artwork

“Başlangıç ​​noktası kendimizdir”

2 yıl önce

0

Bir holdinge üst düzey yönetici olarak çalışırken, nedenlerin yanında nasıl? sorusunun peşine düşerek mindfulness ile tanışan ve daha sonrasında bu alanda eğitimler veren Talk TuBaNa Kurucusu Tuba Müftüoğlu 126. Sayımızda “The Story” köşemizin konuğu oldu.

1978 yılında Ankara’da doğan Tuba Müftüoğlu, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler’den mezun olup, Amerika’da burslu Uluslararası Hukuk alanında yüksek lisansını tamamladı. Yurt dışında Marka ve Strateji üzerine on yıldan fazla çok uluslu şirketlerde çalıştı ve koşuşturma içerisinde geçen uzun yılların ardından Türkiye’ye kesin dönüş yaparak bir holdingte üst düzey yönetici olarak çalışmaya başladı. Halen bu görevine devam ederken de kurduğu Talk TuBaNa çatısı altında, mindfulness, şefkat, nöroplastisize alanlarında kurum ve kişilere eğitimler aracılığıyla ihtiyaçları olan çözüme gidecek yolda mentörlük sağlayıp, ayrıca bireysel seanslar veriyor. Müftüoğlu evli, bir erkek çocuk ve bir kedi annesi. Kendisiyle, hayatına ve yaptıklarına dair konuştuk.

Burak Becan: Mindfulness ile tanışmanız nasıl oldu? Sizi bu farkındalığa ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmenizdeki etkenler nelerdi?

Tuba Müftüoğlu: İtiraf etmeliyim ki hayatımı muhteşem bir titizlik ve özenle geliştirilmiş bir proje olarak görebiliriz- burada aileme beni bu güzel yolculuğa hazırlamak için ellerinden geleni yaptıkları için çok teşekkür ederim. Çocukluğumdan itibaren hangi okula gideceğim, hangi sporu yapacağım, hangi bölüme gireceğim hepsi ince ince planlanmıştı. Bu kulağa biraz ağır gelse de aslında bana kattığı pek çok olumlu yanı da vardı. Ancak Amerikada ne olduysa oldu bende hafif hafif kırılmalar, çatırdamalar başladı ve bu çok düzenli planı alt üst ederek önce diplomat sonra politikacı olma rotamdan saparak yönümü tam aksi istikamet olan iş dünyasına çevirdim.Bu dünya bende o zamana kadar özenle geliştirilmiş hedef, başarı, takdir gibi kalıplarımı bir anda boost etti. Resmen bağımlısı oldum. Yorgunum, argınım ama hoop seni bölge sorumlusu yaptık, artık bırakayım diyorum hopp seni global sorumlu yaptık. Böyle 15 sene geçtikten sonra bildiğiniz tükenmişlik sendromu ile vatan topraklarına giriş yaptım.Ancak vatan toprakları da bayağı bir roller coaster gibi; adrenalin damardan veriliyor, bir aşağı bir yukarı… Bir gün bir baktım, olacak gibi değil. Terapi almaya başladım. İyi oldu, güzel oldu, nedenleri anladım; bunun sebebi anneme dayanıyor, bunun nedeni kontrol güdüm… Ama hala mükemmellik arzumun egemen olduğu, çok sayıda sorunla boğuştuğum, oradan oraya durmadan koşturduğum, sıkışık hissettiğim, stress ve endişeden sıyrılamadığım hayatımın içinde iyi hissetmeyi, verimli olabilmeyi, huzurlu kalabilmeyi ve yola devam edebilmeyi nasıl gerçekleştirebilirimin cevabı yoktu ortada. Bu yüzden o eğitim senin, bu şifa çemberi benim dolanmaya başladım. Ya bir kısmı gerçekçi ve hayatıma uygulanabilir gelmedi, ya bir kısmının yol, yordam, yöntemini anlamadım ya da bir kısmı sanki ben belirli bir olgunluk seviyesine ulaşabilirsem bana fayda yaratabilir gibi geldi. Tabi hepsinin faydası öyle ya da böyle oldu ama etkileri uzun vadeli olmadı. 2 hafta bilemedin 2 ay sonra gene başladığım yerdeydim. Neyse ki en sonundanedenlerin yanında bana nasıl?bakış açısını kazandıran Mindfulness, Şefkat ve Pozitif Nöroplastisize ile tanıştım. Ve anladım ki yolu bilmek ayrı, yolu deneyimlemek ayrı bir şeydi. Bu 3 yolun kesişimi beni kendimle temasa geçirerek fark etmemi, hissetmemi, gözlemlememi, neye ihtiyacım olduğunu anlamamı, kendi cevabımı bulmamı, eyleme geçmemi ve kendi yolumu çizmemi sağladı. Beni durursam geride kalırım korkusunun çemberinden çıkararak, durmayı, bilinçli olma halinin sağladığı özgüven ve dinginliği ve daha”ları bırakarak sadece var olan halim ve gerçeklerimle yetinmenin ve ayakta kalmamın mümkün olduğunu gösterdi. En basiti hayatımda acelediye bir kavram kalmadı. Başarılı olma tutkusuyla ordan oraya savrulan ben; sakin, elinden geleni yapan ama her amacına ulaşamadığında hayata küsmeyen, kendisini seven, en ufak hatasında sürekli kendisini suçlamayan, kısacası kendisiyle ve eksikleriyle barışık ve mutlu bir insan haline geldim. Bu değişim beni besleyip geliştirmeye başladıktan sonra daha verimli, daha enerjik, çok daha mutlu ve anlayışlı bir Tuba oldum.

