artwork

Bir şeyi istemekle yetinme

5 yıl önce

0

Dave Trott talep ettiği şeyi kazanabilmek için uğraşlar vermiş Amerikalı Avukat Ruth Bader Ginsburg’dan hayatımıza uygulayabileceğimiz örnekler veriyor.

Ruth Bader Ginsburg kadınlar için eşitliği en iyi savunanlardan biriydi. Fakat bunu sadece cinsiyet eşitliği konusunu tartışarak yapmadı; çok daha yaratıcıydı. Bunu erkekler için eşitliği tartışarak yaptı. Peki neden bu şekilde yaptı? Çünkü sadece kadın haklarını tartışmanın eşitliği getirmeyeceğini biliyordu. Bu, ayrıcalıklı muameleyi getirirdi ve o, kadınların yere göğe sığdırılamadığı veya korunmuş izleniminin yaratılmasını istemedi. Kadınların ve erkeklerin eşit muamele görmesini istedi. Bu nedenle seçtiği birçok müşteri erkekti, Supreme Court’un* 12 üyesinin erkek olduğunu biliyor olsa da… Yani onun sorunu cinsiyetle değil, cinsiyet ayrımcılığıylaydı. Olayı bu şekilde ele almak da savunulanın sadece kadınların erkeklere karşı değil, vatandaşların hakkı ile ilgili olduğunu açıkça gösteriyor.

Ginsburg, genel olarak Anayasa’daki 14. Yasa Değişikliği’ni kullandı. Bu, müttefik devletleri, eski köleleri özgür ve eşit vatandaşlar olarak tanımaya zorlamak için 1868’deki iç savaştan sonra yazılı hale getirilmişti. Ginsburg 14. Yasa Değişikliği’ni kadınların özgür ve eşit vatandaşlar olarak tanınması için kullandı. Örneğin; genç bir erkek olan Curtis Craig, bira alabilmek için gereken yaşı doldurmamış kıdemli askerdi. Bir kadın birayı 18 yaşını doldurunca alabiliyordu ancak erkek 21 yaşında olmalıydı. Bunun nedeni kadınların, genç erkeklerden daha ağırbaşlı ve zarif olmasıydı. Ginsburg da bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu ve erkeklerin kadınlarla aynı haklara sahip olması gerektiğini gündeme getirdi. Davayı kazandı: Erkekler kadınlarla aynı haklara sahipti. Kimse neden kadınların lehine olan bir kanunu değiştirmek istediğini anlayamadı. Fakat bu onun izlediği stratejiydi; eşitlik söz konusuysa herkes için eşitlik olmalı.    

Başka bir vakada ise jüri heyetinde olmayı erkekler için zorunlu kılan ancak kadınlar için kılmayan bir kanunu müzakere etti. Kanun şunu söylüyordu: Kadınlar evin, aile hayatının merkeziydi ve vatandaşlık sorumluluğundan muaf tutulmalıydı. Başka bir deyişle, “O küçük kafalarınızı bunun için yormayın.” mesajı veriliyordu. Ginsburg bu davayı da kazandı: Kadınlar ve erkekler için eşitlik sağlanmıştı. Aslında bu da kadınları destekleyen bir kanunmuş gibi gözüküyordu.        

Bir diğer vakada Teğmen Sharron Frontiero aktif görevde öldürüldü. Kocası Joseph’in, kızını büyütürken destek olması için Teğmen Sharron’un gelirine ihtiyacı olduğunu kanıtlaması gerekti. Eğer dul olsaydı bundan otomatik olarak faydalanabilecekti, çünkü kadınlar erkeklere bağımlı olarak görülüyor. Ginsburg bu noktada erkeklere karşı cinsiyet ayrımcılığı yapıldığını tartıştı. Yine kadınları destekleyen bir kanunu altüst etti ve davayı kazandı.

Ginsburg toplumsal cinsiyet eşitliğini bu kadar beklenmedik bir açıdan geliştirmeye nasıl muktedir oldu? Sadece kadınları savunmak ve kanun sadece onlara karşı olduğunda onu ele almak yerine eşitliğin insanların zihnindeki anlamını değiştirdi. Böylece eşitlik, sadece kadınlar için daha iyi bir anlaşmaya varılması anlamına gelmiyordu.

Eşitlik, herkes için adil ve eşit anlaşmaya varıldığından emin olmak demektir. 14. Yasa Değişikliği’ne göre tüm erkekler ve kadınlar eşit vatandaşlardır. Bu oldukça beklenmedik ve yaratıcıydı. Ginsburg: “Sadece kadınlar için daha iyi koşullar değil, herkes için eşitlik istiyoruz.” dedi ve Mary Wollstonecraft’ın 1792’de yazdığı şu cümleyi anladı: “Kadın özgür olana dek erkek asla özgür olamayacak.”

*: Amerikan mahkemesi

Creative Mischief, Predatory Thinking ve One Plus One Equals Three kitaplarının yazarı

Dave Trott

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 87. sayısında yayımlandı.