artwork

“Ben de bir dünya vatandaşıymışım”

3 yıl önce

0

IDA Foundation Production Planner’ı Ş. Can Hüner, uzun süredir peşinden koştuğu yurt dışında yaşama hayalinden vazgeçmek üzereyken aldığı teklif ile hayatının nasıl değiştiğini ve Amsterdam’daki yaşamın onun için ne kadar uygun olduğunu anlatıyor.

Çocukluğumdan beri hep hayalimdi aslında yurt dışında yaşamak. Her ne kadar Türkiye’deki tüm yaşamımı Karşıyaka – İzmir’de sürdürmüş olsam da, farklı kültürleri öğrenmenin ve yurt dışında yaşamanın bir yolunu aradım lise yıllarımdan beri. Meslek seçimi konusunda net bir fikrim olmasa da, dünyanın farklı yerlerinden gelen insanlarla birlikte, kozmopolit ve her an yaşayan bir şehrin bana uygun olduğundan emindim. O yıllarda cevabın Amsterdam olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi!

Lise eğitimimi İzmir Atatürk Lisesi’nde tamamladıktan sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi Endüstri Sistemleri Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Bu mesleği seçmemdeki en önemli etken, hemen her alanda verimlilik odaklı çalışabiliyor olmaktı. Öte yandan yurt dışında yaşamış olan öğretim görevlilerinden yurt dışına dair anekdotlar dinlemek hep ilgimi çekiyordu. O dönem Erasmus programına başvurmamış olsam da, yurt dışını hedef edinen tüm öğrencilere yapacağım ilk tavsiye bu olacaktır. Yurt dışında geçirilen bir eğitim dönemi ya da bir yaz stajı kişinin kariyerine (özellikle bu zamanda) katkı sağlayacaktır.

Mezuniyetimden hemen sonra bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım ve askerlik görevimin tarihini beklerken, ani bir kararla tek başıma 22 yaşında 15 günlük bir Avrupa seyahatine çıktım. Yaptığım bu gezi sayesinde Avrupa’nın farklı şehirlerini görme ve dünyanın farklı yerlerinden insanlarla tanışma fırsatı buldum. Dünya vatandaşı tabirini hep duyarız bir yerlerden, aslında ben de bir dünya vatandaşıymışım da haberim yokmuş! Daha önce hiç görmediğim insanlarla sanki uzun süredir tanışıyormuşuz gibi sohbet edebiliyordum. Bu yönümü gördükten sonra yurt dışına olan isteğim daha da arttı.

Askerlik görevimden sonra yurt dışı hakkında önümdeki en büyük engel ile karşılaştım: Deneyim. Türkiye dışında bir dil okulu eğitimim dahi olmadan, yurt dışındaki şirketlerin benimle çalışmak istemesi pek mümkün değildi. Hiç vakit kaybetmeden İzmir’deki global ve kurumsal şirketlere yöneldim ve 3 yıl boyunca farklı Amerikan şirketlerinde planlama mühendisi olarak görev aldım. Kötüye giden ekonominin de etkisiyle artık harekete geçmem gerekiyordu. LinkedIn’i neredeyse her gün kullanarak alanında uzman kişilere ulaştım, uluslararası şirketlerde, deneyimime uygun pozisyonlara başvurdum. Yurt dışına yaptığınız başvuruya dönüş alabilmeniz için güzel bir ön yazı göndermeniz şart. Kişisel tavsiyem olarak bu ön yazılarda aşırı teknik konulardan bahsetmek yerine daima işin finansal boyutundan bahsedilmeli. Yazınızı okuyan kişinin eski şirketiniz hakkında bilgisi olmayabilir ancak “Yıllık 50 milyon USD bütçeyi yönettim” ya da “Yaptığım proje sonucunda şirket 50 bin euro kar sağladı” gibi ifadeler dünyanın her yerinde aynı anlama gelecektir. 