Burak Becan: Peki özellikle son dönemde giderek popülerleşen “mindfulness” tam olarak nedir? Sizin hayatınızda neleri değiştirdi?

Tuba Müftüoğlu: Bir çoğumuz aslında sağlıklı bireyler olarak terapi seviyesinden ziyade sadece bu hızlı modern yaşamın içinde pek çok zorlu duygu ve durumların yıpratıcı etkilerini azaltmaya, esenlik ve refahımızı geliştirmeye ihtiyaç duyuyoruz. Esenlik veya refahtan kastımız ise hayatın içinde karşılaştığımız zorlu duygu ve durumlarla uğraşırken bunu stres, baskı, erteleme, bastırma ile değil içsel güçlerimiz, mutluluk, sevgi, bilgelik ve barış duygusu temelinde yapmaktır.Yani altta bizi destekleyen bir olgunluk, doygunluk, rahatlık, memnuniyet, esneklik ve içsel güç duygusu temelinde hayatın içinde yer almaktır.

Peki bu tür bir esenliği nasıl elde edebiliriz? Bu soru bizi sağlık hizmetlerinde ve genel olarak sosyal bilimlerde kullanılan temel bir modele götürür. Bu model bireyin günlük yaşamında veya hayatı boyunca ne kadar iyi olduğunun üç temel faktöre dayandığını söyler; karşılaşılan zorluklar, bu zorlukların birey için yarattığı güvenlik açıkları ve bunlarla başa çıkmak için bireyin kullandığı kaynaklar. Örneğin, metaforik bir şekilde açıklamak gerekirse, kirli ve mikrop dolu bir suda bulaşıkları yıkadığımızı hayal edelim. Zorluk bu kirli sudur. Bir de elimizde küçük bir kesik olduğunu varsayalım. Bu da sudaki mikropların bize ulaşabileceği kırılganlığımız yani zorluğun bizim için oluşturduğu güvenlik açığıdır. Diyelim ki, yaramızı koruması ve bu zorluğu yönetmemize yardımcı olması için bir çift sarı eldiven giydik. Bu sarı eldiven de bizim kaynağımızdır. Aynı şekilde, hayatın içindeyken de zorluklarımız ya da kırılganlıklarımız arttıkça, bizi destekleyecek ve koruyacak kaynaklarımıza ihtiyaç duyarız.

