artwork

Değişen Gençlik Hareketinin Sokağı

11 ay önce

0

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi öğrencisi Tunahan Gözlügöl, 132. Sayımızda Gen Z köşemizin konuğu oldu.    

Tunahan Gözlügöl

Toplum sürekli olarak değişen bir dinamiğe sahip. Bu gelişimin hangi yönde olduğu değişse de bu süreklilik hali değişmeyen bir olgu. Bu değişmeyen değişimin temel noktası da elbette gençlik oluyor. Özellikle dijital çağ ile birlikte bu değişimin hızı da oldukça arttı. Artık geçmişe göre gençlik birçok alanda daha hızlı ve pratik. Bu pratik halin kendisini örgütlenme gücünde de görüyoruz. Bunun en önemli örneği olarak Boğaziçi Direnişini göstermek mümkün. Gençlik haklarının kendisini süre gelen ve yerleşmiş insan hakları örgütlenmesinden ayrı tutmak gerekiyor kanımca. Yerleşmiş insan hakları örgütlenmeleri ya doğrudan liberal hukuka sıkışmış bir varlık gösteriyor veya doğrudan olmasa da sokak ayağını kurucu bir unsur olmaktan ziyade baskı unsuru olarak inşa ediyor. Oysa yeni neslin kurduğu sözler bir baskı oluşturmaktan ziyade kurucu bir varlık gösteriyor.

Boğaziçi Direnişi aslında hukuken mümkün olan ancak demokratik olması açısından, rektör atamaları için yapılan seçimlerin hiçe sayılmasına dönük tepkilerle başladı. Tepkiler büyüyerek devam etti ve neticede başka şehirlere de yayılarak devam etti. Bu noktada en önemli meselenin kazanılmamış olsa bile kaybedilmemiş olduğunun farkı. Bu noktada örgütlenmeler bir fikrin inşasına yol açtı ve yapılan atamaların Kürt belediyelerine atanan kayyım politikası ile benzerliği üzerinden farklı bir noktaya evrildi. Bu gençliğin kurucu unsur olarak yer aldığı yeni nitelemeye yol açtı. Hukukun sınırlarını belirlediği kayyım kavramından bambaşka bir nitelemeden bahsediyoruz. Liberal bir bakış açısıyla aslında hukuka uygun olmayan herhangi bir şey yoktu. Nitekim hukuken üniversitelere rektörü atayan cumhurbaşkanıydı. Ama şu anda kayyım deyince akla atanan rektörler geliyor çünkü gençlik bu algıyı yıkıp yerine başka bir bilinç oturttu. Bir başka olgu da aslında Boğaziçi Direnişi ile birlikte oluşan öğrenci meclisiydi. Bu meclis temsili demokrasiden ziyade halk meclisi modeli esaslı bir yapılanma. Dolayısıyla öğrenci temsilciliği ile karıştırılmamalı. Bu konsept yeni olmasa da bir direniş sonucu yapılanmış olması gençliğin değiştirme gücünün timsali olarak değerli bir noktada yer alıyor.

Bu yalnızca bir örnek olarak karşımızda dururken birçok alanda farklı örnekleri ile de karşılaşıyoruz. Z kuşağı olarak nitelendirilen kuşağın bilgiye hızlı ulaşımı ve dijitalleşmiş sosyal ağları örgütsel bütünlüğüne de yeni yüzler getiriyor. Örneğin siyasetin TikTok gibi toplumda başka bir algıya sahip platformlara kayması bu yeni yüzlerden bir tanesi. Siyaset meydanının klasikleşmiş televizyon programlarını aşıp başka platformlara kayması da bunun bir örneği. Ama en önemlisi gençlik geçmişte olduğundan daha güçlü bir şekilde kendini liberal kurumları bile aşarak sokakta var ediyor. KYK yurtlarında yaşanan sorunun kendisini protesto etmesi ve kendiliğinden gelişen örgütlenmeler yine bunun bir göstergesi olarak bizleri karşılıyor. Belki birçoğunuz ama hukuk sistemi yeterli değil” diyor olabilirsiniz ancak hukuken gelişmiş birçok ülkede sokaklara dökülmüş yığınların kurucu unsur oluşunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Dolayısıyla şu kanıya varmak mümkün gözüküyor: Gençlik dijital gelişmişliği ile kendini sokakta var ediyor ve bunu kendini kurucu unsur olarak görerek yapıyor. Bu durum giderek gelişen teknoloji ile daha derinleşeceğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır.

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 132. sayısında yayımlandı.