artwork

“25 yıl hep o bir metrekare alanda çalıştığımı fark edince, kendime yaptığım itirazı duymaya başladım”

4 yıl önce

0

Günü geldi çalışma düzenimi değiştirmek istedim sanırım. Zira dünya değişiyordu ve insana ilham veren hikayeler önümüzde çoğalmaya başladı. Değil bir kafede, insanlar alıp başlarını dünyanın öbür ucundan işlerini yapabiliyorlardı. Bir süre sonra ofis içinde çalışmak demek, her ne kadar yaratıcı olduğunuz için işe alınmışsanız da günün çok büyük bir bölümünü sandalye ve monitör arasında geçirmek anlamına gelmeye başlamıştı benim için. 25 yıl hep o bir metrekare alanda çalıştığımı fark edince, kendime yaptığım itirazı duymaya başladım sanırım. Sonu gelmeyen mesai saatleri, geç geldin, erken çıktın hesapları, patron şirketlerinde alınan keyfî kararlar bir nevi isyana dönüştü. Böyle kim mutlu çalışabilir ki?
Son 5 senedir; önce uzaktan çalışmaya başladım ama geride bıraktığımız yılbaşından itibaren bağımsız (freelance) çalışmaya başladım. Büyük konuşmayayım ama tekrar bir ofis ortamında çalışmak istemem doğrusu.
Bağımsız çalışmak, bana öncelikle zamanı doğru kullanmayı öğretti. Haliyle zaman kazandırdı. Günde ortalama 4 saat işe ayırmanın bile ofiste çalıştığım tüm güne bedel olduğunu gördüm. Yavaş yavaş zamanı kendim kurguladığım bir düzene geçtim. Beni en çok tatmin eden şey de bu oldu galiba. Günü kurtaran değil de zamana yayabildiğim kurumsal işleri öncelikli tercihim yaptım. Öyle çalışmaya da devam/gayret ediyorum.

Eh, madalyonun bir de öbür tarafı var tabii. Bir ofis çalışanıyken hazır bir müşteriye çalışırken, bağımsız olduğunda işin peşine düşmek durumundasın. Haliyle bağımsız çalışmak gerçekten de tam bir gayret işi. Müşteri ile temas kurmak kolay değil. Tasarımcılarıyla yıllarca kurumsal düzeyde iletişim kurmuş markaların tek bir muhatap ile çalışma ön yargısını kırmak gerekiyor. Bu engeli aşıp çalışılsa bile birkaç işin ardından uzun bir sessizlik dönemi gelebiliyor. Her zaman ve sürekli iş geleceğinin garantisi yok. Ofis öyle mi ya!

Bir de ofis ortamı mutlu ol ya da olma insanı işe motive ediyor. Bağımsız çalışırken duyduğum en büyük eksiklik hazırladığım işi bir başkasına gösterememek, fikir almamak, üzerinde tartışamamak. Bunu meslektaşlarımı, yakın arkadaşlarımı taciz ederek kapatmaya çalışıyorum.

İşin bütçelendirme kısmında, ne fiyat vereyim bilemeyenlerdenim. Bu da başlı başına bir dezevantaj. Zira farklı tasarımcılar aynı işe bambaşka fiyatlar verebiliyorlar. Bu duruma hala alışamadım. Yine de her şeyin kalem kalem yazıldığı, nelerin yapılacağının net olarak konuşulduğu, çalışma gün ve saatlerimin belirtildiği bir sözleşmeyle kendimi güvenceye almaya çalışıyorum. Bu, müşteriyi de koruyan bir anlaşma sonuçta. Piyasada yaptığı işin maddi karşılığını alamayan çok bağımsız tasarımcı var. İşini mi yapacaksın, yoksa tutulmayan sözlerin peşinden mi koşacaksın? Gerçekten yorucu şeyler… Sözleşmenin en azından ispat, yaptırım ve güvence tarafı var. Ayrıca bu beni profesyonel, disiplinli ve prensipli yapıyor.

Bağımsız çalışmanın sürdürülebilir olması için her işte olduğu gibi network şart. Portföy sitelerinde hesap açmak işe yarıyor doğrusu. Ayrıca kulaktan kulağa tavsiye edilmenin daha etkili olduğunu izledim. Bununla birlikte profesyonel ve disiplinli olmak epey önemli. Evden çalışmanın rahatlığı bazen tehlikeli olabiliyor. Nice kıymetli tasarımcı arkadaşımın bağımsız çalışma hikayesi ders niteliğinde dinlenebilir.

Ahmet Coka
Freelance Grafik Tasarımcı

Bu yazı, Campaign Türkiye 93. sayısında yayınlanmıştır.