Site icon Campaign Türkiye

Glokalizasyon ile Sınırlar Kalkıyor

Dönüşüm adı altında uzun yıllardır tükettiğimiz ve kavramsal erozyon yarattığımız dönemecin, aslında çoktan döndürüldüğünü fark ettiğimiz bir dönemdeyiz. Ham madde, lojistik, enflasyon gibi küresel problemler, fiziki sınırları büyütürken, antitezi olan glokalizasyona daha da büyük katkı sağlıyor.

Glokalizasyon bizler gibi bağımsız yaratıcılara yepyeni fırsatlar doğuruyor. Çünkü glokalizasyon ‘’çeviri’’ ya da ‘’yerelleştirme’’ ile karıştırılmamalıdır. Glokalizasyon, küresel bağlamda uyumlulukla özdeşleşen bir kavram olarak çeşitli ürünleri, kampanyaları ve hizmetleri yerel pazara uygun olacak şekilde özelleştirir. Başka bir deyişle, kültürü ve insanları; hissettiği, gördüğü, duyduğu, anladığı, paylaştığı şekilde kucaklar. Bu sebeple özgün ve aynı nedenle özgürdür. Sorunları çözmeye odaklanır. Marka ve ürünlerin her pazarda farklılaşabilecek bir çözüm yaratmasına olanak tanır.

Mcluhan iletim çağının bitip, iletişim çağının başlamasıyla dünyanın “Küresel Köy”e dönüşeceğini öngördü. Etkileşim çağına geldiğimiz sosyal medya devrimine kadar, kültürün ana karakterleri her ülke için birbirinin kopyası halinde rollerini oynamaya devam etti. Sosyal medya devrimi ve akabinde başlayan etkileşim çağı ile birlikte dünya “küresel” değil “glokal” bir köy haline geldi. Kültürün yerel aygıtları da global, global aygıtları da yerel olabilme fırsatı yakaladı.

Merkeziyetsizliğin finanstan, sanata, Web 3.0’dan, Metaverse’e kadar ilerlemesini konuştuğumuz bugünlerde markaların merkezlere bağımlı ve köşeli alanları, dikey hiyerarşilere dayalı karar mekanizmaları ‘’zamanın ruhunu’’ yakalamak için dezavantaj gibi görünse de, partnerlerinin ve iş ortaklarının ‘’bağımsız’’ ve ‘‘glokal’’ kalabilmesi hiç olmadığı kadar avantaj yaratıyor. Ekonominin küresel çapta daraldığı bugünler ise önümüzdeki günlere bu anlamda ışık tutuyor. Yakın gelecekte çok sayıda büyük yapının, glokalleşme stratejisiyle küçük formlara bölündüğünü ve bu yapılarla yönetildiğini göreceğiz.

Burak Kılavuz

DPİD Asbaşkan

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 118. sayısında yayımlanmıştır.

Exit mobile version