Bunların üçü üzerinde de çalışmak önemlidir ancak genel olarak en fazla geliştirme fırsatına sahip olduğumuz yer kaynaklarımızdır. O zaman ilk soru, kaynaklarımızı büyütmek için nereden başlarız? Başlangıç ​​noktası kendimizdir; kendi tarafımızda olmamız gerektiğidir. Birçok insan için ilk adım kendisini tanımak, anlamak ve kendisiyle arkadaş olmaktır, çünkü eğer biz kendi tarafımızda olmazsak, kendimize sevdiğimiz bir arkadaşımıza davrandığımız gibi anlayışlı, şefkatli ve ilgili davranmazsak; kısaca kendimize yardım etmez, kendimizle arkadaş dahi olmak istemezsek, kim bize bunları sağlayabilir ki?

Mindfulness da yani bilinçli farkındalık da en özet haliyle; kalıplarımızın, inançlarımızın, yargılarımızın, beklentilerimizin ötesinde bizi o an – yani reel time- kendimizle, bedenimizle, duygularımızla, düşüncelerimizle ve gerçekten olanla iletişime geçiriyor.

Genellikle bu hızlı modern yaşamın içinde her şeye yetişebilmek için bazen otopilotumuzu gereğinden fazla kullanabiliyoruz ve bu da bizi kendimizden, bedenimizden, hislerimizden kopartan bir yapma modunun içine sokarak çoğunlukla aslında ne olduğunu fark edemediğimiz, ne hissettiğimizi bile hissedemediğimiz, yaşam kalitemizin düştüğü, yorgun, tatminsiz ve eksik hissettiğimiz bir duruma sokuyor. Ve buna o kadar alışıyoruz ki aslında sahip olduğumuz, bizi destekleyecek olan ama kullanmayı unuttuğumuz var olma hali bize çok uzak ve ütopik bir şeymiş gibi geliyor.

Yalnız tabi ki de sadece fark etmek yeterli değildir. Tüm bu fark ettiklerimizi karşılama biçimimiz de çok önemli. Çünkü sadece fark etmek dikkatten ibarettir. Mevcut anı yargısız, açık ve şefkat dolu bir kalple karşılamak ise bilinçli farkındalıktır. Yani mindfulness otomatik pilot sisteminden çıkarak, niyet, dikkat ve yargısızlık ilkeleriyle kendimizle ve çevremizdeki tüm uyaranlarla temas etmeyi, anlamayı ve onlarla sağlıklı bir ilişki kurmamızı sağlayan bir bilinçlilik halidir. Farkındalık uygulamaları hepimizin paylaştığı bir özleme, yani merkezimizde tam ve eksiksiz olma, bedenimizde evimizde gibi hissetme ve rahat olma arzusuna hitap eder.

Burak Becan: Peki diğer bahsettiğiniz Şefkat ve Pozitif Nöroplastisite alanlarının Mindfulness ile ilişkisi ve etkileşimi nasıl oluyor?

Tuba Müftüoğlu: Mindfulness aslında yolculuğun ilk adımı gibidir. Fark etmek, gözlemek, olanı anlamak ve onunla kalabilmek işin başlangıcı. Sonra yolculuğa şefkat katılır yani kalpten farkındalık. Ben 44 yaşında mükemmeliyetçi tarafımı ortadan kaldıramam çünkü o benim bir parçam ve hatta baktığımda bana pek çok konuda da yardım eden bir parçam. Onun sayesinde iş hayatında başarılıyım, onun sayesinde bir görevi hakkıyla yerine getirebiliyorum. Ben ancak onu fark ederek, tanıyarak, kabul ederek ve onunla sağlıklı bir ilişki kurarak yıkıcı tarafı yerine yapıcı tarafını besleyebilirim.

