Site icon Campaign Türkiye

En İyi Hikaye Kazanır

Şeyda Taluk, yazardan filozoflara edebi geçmişimizde önemli yer edinmiş isimlerin eserlerinden örnekler vererek hikaye anlatıcılığının gücüne dikkat çekerken, ikna etmede akıl ve mantık yerine duyguları canlandırmanın çok daha etkili bir yol olduğunu belirtiyor.

Eski bir Kızılderili hikayesinde anlatıldığı üzere, akşamlardan birinde kabilenin yaşlı şefi torunuyla sohbete dalar. Aralarında insanın yaşamı boyunca içerisinde süre gelen mücadeleye dair şöyle bir sohbet gelişir:

“Sevgili torunum insanın içinde iki adet kurt yaşar ve bu kurtlar hep savaş içerisindedir. Biri kötü, şeytani olandır. O öfkelidir, hırslıdır, pişmanlıklarla doludur, kıskançtır, kendine acır, kendine karşı saygısızdır, dürüst değildir, kendini çok fazlasıyla beğenir ve diğerlerinden üstün  görür. Diğeri ise iyi kurttur. Neşelidir, dürüsttür, sevgi ve umut doludur, yardımseverdir, tutkuludur, gönüllüdür ve inançlıdır. Bunlar hep kavga eder durur içimizde.”

“Peki sonunda kim kazanır?” diye sorar torun.

Yaşlı şef cevap verir:

“Senin besleyip büyüttüğün…”

İnsanoğlu tarih boyunca hikaye anlatıcısı olduğu kadar hikayenin kendisidir de. Deneyimlerini paylaşmak, başkalarına ilham kaynağı olmak için çabalar durur. Aslında hepimiz gündelik yaşamlarımızda sayısız hikaye anlatırız. Kendi gerçek hikayemizi ararken her gün anlattığımız hikayeler aracılığıyla içimize doğru bir keşif gerçekleştiririz. Bir anlamda içimizdeki kurtları tanımaya ve anlamaya başlar, hangisini besleyeceğimize karar veririz. Kişisel hikayelerin insanlar üzerinde benzersiz bir etkisi vardır. Kendi yaşamlarımızdan hikayeler anlatmaya ve bunları paylaşmaya başladığımızda insanlarla samimi, dürüst ve kalbe dokunan bir ilişki de kurmaya başlarız. 

Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara – Sapiens’de Taş Devri döneminden 21. yüzyıla insanlığın gelişimini inceler ve Homo Sapiens’i daha önceki Neanderthal gibi türlerden ayıran ve yok olmadan dünyayı yönetmesini sağlayan şeyin hikayeler olduğunu söyler. Tüm diğer canlılar, iletişim sistemlerini gerçekliği tanımlamak için kullanırken Homo Sapiens iletişim sistemini yeni gerçeklikler yaratmak için kullanmaktadır. Jean-Paul Sartre’ın Bulantı adlı eserinin baş kahramanı Roquentin, insanın her zaman hikayeler anlattığını, kendi hikayeleri ve başkalarının hikayeleri arasında yaşadığını yazar günlüğüne. Roquentin’e göre; insan, hayatını sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır. Her ne kadar Roquentin anlatmak yerine yaşamaktan yana olsa da insanlar yüzyıllardır kendilerini, deneyimlerini anlatmak istiyor, istemeye de devam edecek.  

İnsanlar üzerinde etkisini asla kaybetmeyen hikaye anlatma sanatı, en önemli liderlik becerilerinden biri haline geldi günümüzde. Politikadan iş dünyasına, iz bırakan liderlerin iyi bir konuşmacı ve hikaye anlatıcısı olduğunu görüyoruz. Kendi vizyon ve değerlerini hikayeler aracılığıyla aktaran bu liderler toplulukları kolaylıkla da etki altına alıyorlar. İletişimin en önemli stratejik metotlarından biri haline gelen hikaye anlatma sanatı, insanları etkilemenin, ikna etmenin bilinen en eski ve evrensel ifade biçimi. 

Walter Fischer tarafından ortaya atılan Anlatı Paradigması Teorisi, anlamlı bir iletişimin hikaye anlatıcılığı üzerinden olabileceğini ve bunun da en eski iletişim biçimlerinden biri olduğunu öne sürer. Fischer, insanların karar alırken akılcı nedenleri önemsediğini esas alan rasyonel dünya paradigmasına karşı çıkar ve iknada hikayenin analitik bir araç olarak kullanılabileceğini belirtir. İnsanın aklından çok duygularına ulaşan bu iletişim biçimi, nörobilimciler tarafından yapılan araştırmalar sonucunda en etkin yollardan biri olarak kabul ediliyor artık. Oysa Aristoteles, Retorik adlı eserinde bunu binlerce yıl önce söylemişti. İnsanlar, karar verirken “iyi nedenler” arıyor. Hikayeler de insanlara bu “iyi nedenleri” veriyor. 

