artwork

Z kuşağı çantada keklik değil

2 yıl önce

1

Siyaset dinamik bir alan çünkü toplumsal, siyasi ve ekonomik şartlar sürekli bir değişim içinde. Başarılı bir siyasi iletişim stratejisi için bu değişimleri doğru ve eksiksiz biçimde okumak zorundasınız ancak siyasi iletişimin bazı temel değişmezleri de var. Stratejinizi oluştururken bunları da göz önüne almanız gerek.

Günümüzde sadece klasik bir strateji gütmek ya da tümüyle yenilikçi bir bakış açısı benimsemek sonuç vermez. Eskiyle yeniyi belli bir uyum ve bütünlük içinde ele almak ve buna uygun yöntemler benimsemek en doğrusu. Her seçmen kesiminin kendi öncelikleri ve alışkanlıkları vardır.

Şöyle örnekleyeyim: Dijital kampanya pek çok yaş grubu için artık vazgeçilmez bir gereklilik. Gündelik hayatlarının bir parçası. Siyaseti ve basını dijital ortamda ve sosyal medyada tüketiyorlar, orada etkileşime giriyorlar. Orta yaş üstü seçmen grubunun büyük kısmı içinse hala gazeteyi elden okumak, kağıdına dokunmak, onu elinde hissetmek hayatlarının ayrılmaz bir parçası. Siyasi iletişimde belli bir kesime öncelik verip başka bir kesimi ihmal edemezsiniz.

Dolayısıyla başarılı bir siyasi kampanyanın sırrı her seçmen grubuna kendi alışkanlıkları üzerinden seslenmekten, her yaş grubuna nüfus içindeki ağırlığı oranında önem vermekten, mümkün olan bütün araçları doğru hedeflemeyle kullanmaktan geçer. Siyasi iletişimin eski ve yeni unsurlarını en doğru biçimde bir araya getirmelisiniz.

Her gençlik kuşağının kendi hikayesi, beklentileri, umutları vardır ve elbette hayal kırıklıkları da. Hem Türkiye’de hem dünyada 19. yüzyıldan itibaren siyaset giderek kitleselleşti, aşamalı olarak yaygınlaştı ve gündelik hayatın parçası haline dönüştü. İletişim araçlarının gelişmesi ve iletişimin sürekli hız kazanması da bunu pekiştirdi. Gençlik kuşaklarının dünyaya bakış açısını okumak zorlaştı. Bu, 1960’larda da böyleydi, 80’lerde de böyleydi, bugün de böyle. Siyasetin kalıplaşmış alışkanlık ve yöntemleri bu konuda her zaman zorlanır, yeni kuşakları okumakta güçlük çeker.

Z kuşağı için sadece şunu söyleyebilirim: Onları dinleyen, onlara gerçekten kulak veren ve onlarla sahici bir diyalog kurmayı başaran kazanır. Tepeden bir bakış açısı, Z kuşağının tümden ıskalanmasına yol açar. Sadece araştırma sonuçlarına bakıp buna uygun mesajlar üretmek de yetmez. Bu kuşağın beklentilerini, bakış açılarını derinlemesine kavramak zorundasınız. Kolay bir iş değil. Türkiye’deki hiçbir parti için kolay değil. Hiçbir parti Z kuşağını çantada keklik olarak göremez.

Aklıma ilk gelen örnek, Ak Parti’nin 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’nde “Durmak yok, yola devam” ile markalaşan kampanyası. Bir de yine Ak Parti’nin 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde çok çetin siyasi şartlar ve karmaşık bir toplumsal atmosfer içinde yürüttüğü kampanya. Türkiye’nin köklü siyaset tarihinden pek çok kampanya eklenebilir bunlara.

Yeri gelmişken şunu söyleyeyim; vu toplumun 1946’dan bu yana, tam 76 yıllık bir demokrasi ve seçim tecrübesi var. Türkiye’de sandığa güven ve sadakat, sandığa duyulan inanç çok ileri düzeydedir. Demokrasi tecrübemizin en önemli kazanımlarından biri bu. Dolayısıyla siyasi iletişim çalışmaları ve kampanyaları da her zaman önemli olmuştur diyebiliriz. Seçimlere yüksek katılım oranları ve toplumun siyasete yoğun ilgisi de bunun kanıtıdır.

Siyasi iletişim ne zaman önem kazanır? Bunun cevabını vermeye çalışayım. Seçim kampanyaları başlamadan toplumun önemli bir bölümü zaten kararlı hale gelir, ancak seçimin sonuçlarını, siyasi partilerin kampanyalarına bakarak yönünü belirleyen kararsız kesim belirler. Bu kararsızlık durumu, bizim esasen “rasyonel seçmen” diye tanımladığımız seçmene karşılık gelir. Bu seçmen toplumun hemen her kesiminde yer alır ve günün siyasi gerçekliğini sorgulayıp elekten geçirerek bir karara varmaya çalışır. Seçmen annemizdir, babamızdır, kardeşimizdir, çocuğumuzdur ve asla saf değildir, her şeyi ölçüp tartar ve ikna edilmesi kolay değildir. Son tahlilde iktidarı rasyonel seçmen belirler.

