tehlikeli varlıklar gibi göstermesi, bu kadar tehlikeli olmasaydı komik olabilirdi. Terörün yeni sınırı olan Incel bölgelerine bir bakın ya da Meghan Markle’ın görünüşe göre Harry’yi yozlaştırmaktan ve monarşiyi yok etmekten sorumlu olmasına…
Kadınların kurnazlığı karşısında erkekleri temel içgüdülerini kontrol edemeyen olarak konumlandırmak; namuslu erkeklere hakaret, kadınlar ve kızlar için tehlike oluşturan popüler bir medya anlatısıdır.
Kadınlar susturuluyor
Sinir bozucu ama anlaşılır bir şekilde Rayner, yargılanmaktan kaçmak için pantolon giyerek kendi kendini sansürlemeye başladı çünkü “bu benim bacaklarımla ilgili değil”. Ancak adını Google’da arattığınızda, “Angela Rayner’ın bacakları” ve “Angela Rayner’ın bacak bacak üstüne atması” sözlerinin, onun politikalarından ve fikirlerinden daha çok dikkat çektiğini gösteriyor.
Hem partiler arası araştırma merkezi Demos hem de BBC, “kadın reality TV programlarındaki yarışmacıların sosyal medyada orantısız bir şekilde hedef alındığını, istismarın sıklıkla kadın düşmanlığından kaynaklandığını ve ırkçılıkla birleştiğini” tespit etti. Bazı kadınların bu saldırıyı önleyebilmek için halkın arasında bulunmaktan kaçınmasına şaşmamalı.
Daha az agresif yöntemlerle de kadınlar sık sık susturuluyor. En İyi Film Oscar’ı kazanan filmlerin neredeyse hiçbirinde kadınlar 100’den fazla kelime konuşmuyor hatta kadın başrollerin yer aldığı filmlerde diyalogların çoğu erkeklere aittir. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Stacy L Smith tarafından yürütülen ve yönetmenlerin yalnızca %7’sinin, yazarların %13’ünün ve yapımcıların %20’sinin kadın olduğunu ortaya koyan bir anket düşünüldüğünde, bu da şaşırtıcı değil.
Gerçek hayatta da Yüksek Mahkeme yargıçlarından iş görüşmelerine kadar dil bilim ve psikoloji araştırmaları; ister birebir konuşmalarda ister gruplarda, işte veya sosyal ortamlarda olsun, kadınların rutin olarak erkekler tarafından sözünün kesildiğini göstermiştir. Peki bu konuda ne yapabiliriz? Johnson’ın dediği gibi, bu hikayenin isimsiz kaynaklarını tehdit etmek yerine, cinsiyetçiliği durdurmak için bunun ne kadar zararlı olduğuna dair daha fazla eğitime ve tartışmaya ihtiyacımız var.
İfade özgürlüğü, herhangi bir sorumluluktan muaf olmak anlamına gelmemeli: Bu anlatıları yayan insanlara, algoritmalara ve kuruluşlara fırsat vermeyi bırakmalıyız.
Yüzyıllardır hüküm süren kutuplaştırıcı ve küçümseyici mitlere, mitolojilere, kinayelere ve klişelere aktif bir şekilde karşı koymak ve daha saygılı tasvirlerle muhatap olmak için erkekler ve kadınlar, hem geleneksel hem ilericiler, kısacası hep birlikte çok çalışmalıyız.
Hemen şimdi, dikkatimizi Rayner’ın bacaklarından çekip onun ve diğer kadınların söylemek istedikleri şeylere odaklayalım.
Lori Meakin
Joint Kurucusu
WACL İletişim ve Ses Başkanı
Bu içerik ilk olarak Campaign Türkiye’nin 134. sayısında yayımlandı.