artwork

“İhtiyaçlar, mecralar ve insanlar değişiyor”

4 yıl önce

0

Aslında freelance çalışmak benim için üç ayrı kategoriye ayrılıyor. Fakat aynı zamanda bu kategorilerin birbirini beslediğine, birbirini tetiklediğine de inanıyorum.
İlk kategorim tam zamanlı freelance çalışmak: Müşterilerini sağlama almış, aylık yaşam giderlerini karşılayan özgür insanlar… Onları tebrik ediyorum, fakat ben o kategorideki insanlardan değilim.
Bunun bir de yarı zamanlı olanı var. Gündüz ajansta veya ofiste, gece evde işin hiç durmadığı bir dünya. Tabiri caizse gece taksiye çıkmak diyebiliriz. Bu duruma bazı direktör abiler kızabiliyor. Ama bence bi’ düşünmek lazım. Sonuçta çalıştığı yerde ay sonunu nasıl getireceğini düşünen birinden yaratıcı fikirler düşünmesini ve üretmesini bekleyemezsin. O da bir şekilde işine adapte olabilmek için ek gelir sağlamaya çalışıyor. İşte bu durum da sektörde ciddi yer sahibi olan “yarı zamanlı freelancer” kadrosunu kazandırıyor. Bu güzel! E işini sağlama alan zaten bir üst kategoriye geçmeye hak kazanıyor; evinde kafesinde zamanını kendi belirlediği şekilde çalışıyor.
Bir de bizim seçtiğimiz yol var. Buradan sonra biz diye devam edeceğim. Çünkü biz tek isteği güzel işler üretmek olan, “gerçek” bir aileyiz. Aynı çatı altında, aynı duyguları paylaşarak bir karar verdik. Madem ajanslarda ego filtresinden geçiremediğimiz ama güvendiğimiz fikirlerimiz var. Evde hayata geçirelim dedik. İşte Fan Art maceramız böyle başladı. Daha sanatsal, daha konuşulur işler yaparız, kendi tatminimizi yaşarız diye düşündük. Şimdi artık dijital bir dünyadayız, herkesin kendine ait bir dünyası var. Bakın bugün hepimiz Trump’a tweet atabiliyoruz. Bu dijital ve yeni dünya biz kreatiflere çok geniş ve özgür bir alan doğuruyor. Hiç ummadığınız bir anda ummadığınız birileriyle aynı frekansta, aynı görsele “like atarken” birbirinizi bulabiliyorsunuz. İlk başlarda sadece Behance’e, sosyal medyaya yaparız düşüncemiz bu noktada değişti. Çünkü o platformlarda yaptığımız işleri görüp, beğenenler oldu. Manevi kazanç yavaş yavaş maddi kazanca da dönüşmeye başladı. İlk etapta dergiler, mag’ler ile ortak projeler konuşuldu, hayata geçirildi. Daha sonra markalardan da aynı görüşleri paylaştığımız kişiler iletişime geçti. İşleri satın almak, yeni fikirler duymak isteyenler oldu. Oluyor. Bu freelancer olmayı düşünmeden freelancer olan kısa bir ekip hikayesi. 
Peki neden freelance? Onu da şöyle yorumluyorum. Yaptığımız iş soyut bir iş. Fikir satıyoruz. Hâl böyle olunca kimin fikri kime göre iyi? O sabahlara kadar tartışılır. Freelance olunca kendi fikrinin patronu olabiliyorsun. Aslında kendini de keşfediyorsun. Yapabildiğini görüyorsun ya da yapabileceğine inanıyorsun. Sabah 10 dakika geç kalınca azarlanıp, akşam 3 saat mesai yapmak, üstüne hiçbir şey elde edememek gibi durumları yok.
İşin tabii ki avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. “Her işin kendine göre zorluğu var” meselesi aslında. Freelancer’lar kadar işverenlerin de duyarlı olması gerekiyor. Freelance çalışan birini in-house ekibinin bir üyesi gibi değerlendirmemeli. Emeğinin karşılığını görmezden gelmemeli. Ne mutlu ki kendimizi de içine dahil ettiğim yeni nesil gençlerin öyle her şeye tahammülü, eyvallahı yok. Bu umut verici…
Elbette hayatlara da etkisi oluyor. Bizim için manevi kazanç her zaman daha üst noktada. Yaptığımız projeler bazı insanların çok fazla ilgisini çekebiliyor. Çok güzel yorumlar alabiliyor. Bu da aslında her zaman aradığımız mesleki tatmini doyuran bir mevzu. Olumsuz yanı ise gerçek anlamda hayatınızı buna adamanız gerektiği.
Biz tam zamanlı ajans veya tam zamanlı freelancer değil tam zamanlı fikir insanlarıyız. Hayatın her alanında iç görünün ve hikayenin peşindeyiz. Bence iyi bir freelancer’ın da olması gerektiği nokta bu. Çünkü her zaman iyi iş, para ve huzur getirir. Bunu sadece reklamcılık sektörü için söylemiyorum, yaratıcı olunabilecek her alanda bu böyle. Müzik, fotoğraf, resim…
Ben şu an bana bu alanı sunan bir ajansta çalışıyorum. Fakat ileride freelance yaptığım işleri ve projeleri ofis alanına geçirmek ister miyim? Tabii ki isterim. Dünyaya ayak uyduran, kurallar çerçevesinde değil kuralları bozan bir ofiste, sorumluluk bilinciyle ve çok fazla özgür alanı olan, sadece üretme tutkusu duyan bir ekip. Kulağa hoş gelmiyor mu?
Demem o ki; destekliyorum. Kendi yaptığım işi de, bu işi yapma isteği olan abileri, ablaları, arkadaşları, kardeşleri de. Kabuklar değişiyor. İhtiyaçlar, mecralar, insanlar değişiyor.
Ve en güzeli de; gençler geliyor!
Gelecekten sevgilerle.

Duha Keleşoğlu
Dwarf Planet Reklam Yazarı

Bu yazı, Campaign Türkiye 93. sayısında yayınlanmıştır.