Bununla ilgili bir hususu daha ekleyeyim: Özellikle iktidar partileri için o güne kadar yaptıkları, başardıkları önemlidir, ama seçmenin karar verme sürecinde asıl belirleyici o değildir. Burada örnekleme açısından tahmini rakamlar vereceğim: Yapılanları önemseyen ve ilk önceliği olarak tutan seçmenin oranı %5-10’u geçmez. Geriye kalan seçmenin en az yarısı bugüne, yani mevcut siyasi, toplumsal ve ekonomik şartlara, diğer yarısı ise geleceğe, kendine nasıl bir gelecek tasarımı sunulduğuna bakar. Siyasi ve ekonomik şartların çetinleştiği dönemlerde bugüne bakan, bugünkü durum üzerinden karar vermeye yönelen seçmenin oranı artar.

Özetle, bugünü iyi yorumlayan ve anlatabilen, inandırıcı ve ikna edici bir gelecek tasarımı sunabilen parti başarılı olur. Siyasi iletişim de bunun ayrılmaz bir parçasıdır çünkü etkilediği kesimin yüzdesi ne olursa olsun, o kesimin seçim sonuçları üzerinde tayin edici bir etkisi vardır.

Dünyadaki siyasal iletişim uygulamalarının en iyi örnekleri siyaset alanını toplumun bütün kesimlerine genişletmiş, her tür siyasi anlayışın temsil edilebildiği gelişmiş ve ileri demokrasilerde görüyoruz elbette. Bu tanımı Batı dünyasıyla sınırlı tutmamak gerekir, 2. Dünya Savaşı sonrasından bugüne Japonya ya da son on yıllarda demokrasi açısından büyük gelişme kaydeden Güney Kore gibi pek çok örnek verebiliriz. Bir önceki soruda Türkiye’nin 1946’dan beri sahip olduğu sandık tecrübesi ve sadakatini de vurgulamıştım. Demokrasisi iyi işleyen ve seçim sonuçlarının siyaset için belirleyici olduğu ülkeler siyasi iletişim açısından da parlak ve renkli örnekler sunar.

Biz ekip olarak, başta ABD Başkanlık Seçimleri olmak üzere, Almanya, Fransa ve İngiltere seçimlerini ayrıntılı biçimde takip ediyor ve bu seçimlerin sonuçlarını derinlemesine analiz etmeye özen gösteriyoruz. İlgimiz bu ülkelerle sınırlı da değil. Asya ve Afrika gibi uzak coğrafyalardan da kimi örnekler seçiyor ve bunları da aynı şekilde analiz ediyoruz. Merceğimize bazen küçük bir Avrupa ülkesi de takılabiliyor, Pasifik bölgesindeki bir ülke de. Söyleşimizin başında “Siyaset dinamik bir alan” demiştim. Aynı dinamizmi siyasi iletişim yöntemleri ve kampanyalarını izlemekte ve bütün ayrıntılarıyla kavramakta da göstermeliyiz. 

Teknolojinin gündelik hayatlar, alışkanlıklar ve iş görme biçimleri üzerindeki etkisi ve hızı baş döndürücü bir boyut kazandı. Geçmişte yıllara, bazen on yıllara yayılan teknolojik gelişmeler günümüzde neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşiyor. Bunun siyasi iletişim alanına olumlu ve olumsuz yansımalarını da yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz.

Daha iyi seçmen hedeflemesi yapabilmek ve yeni araçlarla seçmene hızlıca ulaşabilmek gibi olumlu örneklerden, kişisel verilerin ihlali, kötüye kullanılması, asılsız kara propaganda ve dijital kampanyalara dışarıdan müdahale gibi olumsuz örneklere kadar pek çok zorlu sorun alanıyla yüz yüzeyiz. Bunların bir kısmı ulusal ve uluslararası hukuki düzenlemeler de gerektiriyor. Teknolojinin dönüştürücü gücü bu tür düzenlemeleri de sürekli yenilenmesi gereken konular haline getirecek. Olumlu ve olumsuz tüm zorluklarla mücadele etmeyi, üstesinden gelmeyi öğreniyoruz. Bu konudaki çabamız da hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Bu yeni gerçekliği kabullenmeli ve uyum sağlamalıyız.

Bitirirken şunu eklemek istiyorum: Siyasetçi neden siyaset yapar? Başka ne öncelikleri olursa olsun, esasen seçmenin ve ülkenin sorunlarını çözmek için. Sadece bu alanda başarılı olan partiler siyasette kalıcı hale gelebilir. Öyle anlar olur ki toplumun talep, istek ve beklentileri bazen mevcut siyasetten daha ileri bir noktaya gider. Mevcut siyasi anlayışlar buna ayak uydurmakta zorluk çekebilir. Bu talep, istek ve beklentilerle siyaset arasındaki mesafe açılabilir. Siyasetin, siyasi partilerin kendilerini yenilemesi kaçınılmaz hale gelebilir.

Bu yenilenmeyi başaran partiler ve siyasi anlayışlar geleceğe doğru yol alır. Söz konusu yenilenme duygusunu toplumun geniş kesimlerine aktarma konusundaki en önemli araçlardan biri de siyasi iletişimdir. Siyasi iletişimi gereğince yerine getiremeyen bir partinin toplumun talep, istek ve beklentilerine karşılık vermesi neredeyse imkansız gibidir. Siyasi iletişimin önemi burada yatar.      

Cevat Olçok 

Arter Ajans Başkanı

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 125. sayısında yayımlanmıştır.

Senin için
Tümünü göster
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Türkiye bölgesel bir üs…

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Türkiye’nin sunduğu yatırım fırsatlarını küresel iş...