Emrah Karpuzcu: “Belirsizlik ortamı tehditten çok fırsatlar sunuyor”

Muhabbet Kurucu Ortağı Emrah Karpuzcu, yaşamakta olduğumuz ekonomik durgunluk döneminde bağımsız ajansların neler yaptığını ele aldığımız 81. sayımızda görüşleriyle yer aldı.

Reklamcılık kabuk değiştiriyor. Dünyadaki siyasi, ekonomik ve kültürel dönüşüm bizim işimizin tanımı, yöntemi ve ürünlerini de yenilenmeye zorluyor. Mesleki anlamda araftayız, dolayısıyla iki seçenek var: Kaderimize teslim olup başımıza gelecekleri beklemek ya da dünyadaki dönüşümü doğru okuyup yenilenmek için adım atmak. Buradan bakınca, teoride daha kolay reaksiyon gösterebilen yapılar olan bağımsız ajanslar için yepyeni fırsatlar barındıran zamanlardayız diyebiliriz. Biz Muhabbet’i 3 yıl önce kurarken sadece bildiğimiz işi kendi yerimizde yapmak değil her anlamda yenilikçi bir ajans olma yönünde bir inisiyatif almıştık. Tabii hangi ajansa sorsanız ya yenilikçi ya da yeniden yapılanıyor zaten diyebilirsiniz haklı olarak. Ajans yapısı, iş skalası, yetkinlikleri ve adapte olabilme yetisiyle, içinden geçtiğimiz bu dönüşüm döneminde markaların eksikliğini duyduğu partnerlerden biri olmayı planlamıştık. O planın adım adım hayata geçtiği bir dönemi yaşıyoruz ajans olarak. Müşterilerimizin ve projelerimizin çeşitliliği, düzenli müşterilerimize verdiğimiz hizmetlerin kapsamı ve hayata geçirmeyi başardığımız özel işler bizi ileri taşıyor. İstikrarlı bir şekilde büyüyoruz. Son aylarda da buna paralel şekilde yeni müşteriler, konkurlar ve yeni projelerle dolu dolu geçiyor.

Avantajlar ve dezavantajlar

Bağımsızlığın en kritik avantajı esneklik. Ajansın her kararı ve her sürecine sirayet edebilen esnek davranabilme kabiliyeti bizim gibi bağımsız ajanslarla çalışmayı cazip kılan birçok sonuca yol açıyor. Markanın ihtiyacına özel hizmetleri sunabilme, onlara özel iş süreçlerinin kolayca tasarlanabilmesi, bu iş süreçlerinin verimliliği, şeffaflık, hız, finansal özgürlük gibi avantajlar sonunda ortaya çıkan işleri de doğrudan olumlu yönde etkiliyor.

Bir bağımsız ajans için en büyük dezavantaj kendini ispat edene kadar geçen sürenin zorluğu. Kendini ispat etmiş bir bağımsız ajans için şu anki ortam network ajanslarına kıyasla büyük dezavantajlara yol açmıyor açıkçası. Network ajanslarının ezbere söylenen faydası olan diğer ülke ofisleriyle etkileşimi ve bunun sonucu olan bilgi, yetenek, imkanlar şu anda bağımsız ajanslar tarafından da müşterilere sunulabiliyor. Hatta bunun aksi yönde, butik yapıda olup global ölçekte iş üreten bağımsız ajansların sayısı bugün dünyada her zamankinden daha fazla. Biz İstanbul merkezli bir ajans olarak bugün Türkiye dışında da düzenli bölgesel hizmet verdiğimiz 3 müşteriye sahibiz. Buna ek olarak proje anlamında bugüne dek, Play Doh için dünyanın 4 kıtasında yayınlanan bir global film, BJK için bir global kampanya, Imperial Tobacco için bütün Ortadoğu ülkelerinde uygulanan tasarım projeleri, Joyful için Fas’a özel bir lansmanı hayata geçirdik. Önümüzdeki haftalarda ise yeni bir markamız için Avrupa çapında bir lansman gerçekleştireceğiz. Özetle bu belirsizlik ortamı, tanımı gereği esnek olabilen bağımsız ajanslar için, görünen o ki tehditten çok fırsatlar sunuyor. En azından şimdilik durum bu.

Kollektivizmden beslenen bir ajans

Her şeyden önce adımızdaki gibi muhabbetle, anlayışla, severek, sevilerek, anlaşarak, uzlaşarak çalışan bir ajansız. Gerginlik ve çatışmadan değil kollektivizmden besleniyoruz. Açık fikirliyiz, üstümüze vazife olmayan işlere, ihtiyaçlara kolayca soyunabiliyoruz. Mecra bağımsız hatta reklamdan bağımsız fikirler bulabiliyor, daha da önemlisi bunları hayata geçirebiliyoruz. Süreçlerimize bakarsak; biz hesabını verebileceğimiz işleri yapma peşinde olan, dolayısıyla işin aklına da fikri kadar zaman ayıran bir ajansız. Bu durum işlerimizdeki sapma payının daha düşük olmasını ve cesur fikirlerimizdeki enerjinin de doğru yere akmasını sağlıyor.

Bizim aldığımız en büyük risk bağımsız bir ajans kurmaktı. Bunun ötesindeki riskler zaten işimizin tabiatındaki kararlar, o yüzden o riskli kararlardan herhangi biri diğerinden daha çok iz bırakmış değil şahsen bende.

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 81. sayısında yayımlandı.