Balık ağaca tırmanmasın

Pandemi hayatlarımıza yalnızca kayıplar, acılar, korkular getirmedi; çok şey de öğretti. Dijital dönüşüm hızlanırken, çocuklarını bilgisayar başına mahkum etmek istemeyen ebeveynler evde çocuklarıyla nasıl oyun oynayacaklarını tekrar hatırladı. Lüksün simgesi limited edition, special selection gibi kavramlar azalırken, sürdürülebilirlik, verimlilik, tasarruf özetle kaynakların doğru kullanımı, sonunda hak ettiği ilgiyi görmeye başladı.

Bu da, “kaynak”ların doğru kullanımını, hem bireyler hem de markalar için temel bir mesele haline getirdi. Kişisel anlamda zamanımızı, sahip olduklarımızı ve yeteneklerimizi dengeli kullanmayı öğreniyoruz. Markalar ise en değerli kaynaklarının “yetenekleri”, yani çalışanları, olduğunu yeniden hatırlıyor. Bu yetenekler itibarın da gerçek kaynağı. Fayda iletişimine odaklandığımız bu günlerde, sağladığınız faydayı yüksek perdeden konuşurken şunu da unutmamak gerekiyor: Sesimizi duyan tüketici, içimize de derinlemesine bakıyor. Ve itibar da zaten içeriden dışarıya doğru ilerliyor

Bu dönüşümlerin bizi getirdiği yer neresi?

İletişimciler olarak yıllardır önemini vurguladığımız ‘iç iletişim’, artık gerçekten önemseniyor. Customer engagement’ın en az kendisi kadar önemli bir yol arkadaşı var: “Employee Engagement”. Çalışanına sahip çıkmak, kendini geliştirebileceği, aidiyet hissedeceği bir ortam sağlamak ve böylece sahip olduğu yetenekleri kaybetmemek markaların doğru kaynak yönetimi açısından yatırım yapacağı en önemli alan. Aynı zamanda da itibar yönetiminin esası. Bunu çalışan mutluluğu olarak tanımlamak biraz eksik kalıyor. Mutlu ve işine karşı tutkulu çalışanlar aynı zamanda firmanın mutluluğu anlamına geliyor. Bütün bunları yaparken herkesin güçlü yanlarını keşfetmek, farklılıkları desteklemek, yaratıcılığı besleyen ortamlar yaratmak değerli… Artık *balığı ağaca tırmanmaya zorlamanın değil, dâhilerin dehalarını göstermelerine ortam sağlamanın zamanı. *Albert Einstein

Gül Altan

İDA Üyesi

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye 101. sayısında yayımlanmıştır.