artwork

Geç kalmış bir yazı

6 ay önce

0

Bu aralar sıkça karşılaştığım bir soru var: “Ömer neden eskisi gibi etkinlikler yapmıyorsunuz, sizin yarışmanız yok mu?’

Cevabını hemen vereyim: Mütevazi olamayacağım, Campaign Türkiye’nin temsil ettiği sektörlerde bugüne kadar yapılmış en kapsamlı organizasyonlara biz imza attık. Kristal Elma Festivali bunların başında geliyor. Bunun dışında yüzlerce rountable etkinliği, kapalı devre toplantılar, seminerler, summit’ler ve daha nicesi…

On binlerce katılımcıya ev sahipliği yaptık. Dünyanın en önemli isimlerini ülkemize davet ettik. Davet ettiğimiz isimler herkese ilham veren konuşmalar yaptılar, panellere katıldılar; partiler, konserler, aktiviteler, sponsor etkinlikleri ve daha nicesi. Hepsinin ortak noktası katılımcılarına, paydaşlarına fayda sağlayabilmekti. Kimi networking yaptı, kimi müşterilerini ağırladı… Öğrenciler ve gençler geleceklerine yön veren insanları dinlediler. Kimi iş kurdu, kimi işinden istifa edip köye yerleşti… Merak edenler arşivimize bakıp o günleri tekrar hatırlayabilir. Ama ne yalan söyleyeyim bugün etkinlik ve yarışmaların geldiği nokta, bizlerin o günlerde hissettiği heyecan ve adanmışlığın çok ama çok uzağında. Al takke ver külah ilişkiler, etkinliğe ayrılan bütçeler ile jüriye davet edilenler mi dersiniz, sadece sahnede konuşma yapabilmek için organizasyonlara sponsor olanlar mı, ya da sadece masa satışı yapabilmek ve birilerine ödül vermek için yapılan sözde ‘yarışmalar’, önüne ‘global’ ibaresi koyarak yapılan lokal seminerler mi… Bazen ne kadar çok ‘en birinci’ cmo-ceo varmış diye kafam karışıyor. Düşünün ki x bir kişi sizi arıyor ve ‘bu seneki en birinci cxo ya da marka etkinliğimizde short list’e kaldınız’ diyor. Sonrasında bir miktar bütçe veriyorsunuz ve bir bakmışsınız sahnede ödül alıyorsunuz… Kusura bakmayın ama her köşebaşında açılan ‘çiğ köfteci’ misali bu organizasyonlardan birini yapmayı ne midemiz kaldırır ne de bir parçası olmayı kendimize yediririz. Ayrıca şunu da eklemeden geçemeyeceğim: Her malın alıcısı var. Yapanlara da katılanlara da bir şey diyemiyorum.

Her neyse, biz daha önce de bu köşede ilan ettiğimiz gibi Campaign Türkiye olarak herhangi bir yarışma düzenlemeyeceğiz. Elimizde yarışmalarla ilgili tek platform ‘Campaign Agency&Brand of the Year’. Bu platformun özelliği yıllardır dünyada ve ülkemizde yapılan itibarlı yarışmalarda alınan derece ve ödüllerin, belli kriterlere bağlı olan çarpanlar ve katsayılar üzerinden hesaplanması ve bizim hiçbir başvuru bedeli almadan, jüri kararı olmadan, her türlü manipülasyona kapalı olan tamamen objektif bir değerlemeye tabi olmasıdır. Platforma dahil edilen yarışmalar da herkesin ulaşabileceği açık kaynaklardan elde edilmekte ve bizler sadece bir ‘listeleme’ yaparak bu yarışmalarda elde edilen dereceleri ‘Campaign Türkiye’ paydaşlarına iletmekteyiz.

Önümüzdeki aydan itibaren de bu platform çok daha şeffaf bir şekilde ajans ve markaların elde ettikleri ödül ve dereceleri kendilerinin takip edebildiği bir ara yüz ile campaigntr. com sitesinde bulabilecekler.