Ama – kendim de dahil -bir çoğumuz bu tarz çalışmalara, eğitimlere başladıklarında zannediyorlar ki bütün kötü, memnun olmadığımız taraflar böyle hooop resetlenecek, hiç utanmayacağız, hiç öfkelenmeyeceğiz, hiç endişe duymayacağız, hiç hata yapmayacağız, böyle evliya evliya dolanacağız… Buradakiamaç bizim bütün o beklentilerimizi, inançlarımızı, kalıplarımızı yok etmek değil.Bizler insanız, mükemmel değiliz ve hata yapabiliriz. Bir robot olmadığımız gibi – ki robotların bile arada devreleri bozulur ve bakıma ihtiyaç duyar -mükemmel olmamak bizim doğamızın bir parçası.

Şefkat, işte burada devreye giriyor; hata yaptığımda kendimi suçlamak, kendime acımasız davranmak yerine şefkatin yin tarafıyla kendime destek olup, kendime gereken anlayışı, özeni ve sevgiyi gösterirken, yang tarafıyla da tekrar baştan başlayacak, tekrar aksiyona geçecek motivasyonu sağlıyorum. Yani kendi acılarıma karşı duyarlı olup, onları dindirmek için harekete geçiyorum. Bunu kendime yaptıkça çevremdekilere de genişliyor.

Hayatımızdaki tüm olması gerekenlerin” ağırlığı altında boğuluyormuş gibi hissettiğimizde aslında farkındalık ve şefkat su altında nefes almamıza” izin veren oksijen tüpleri gibidir. Zorlu duygu ve durumlarda ihtiyaç duyduğumuz esnekliği sağlamak için kol kola girmiş, bize el uzatan iki dost gibidirler. Farkındalıkla olanı gözleyip, anlayıp ve onunla kalmayı öğrenirken, şefkatle – çoğu zaman duymaya hasret kaldığımız- “Şu an, burada neye ihtiyacım var?” sorusunu sorarız.

Farkındalık kişinin yolculuğunda en temel ihtiyacı olan kendiyle olan bağını, temasını naziklikle keşfetmesini sağlarken, şefkat ise kişinin karşılaştığı zorluklarla, acılarla ilişki kurması için kalbini sonuna kadar açabilmesini ve şefkatten doğan cesaretle aksiyon almasını sağlar.

Pozitif nöroplastisite ise farkındalık ve şefkat ile deneyimlediğimiz iyilik halini sistemli bir şekilde hayatımıza yerleştirmek ve bir yaşam biçimi yapmak için yolculuğumuzun en etkin yardımcılarından biri oluyor. Farkındalık, dikkatin kontrollü kullanımı, şefkat ve niyet ile uygulanarak; esneklik, kararlılık, merhamet, öz şefkat, mutluluk, şükür, güven gibi içsel güçlerin pekişmesiyle beynin yönetilmesini sağlayan nöroplastisite, yaşanan deneyimleri kalıcı hale getirerek içsel kaynaklarımızı güçlendiriyor ve kişilerin hayatındaki stresi, kaygıyı, depresyonu azaltarak, daha bilinçli, daha mutlu ve daha etkin bir hayat yaşamasına destek sağlıyor.

Burak Becan: Siz bu alanlarda aynı zamanda kurumsal dünyaya da eğitimler veriyorsunuz. Bize bu süreçten bahsedebilir misiniz?

