artwork

Grupçuluk, yaptığımız işe yararlı olabilir

4 yıl önce

0

Saatchi & Saatchi Başkanı Richard Huntington, reklamcılık ajanslarının taraflı olması müşteriler için iyi bir durum.

Kimliğe ve özdeşleşme üzerine kurulu grupçuluk heybetli bir doğuşa sahip ancak problem; öğretilerinin dışında ya da öğretilerine karşı olanlara antipati duymaktan, onları şeytan gibi göstermekten ve son olarak yok etme girişiminden kurtulamıyor olması. Bu nedenle grupçuluk toplumumuzun hassas bağlılığını yıpratan ve bozan bir bölücü güç haline geldi. Bu bölünmeler bakış açısı, deneyim veya doğum üzerine temellenmiş olabilir.       

Bir arkadaşım reklam ajansında çalışıyor. Bu çağ için grupçuluk sadece iyi bir fikir olmakla kalmıyor, hiç şüphesiz süper bir güç. Ayrıca hizmet verdiğimiz kuruluşlara profesyonel hizmetler sunan diğer birçok disiplin ve insan arasında bizi öne çıkaran unsur taraflılığımızdır.

Son derece taraflıyız. Sadece ajanslar ve içinde çalıştığımız işletmeler için değil, markalar ve diğer işletmeler için de… Kültürümüzü inşa etmek, başarıyı sağlamak ve rakiplerimizi göz önünde bulundurarak gelişimimizi takip etmek açısından önemli olabilir ancak sektörümüzün dışında bunun pek önemi yok.

İkincisi kendimizi müşterilerimizin marka ve işletmelerinin başarılı olmasına adamamız tamamen farklı bir şey. Bu markaların ve işletmelerin başarısı için bir aygıt. Müşterilerine gönülden inanan bir ajans, onların kazanması için tüm gerekeni yapacak bir ajanstır. Tarafsızlık, bizim dünyamızda başarıya götüren formül değildir.

Diğer profesyonel hizmetler bu ortaklığı paylaşmaz; onlara göre birçok yönden bu bir lanetlemedir. Avukatların onlara para ödeyenlere karşı herhangi bir sadakat hissinin üzerinde olmaları gerekir. Müşterileri adına oldukça gaddar davranan avukatlar, dikkatleri herkesin adil bir şekilde yargılanmayı ve iyi bir savunmayı hak ettiği fikrine yönlendiriyor.   

Kalplerindeki hiç kimse ön yargılı bir muhasebeci istemez; onlar skoru adil ve sınırda tutacak olan ekonomi hakemleridir. Büyük muhasebe firmaları belirli aralıklarla bunu unuttuğunda kıyamet kopar.

Reklam ajansları öyle değil. Tamamen grupçu, taraflı ve ön yargılıyız. Kendimizi müşterilerimize adamak ve onlar için dişe diş kana kan savaşmak kumaşımızda var.

Bu nedenle büyük ajanslar nadiren sektör uzmanlıkları geliştiriyor. Bir kategori ile deneyim yaşamış olabiliriz ancak bu kategoride birden fazla müşterimiz hiçbir zaman olmamıştır. Tabii ki farklı portfolyolarla çalışıyoruz ancak o portfolyonun dışındaki kategori markaları ile değil.

Bu sadece tartışma kodlarıyla ilgili değil; dünyamızda iki tarafı da tutuyor olmak ve aynı zamanda iyi iş çıkarmak imkansız çünkü gerçek şu ki; en iyi pratikleri veya süreçleri müşterilerimize sunmak için burada değiliz, işletmelerin kazanmasını sağlamak ve rakiplerinin kaybettiğinden emin olmak için buradayız. Bu kadar basit.

Bizi farklı kılan da bu ruh. Belirli bir işletmenin pazarda kazanma hakkı konusunda farklı işletmelerle çalışan danışman olan bir arkadaşın yakın zamanda fikrini aldım. Durumu kavrayamamış bakışlarıyla karşılaştığımda bu savaş ruhunun ona tamamen yabancı olduğunu fark ettim. Bir ajans çalışanının ilk düşündüğü şey nasıl kazanacağıdır. Eğer kazanmak için açık bir yol yoksa, markayı veya kategoriyi nasıl yeni bir çerçeveye oturtacağımız sorusu gelir.    

Bizim grupçuluğumuz bizi bir işletmenin, markanın veya hizmetin yetersizliklerine karşı kör etmiyor; aslında onları ve tecrübede yeri olmayan vaat veya amacı daha net görebiliyoruz. Bizim görevimiz sıklıkla doğruyu söylemek ve zararlı veya ters etki yaratan davranışlara karşı önlem almak. Acak ajans ve müşteri arasındaki en gergin ilişki bile genellikle iki tarafın da kazanma arzusundan kaynaklanır.   

Bu nedenle toplumumuzda grupçuluk ve mutlakiyetçilik artarken konu işe geldiğinde taraflı olduğum için gurur duyuyorum. Diğer profesyonel hizmetlerin aksine sattığımız şeye inandığımızda ve inandığımız şeyi sattığımızda daha iyi satış yaptığımızı her zaman biliyoruz.

Saatchi & Saatchi Başkanı ve Chief Strategy Officer’ı Richard Huntington

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 92. sayısında yayımlandı.