Asıl hedefimiz ajans ve markaların hak ettiği değeri onlara verebilmek. Kimin hangi markalarla çalıştığını, hangi kampanyalarını hangi ajansların yaptığını, prodüksiyon şirketini, medya planlamacısını, dijital ajansını, pr şirketini vb. detayında vererek gördüğümüz işlerin gerçek kahramanlarını, ‘bu işi kim yaptı?’ sorusuna eksiksiz yanıt bulabilecekleri bir içerik altyapısı ile karşınızda olacağız. Kısa bir süre sonra campaigntr.com sadece abonelere açık olacak şekilde yayın hayatına devam edecek ancak sponsorlu kategorilerle kaliteli, özgün içerikler ile bizim ‘objektif’ yayın yapabileceğimiz sağlıklı bir gelir yapısı ile mümkün olabilecektir.

Bu sayımızı ’TBWA/Istanbul’ grubunun 30.yılına ayırdık. Geçtiğimiz günlerde ajansın 30. yılı için düzenlediği davete katıldım ve içeriği yapmaya da o davette karar verdim. Uzun bir süredir özellike ajanslar özelinde sektörde adeta ‘üzerine ölü toprağı serpilmiş’ gibi bir durum hakim. Sektörün canlı şaşaalı dönemleri artık hatırlanmıyor bile. Kutlamayı, eğlenmeyi unuttuk neredeyse. Herkesin ortak dertleri; azalan ve yetmeyen ajans fee’leri, insan kaynağındaki sıkıntılar, pandemi sonrası hybrid çalışma düzenlerinin, ‘evden çalışma’ nedenli kurum kültürlerinin yeni nesile aktarılamaması, maaş sıkıntıları ve bıkkınlık sebepli bol rotasyonlu açık pozisyonlar, maliyetlerini azaltmak için ne yapacağını şaşıran reklamverenler, maliyet baskısı ile gerçekleştirilemeyen projeler, ucuz ama kalitesiz iş yapabilen yeni yapılar, uzun bir süredir herkesin kapalı kapılar ardında konuştuğu gerçekler vs vs…

İşte tam bu gündemlerin ortasında TBWA Istanbul bizlere güzel bir hatırlatma yaptı. Yukarıdaki bütün olumsuzlukları birebir yaşamalarına rağmen yılladır takip ettiğim kadarı ile kemik kadrosu, kurucusu, asistanından park görevlisine kadar ’takım’ olabilme ruhunu taşıyabilen, güçlü marka ve reklamverenleri ile bıkmadan usanmadan ve en önemlisi hayıflanmadan çalışan bir ajans olabildiğini bize hatırlattılar. Üstelik global CEO ve neredeyse bugüne kadar ajansın tarihçesinde yer alan herkesin, çalışan-marka dahil bir arada olduğunu gösteren bir gövde gösterisiydi adeta 30.yıl davetleri. Bu sebeple isimleri tek tek saymayacağım ama sektörümüze bir örnek olması gerektiğini düşündüğüm bu ‘müesseseye’ kapağımızı ayırarak onları bir sektör dergisi olarak tebrik etmek istedik.

Pandemide yeterli yarışma katılımı olmaması sebebiyle ertelediğimiz, sonrasında da seçimler ve deprem sebepleriyle bir türlü fırsat bulamadığımız Campaign Agency ve Brand of The Year’ın anonsunu yaparak, 2021 ve 2022 yıllarının ‘Agency of The Year’ büyük ödülünü bir kez daha hak ederek elde ettiklerini duyurmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Diğer ajans ve markalarının “tüm listesini” de önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağız. Son olarak, İngiliz Konsolosluğu’nda yaptığımız ödül gecesine de kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Tebrikler TBWA Istanbul, umarım başarılarınız ve emekleriniz sektöre örnek olur.

İyi okumalar.

 

Ömer Erdem

Campaign Türkiye Yayıncısı