artwork

Yeni yeşil ve cesur dünya!

4 yıl önce

5

Sürdürülebilirlik sözcüğünün çok daha sık gündeme geldiği bu günlerde yeni dünyanın çok daha yeşil ve cesur olacağını yazan Şeyda Taluk, geleceğin sürdürülebilir dünyasında neler konuşacağımızı yazdı.

A.B.D.’nin en gözde politikacılarından biri olan ve genç yaşta meclise giren Porto Riko kökenli Alexandria Ocasio-Cortez (kendisine geleceğin ilk kadın başkanı gözüyle de bakılıyor), uzun yıllardır ekoloji alanında aktivistlik yapan Senatör Ed Markey tarafından hazırlanan Yeşil Yeni Mutabakat (Green New Deal)’ı geçtiğimiz yıl içerisinde meclise bir yasa teklifi olarak sundu. Demokratik Parti’nin sol kanadının ekonomik adaletsizlik ve çevre kriziyle mücadele etmek için ortaya koyduğu bu program, önümüzdeki ABD Başkanı seçimlerinde çok tartışılacak. Aslında programın Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri (SDG) ile de çok ortak noktası var. Çevresel ve ekonomik faktörlerin birbirleriyle fazlasıyla ilişkili olduğunun ayırdında olan her iki çalışma da, bize geleceğin yeşil ve sürdürülebilir olacağını söylüyor. Nitekim, gelmekte olan genç kuşaklar arasında çevre hareketinin yükselmesi, adaletsizliklere karşı mücadele konusunda yapılan toplumsal çalışmaların artması (Y, Z diye adlandırılan kuşakların iş yapma biçimleri de değişiyor, onların talepleri de doğal olarak hem kurumsal yapıları hem de markaları dönüştürecek, bunun en önemli işaretlerinden biri de paylaşım ekonomisi, minimal yaşam tarzının yükselen eğilim olması) bu öngörüyü doğruluyor.

Bugün özel sektör de sürdürülebilirliği bir öncelik olarak görmeye başladı ve yatırımcılar buna önem veren şirketleri desteklemeyi tercih ediyorlar. Bu arada önemli bir konunun altını da çizelim, sürdürülebilirlik sadece çevresel önlemler almak değildir. Aynı zamanda, atılan her adımın sadece çevreye değil, içerisinde bulunduğumuz topluma da etkisini düşünmek, kapsayıcı ve adaletli olmak, karar mekanizmalarının şeffaf ve katılımcı olmasıdır. Kısaca;

“Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir.”

Peki geleceğin sürüdürülebilir dünyasında neleri konuşacağız?
Döngüsel ekonomi: Döngüsel ekonomi, bir üretim sisteminde oluşan her atığın tekrar değerlendirildiği, bu sayede ham madde maliyetinin minimize edildiği, kaynak verimliliğinin ve çevresel faydanın ise maksimumda tutulduğu, sürdürülebilirlik ve inovasyon tabanlı yeni bir üretim modelidir. Şu anda az sayıda olsa da bir çok şirket özellikle ambalaj çözümleri, plastik kullanımının azaltılması üzerine düşünmekte, sürdürülebilir uygulamaları hayata geçirmekte. Geçtiğimiz yıllarda sevgili sosyal girişimci arkadaşlarım Serra Titiz (Sürdürülebilirlik ve toplumsal etki konusunda en önemli uzmanlardan biri), Ercan Tutal (Ayder ve Düşler Akademisi Kurucusu) ve Sabancı Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Dilek Çetindamar ile birlikte Türkiye’nin ilk Sosyal Girişimcilik Konferansı’nı düzenlemiştik. Konferansa konuşmacı olarak davet ettiğimiz ve daha sonra Mısır’ın Çevre Bakanı olan Leyla İskender, döngüsel ekonomiyle ilgili yaptığı öncü çalışmalarla tanınıyor. İskender’in Kahire’nin çöp toplayıcılarıyla birlikte gerçekleştirdiği geri dönüşüm projeleri bir yandan bu insanlara yeni bir iş alanı yarattı, yaşam kalitelerini yükseltti diğer yandan da çevre kirliliğine yönelik sürdürülebilir çözüm sundu, çalışma uluslararası alanda bir çok ödül aldı, İskender’e bakanlık yolunu açtı.

Bitki bazlı beslenme ya da veganlık:
Geleceğin eğilimleriyle ilgili çalışan tüm uzmanlar, Veganlığın tüm dünyada hızla yükselmekte olduğunda hemfikir. Dünyanın önde gelen gıda markaları da bunun farkında ve bu pazarın büyüyeceğini görüyorlar. Bir çok burger markası, bitkisel bazlı ya da laboratuvar ortamında üretilmiş bitkisel et ürünleri kullanmaya başladılar.