Tuba Müftüoğlu: Yoğun iş temposu, Covid-19un ve pandemisinin etkileri, ekonomik buhran, savaşlar, doğal afetler gibi kaygı arttıran dünya gündemi hükmünü sürdürürken, hayatın yoğun temposunda kişisel problemlerle, stresle, kaygıyla, yalnızlıkla başa çıkmanın önem derecesi her geçen gün artıyor. Dolayısıyla insanlar hayatlarını iyileştirmek, motive kalabilmek, başarı sağlayabilmek için kendilerine en uygulanabilir dönüşüm metotlarını keşfetme arayışına girdiler. Üstelik dönüşüm ihtiyacı sadece bireylerin değil; yaşanan toplumsal gelişmeler ve özellikle pandemi döneminden sonra kurumların da sıklıkla ihtiyaç duyduğu bir alan. Birçok kurum artık çalışanlarının mutluluğunu verimli üretimin ilk şartı olarak görüyor ve çalışanlarının ruh sağlığına katkıda bulunmak, motivasyonlarını arttırmak ve performanslarını güçlendirmek üzere mindfulness, şefkat ya da pozitif nöroplastisite çalışmalarına başvuruyor.

Ve farkındalık kasımız geliştikçe aslında iş hayatında daha verimli olurken, toparlanmak ve dengelenmek için kendimize vakit ayırmak da çok yoğun yaşamlarımızın taleplerini karşılamak için bize daha fazla enerji rezervi sağlıyor. Bu yüzden Talk TuBaNa çatısı altında, mindfulness, şefkat, nöroplastisize alanlarında sadece kişilere değil kurumlara da eğitimler aracılığıyla ihtiyaçları olan çözüme gidecek yolda mentörlük sağlayıp, bireysel seanslar veriyorum.

Burak Becan: Profesyonel çalışma hayatının yanında farklı alanlarda da bir şeyler yapmak isteyen kişilere tavsiyeleriniz var mıdır?

Tuba Müftüoğlu: Çoğumuz hayatta bir şeyleri seçmek ve seçerken bir şeyleri bırakmak zorunda hissediyoruz.

Ya o, ya bu! Ya kurumsal, ya kendim girişim.. Ya kalbinden gelen, ya mantığın… Halbuki bir şeylere başlamak için bir şeyleri bırakmak zorunda değiliz. Kalbimizin ve hayal ettiklerimizin peşine şu an her nerde ne yapıyorsak düşebilir, yolu yolda çizebiliriz.

Ve şu an”, en gerçek şekilde, herhangi birimizin algılamak, öğrenmek, büyümek ve iyileşmek, adım atmak, hayallerimizi gerçekleştirmek için sahip olduğu tek zamandır ve bunu ertelemek sadece yaşamımızdan çalar. Karşılaştığımız zorluklar veya yaşadığımız fiziksel koşullar ne olursa olsun deneyim bize hayata derinden bağlanmak, doğuştan sahip olduğumuz gücü öğrenmek ve geliştirmek, yaşamlarımızda daha hünerli/becerikli olmak, an be an hepimizde doğuştan var olan bütünlüğü onurlandırmak ve en önemlisi istediğimiz, ihtiyaç duyduğumuz alanlarda yeni adımlar atmamız için bize her zaman fırsatlar ve seçeneklerimiz olduğunu gösterir.

Aslında, farkındalığın gerçekte ne olduğu hakkında pek çok şey söyleyebiliriz, ama özünde ilişkisellik hakkındadır – kendimizle, başkalarıyla, dünyayla ilişkisellik. Farkındalıkla birlikte kendimizi, eylemlerimizi, engellerimizi, dünyadaki diğer insanları yeni, taze ve bambaşka bir bakış açısı ile görmeye başlarız. Çünkü anlamaya başlarız ve yavaş yavaş alışkanlık haline gelmiş kendimizi görme biçimlerinden, kendimiz hakkında düşünme şeklimizden, neyin mümkün olup neyin olmadığını ve bize dikte eden kalıplarımızdan kendimizi gerçekten kurtarabileceğimizi fark ederiz. İşin aslı, biz insanlar henüz keşfetmeye başlamadığımız bir hazine kutusu gibiyizdir ve eğer istersek, aslında sahip olduğumuz bu hazineyi çok farklı yollarla, çok farklı alanlarla keşfetme olasılığını gerçek kılmanın bir yolunu bulabiliriz.