Farklı kurumsal şirketler ile defalarca mülakat yaptım. Mülakatlar esnasında muhteşem geri bildirimler alıyorken son anda sorulan “Çalışma vizen var mı?” sorusu tüm süreci sonlandırmaya yetiyordu. Devamlı önüme çıkan çalışma vizesi problemi ve evrak işleri için gereken süre, mülakatları direkt olarak etkileyip süreci benim için oldukça yıpratıcı hale getiriyordu. Başvuru sürecim için hedeflediğim süre en fazla 4 ay iken, bu süreç 1 yıldan biraz daha fazla sürdü.

Bu hayalden vazgeçmenin eşiğindeyken Mart 2020’de şu an çalıştığım şirket olan IDA Foundation’dan bir iş teklifi aldım. Sonunda hayalim gerçek olmuştu ve 1 aydan kısa bir süre içinde Amsterdam’a taşınacaktım. Hızlıca çalışma vizem onaylandı ve hazırlıklara başladım. Ancak Hollanda konsolosluğuna gitmeden tam 2 gün önce tüm dünyada COVID-19 salgını patladı ve konsolosluklar tüm işlemleri durdurdu. Bu kadar zaman harcayıp sürecin sonuna geldiğimi düşünürken tamamen kontrolümde olmayan bir durumdan dolayı tüm kariyerim hatta hayatım değişecekti. Türkiye’de böyle bir durum yaşansa şirket sadece “kusura bakma” der ve sözleşmeyi iptal ederdi. Durumu şirkete haber verdiğimde aldığım cevap karşısında çok mutlu olduğumu hatırlıyorum: “Bu durum senlik bir şey değil, biz seninle çalışmak istiyoruz. Vize ve evrak işlerini ne zaman halledersen o zaman seni burada karşılamaya hazırız.”

Haziran ortası işlemlerimi halledip Amsterdam’a taşındım ve hemen çalışmaya başladım. Kısaca şirketten bahsedeyim; kar amacı gütmeyen bir şirket olarak Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler (UN) ile birlikte hareket edip ilaç ve medikal ürünleri kit halinde üçüncü dünya ülkelerine gönderiyoruz. Bu operasyonda benim rolüm bu medikal kitlerin üretim planlamasını gerçekleştirmek, dünyada gerçekleşen doğal afetler ya da savaş gibi acil durumlarda söz konusu bölgeye yardım amaçlı öncelikli üretimi ayarlamak. Türkiye’de otomotiv ve ağır sanayi sektörlerinde çalıştıktan sonra bu kadar seveceğim bir işte (hem de Amsterdam’da) çalışacağımı hiç düşünmezdim.

İş hayatı olarak Türkiye’den tamamen farklı diyebilirim. Herkes birbirine saygı duyuyor ve mesai saati dışında kimse zorla iş yaptırmıyor. Hatta işe başladığım ilk hafta okumam gereken dokümanları incelerken saate hiç bakmamıştım. Bir anda güvenlik görevlisi geldi ve saatin 18:00 olduğunu ve ofisten çıkmam gerektiğini söyledi. Türkiye’de iş bitmiyorsa hafta sonu bile ofise gitmek durumunda kaldığımı hatırlıyorum.

Taşındığımdan beri Amsterdam’a adaptasyon konusunda bir sorun yaşamadım. Zaten internette yazan yorumların çoğu doğru. Herkes daima planlı yaşıyor, insanlar birbirlerine karşı lafı gevelemeden açık konuşmayı tercih ediyorlar. Her ne kadar COVID-19 sürecinde taşınmış olsam da çevre edinmek benim için bir problem olmadı. Zaten böylesine kültürel çeşitlilik içeren bir şehirde sizinle ortak hobiye sahip insanlarla elbet bir araya geliyorsunuz. Şehirde herkesin boş zamanında yapmaktan hoşlandığı bir hobisi/aktivitesi var. İzmir’de doğup “Deniz olmayan yerde asla yaşamam!” diyorken mesai sonrası rastgele bir kanal kenarında böylesine tarihi bir şehri deneyimleyebiliyor olmaktan mutluyum.

Yurt dışına çıkmak isteyenlere önerim her zaman açık görüşlü olmaları ve ellerindeki tüm imkanları kullanmaları olacak. Günümüzde internet üzerinden doğru adımları attığınızda hayallerinizin gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yok!

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 115. sayısında yayımlanmıştır.