Kısaca hikaye anlatıcılığı, “ne” olduğundan çok “neden” ve “nasıl” olduğuna odaklanan bir sözel iletişim yöntemi. Önceden tasarlanmış bir deneyimin, dinleyicinin sanki oradaymış gibi hissedeceği detay ve duygularla yorumlanması, anlatılması. Hikaye anlatıcılığının özellikle iş dünyasında bu kadar önem kazanmasının nedenlerinden biri, Apple’ın kurucusu ve eski CEO’su Steve Jobs. Yöneticinin Genç Bir Yazar Olarak Portresi adlı kitabın yazarı Philipp Schönthaler’e göre; Jobs bir vizyoner ve teknoloji devrimcisi ancak çok da iyi bir hikaye anlatıcısı. Diğer yandan TED konuşmalarının gördüğü büyük ilgi birçok alanda insanların hikayenin gücüne inanmalarını sağladı. TED konuşmaları milyonlarca kez izleniyor, dünyanın en uzak noktalarında düzenlenen TEDx etkinlikleri muazzam ilgi görüyor. Dünyanın önde gelen şirketlerinin liderleriyle çalışan ve onların mükemmel birer hikaye anlatıcısına dönüşmelerine yardımcı olan Carmine Gallo’nun bu nedenle kaleme aldığı TED Gibi Konuş, dünyanın birçok ülkesinde en çok satılanlar arasına girdi. Amazon Kurucusu ve Yöneticisi Jeff Bezos ise şirket toplantılarında PowerPoint sunumlarını yasakladı. Onun yerine liderler ve girişimciler için daha değerli ve yararlı bir kural koydu: Sunumların ve iş planlarının hikaye anlatımıyla yapılması.

Hikayeler; değerler, duygular aracılığıyla harekete, değişime ilham olur. Eğer bugün lideri çevresine ilham kaynağı olan, onları değişime, hareket taşıyan kişiler olarak görüyorsak, hikaye de bu sürecin en önemli stratejik silahıdır. Liderliğin en önemli parçalarından biri, beraberinde yola çıktığı insanları etkileyerek onlarda değişim yaratması, harekete ikna etmesidir. Hikaye anlatıcılığı işte bu yolculuğun, liderlik iletişiminin vazgeçilemez bir parçasıdır. Hikaye, insanların sizi nasıl gördüğünü, algıladığını biçimlendirir. Anlattığınız hikayeler sizi dinleyenleri çok kısa zaman dilimleri içerisinde sizin sınırlarını çizdiğiniz bir dünyada onları kendi gerçeklerinden ayırarak farklı duygular arasında gezintiye çıkarır. Sizi kendi gerçeğinizden alıp yine sizin içinizde olan başka duygulara götürür. Duygular da karar vermede etkin bir rol oynar. Bazen akıl ve mantık insanları etkilemede, ikna etmede yetersiz kalır ve işte orada duygu araya girer. Hikaye anlatmak ise bu duygu yani beynin sağ tarafını etkilemek için en etkin araçtır.

Liderlik, belirsizlik karşısında başkalarının amacına ulaşmasını sağlamak için sorumluluk kabul etmektir diyor Marshall Ganz. Harvard Üniversitesi Kennedy Hükümet Okulu’nda Kamusal Anlatı (Siyaset ve Sivil Toplum alanında Liderler için Hikaye Anlatıcılığı) dersleri veren Ganz’a göre; anlatı yani hikayeler birey, topluluk ve milletler olarak seçimler yapmayı ve kimliklerimizi oluşturmayı nasıl öğrendiğimizdir. Herkesin anlatacak bir hikayesi, insanları etkileyecek deneyimleri vardır. İnsanları etkilemenin en kolay yolu, kafaları kadar kalplerine de girebilmeyi becermektir. Önümüzdeki yıllarda dünyayı etkileyecek liderlerin çoğunun iyi bir hikaye anlatıcısı olacağı kesin gibi görünüyor.

İzninizle bu yazıyı da, daha önce kaleme aldığım makaleden alıntıyla sonlandırmak isterim: Gerçek yaşam deneyimlerinden yola çıkan hikayeler, artık iletişimin en önemli silahı. İçeriğe insan öğesini katan hikayeler, toplulukların sadece ilgisini çekmiyor; “kıssadan hisse”leriyle ilham veriyor, değişime ikna ediyor. Evet iletişimin geleceği, bir ateşin etrafında anlatılan hikayeler. Sadece biçimde değişiklik var ancak içerik hep aynı. En iyi hikaye kazanır!

Şeyda Taluk
Eğitmen, İletişim Danışmanı

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 117. sayısında yayımlanmıştır.

Exit mobile version