Tüketici farkındalığı ve genç savunucular:
Aslında Malala Yusufzay bize başka türlü bir gençliğin gelmekte olduğunu hissettirmişti. Kendinizi hazırlayın sırada nice Malalar, Gretalar var. Bu gençler, özellikle tüketici olarak tüm markalara daha çevreci ve adil olmayı dayatacak. Küresel ısınma konusundaki hoşnutsuzluk sadece enerji şirketlerinin değil, çevreyi kirleten, işçisine insani çalışma ortamı sağlamayan tüm şirketlerin, markaların sorunu. Gençlerin küresel ısınma gibi mücadelelerde etkileri ve sosyal medyadaki güçleri büyüdükçe, şirketlerin bu sorun karşısında tutumları da önem kazanacak. Genç tüketicilerin, sürdürülebilir ve kendi değerleine uygun markalara sadakat geliştirecekleri konusunda kuşku yok. B Corp Sertifikası* olmayan markalar, bu yarıştan büyük ihtimalle silinecekler.

Yavaş moda:
Günümüzde çok hızlı değişen moda akımları, eğilimleri ve hızlı üretime karşı çıkan “yavaş moda,” bir anlamda modanın yeni vicdanı. Kendisi de vegan olan ve tamamıyla sürdürülebilir ve vegan ürünler tasarlayan Stella McCarthy’nin Adidas’la gerçekleştirdiği çalışma son yılların en önemli işlerinden biri bu alanda. 2012’de Pakistan’ın Karaçi şehrindeki tekstil atölyesinde çıkan yangında 280 kişinin ölmesinin ardından Bangladeş Dakka’da da benzeri olmuş, 100 kişi yaşamını kaybetmişti. Bu atölyelerde küresel markalar için üretim yapılıyordu. Bir anlamda yavaş moda için milat kabul edilen bu tarih, daha insani bir moda anlayışının önemini ortaya koydu. Bu çerçevede Gerçek Bedel belgeselini izlemenizi öneririm. Türkiye’de bu alanda yapılan iki önemli çalışmayı da paylaşmak isterim. Bego Jeans Temiz Moda Hareketi.

Kurucusu Abdulhalim Demir, 15 yaşında hızlı tekstil işçisi olarak çalışmaya başlayan bir sosyal girişimci.

Kot kumlama nedeniyle akciğerinin %46.2’sini kaybeden Demir, 2008’de Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi’ni kurarak Türkiye’de kot kumlamayı yasaklattı. Yasa koyucuları ikna ederek yasa çıkarttırıp bütün çalışan işçilere emeklilik hakkı kazandırdı. Kurucusu olduğu Bego Jeans ile Türkiye’de tekstil sektörünün sürdürülebilir olması için mücadele veriyor. Gözde Öncüer ise genç bir moda tasarımcısı. Eskişehir’de yaşayan Öncüer, kendi markasıyla Türkiye’de sürdürülebilir ve uzun yıllar giyilebilecek, atıldığında da doğada çözünür olacak malzemelerle kadın giyim ürünleri tasarlıyor.

Sürdürülebilir turizm ve bisiklet:
Aslında eski dünyanın icadı olan bisiklete ilgi gittikçe yükseliyor. Özellikle kentlerde trafik yoğunluğu, artan çevre ve ses kirliliği gibi nedenlerle bisikletin bir ulaşım aracı olarak konumlanması gerekiyor, bu alanda çalışmalar artıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de bir çok il bisiklet yollarına yatırım yapıyor, bisiklet turizminin hacmi gittikçe büyüyor. Bisikletli turizm, sürdürülebilir turizmin kalbi. Bu çerçevede geçtiğimiz ay gerçekleşen Tour of Antalya powered by AKRA 2020’den de söz etmek isterim. Argeus Travel & Events ile Yedi İletişim tarafından üçüncü kez düzenlenen uluslararası bisiklet yarışı, Antalya’nın nefes kesen doğası ile dünyanın dört bir tarafından gelen profesyonel bisikletçileri ile buluşturdu. Antalyalı turizmcilerin kış aylarında da Antalya’yı bir turizm şehri yapmak için bu sürdürülebilir, aynı zamanda da vizyoner bir çözüm yolunu bulmaları, yarış sırasında tanıdığım birbirinden harika bisiklet gönüllüsü beni nasıl mutlu etti anlatamam. Dört gün süren yarışla eş zamanlı olarak, bisikleti sevdirmek için halka yönelik bir çok sürüş etkinliği de gerçekleşti. Bisiklet deyip geçmeyin, hem çevreye faydalı hem de ekonomiye katkısı olan bir ulaşım aracı.

Bugün özel sektör de sürdürülebilirliği bir öncelik olarak görmeye başladı ve yatırımcılar buna önem veren şirketleri desteklemeyi tercih ediyorlar. Bu arada önemli bir konunun altını da çizelim, sürdürülebilirlik sadece çevresel önlemler almak değildir.”

Şeyda Taluk
Eğitmen, İletişim Danışmanı

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye 97. sayısında yayımlanmıştır.