Burak Becan: İlerleyen dönemde bu alanlarda neler yapmak istiyorsunuz? 

Tuba Müftüoğlu: Kendimin, sosyal çevremin ve danışanlarımın deneyimleri ve bugüne kadar dünya çapında yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki; mindfulness ve şefkatin ruhsal, zihinsel ve fiziksel sağlığımız üzerinde oldukça güçlü bir etkisi var. Fiziksel ve ruhsal dayanıklılığı artırarak yaratıcılığı geliştiriyor, acıya verdiğimiz duygusal tepkiyi azaltıyor. Öz-farkındalık, empati, irade ve dikkatle ilişkili olan beyindeki gri madde (grey matter)” alanlarını arttırarak ve stres hormonlarını azaltıyor. Mindfulness deneyimini meditasyonla desteklediğinizde ise bağışıklık sistemini geliştirerek çeşitli hastalıklardan koruyor. Tükenmişlik, depresyon, kaygı ve stresle başa çıkmayı kolaylaştırıyor ve bağımlılık yapan ve kişinin kendi kendine zarar veren davranışlarını azaltıyor. Bu bağlamda öncelikli hedefim bu alanları olabildiğince çok insana, alana ve sektöre ulaştırmak.

Mesela iş dünyası, eğitim, spor veya sağlık sektöründe çok sayıda ülkede bu tarz programların yaygınlaştığını görüyoruz. Google başta olmak üzere IBM, General Mills, Pepsi, Nike, Apple gibi firmalar stres, tükenmişlik, pozitif örgüt iklimini artırmak için mindfullness programları uygulamakta. Rekabetçi sporlar yapan profesyonel atletler bu programları uygulamakta ve konsantrasyonlarını ve spor performanslarını arttırıp, tükenmişlik potansiyellerini azaltabiliyorlar.

Gene eğitim alanında mindfulness ve şefkat erken yaşta çoçuklarda gelişsin ve çocuklar hayata farkındalıklı, bilinçli atılsın diye ilkokul müfredatlarına bile girdi. Okullardaki meditasyon programları hakkında yapılan küresel araştırmalar farkındalık meditasyonunu öğrenen öğretmenlerin işlerini yaparken daha etkin ve duygusal olarak daha destekleyici ve organize sınıflar yaratmada başarılı olduklarını bildirirken ayrıca farkındalık ve şefkat uygulayan gençlerin bilişsel yeteneklerini, sosyal-duygusal becerilerini ve genel refahlarını geliştirdiğini de ortaya koyuyor. Oxford, Exeter, Bangor Stanford, UCLA, Nottingham, Utah, New Castle ve IOWA gibi üniversitelerde Mindfulness uygulama ve araştırma merkezleri bulunuyor.

Sağlık sektöründe ise, doktor ve tıp öğrencilerinin ruh sağlığı, esenliği ve yaşam doyumunun yüksek psikolojik talepler, yoğun çalışma temposu, düşük iş kontrolü, iş arkadaşlarından ve süpervizörlerden gelen düşük destek düzeylerinden olumsuz etkilendiği bulunmuştur.Farkındalığın tıp öğrencilerinin ve sağlık hizmeti verenlerin fiziksel ve zihinsel sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini gösteren, artan öz-şefkat ile birlikte stres, endişe, psikolojik sıkıntı, kendinden şüphe ve konsantrasyon kaybında azalmaya yol açtığını kanıtlayan pek çok araştırma vardır. Bu bağlamda birçok ülkede tıp okullarında farkındalık ve şefkat temelli meditasyon kullanan programlar daha popüler hale geldi; örneğin, Massachusetts Tıp Fakültesi Üniversitesi, Tıp, Sağlık ve Toplumda Farkındalık için bir Merkeze sahiptir ve Zihin-Beden Tıbbı alanında bir MBSR programı sunar.

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 126. sayısında yayımlanmıştır.