artwork

Twitter ve fenomenlerin sosyo-ekonomik evrimi

11 yıl önce

0

Jack, 2006 yılında Twitter’ı kurduğunda, bu 140 karakterlik mikroblogun gün gelip bir isyana ev sahipliği yapacağını düşünmemiştir muhtemelen. Tüm dünyadaki insanların birbiriyle iletişime geçeceğini ihtimaller dahiline almıştır elbet ama deprem anında “sallanıyoruz!!1!”  şeklinde tweet atan bir üyeye sahip olacağını aklının ucundan geçirmemiştir. Bahsettiğimiz örnekleri istisna olarak algılayıp, Twitter’ın yalnızca bir sosyal ağ olduğunu; kitlesel bir medya aracı gibi algılanmaması gerektiğini düşünenler olabilir. Onlara da Boston’da meydana gelen patlamayı gerçekleştiren katil zanlılarının ele geçirildiği operasyonu, bir Twitter kullanıcısının paylaştığı fotoğraflardan takip ettiğimizi hatırlatalım. Eğer Twitter olmasaydı, hafızalarımız Hollywood filmleri dışında öyle bir sahneye hakim olamayacaktı.

Dijital serüven

Twitter’ın global anlamda kitlesel iletişim aracına dönüşmesinin yanı sıra, öncülüğünü Türkiye’nin yaptığı yeni bir akımın da doğmasına neden oldu; fenomen olmak. Klavyelerinin başında tespitlerini, çocukluk hikayelerini, ikili ilişkilerini birer cümleye daha dikkat çekici sığdırmayı başaran küçük bir dijital ekip, Türkiye’de var olan 10 milyona yakın (yumurtalar da dahil) kullanıcının günlük gündemine oturmayı başardı. Aralarında hali hazırda yaptıkları işlerden dolayı “popüler” olanların varlığı bir yana, birçoğu kendilerini köşe yazarlığı, program sunuculuğu ve hatta dizi oyunculuğuna götüren küçük bir dijital serüvenin içinde buldu.

Eleştirel bakış açısını bir kenara koyarak, Twitter’ın Türkiye’de varlığını sürdüğü 5-6 yıllık süreç içerisinde tıpkı mikroblogun kendisi gibi fenomenlerin de evrimine tanıklık ediyoruz. Hepimizin takip ettiği onlarca Amerikan dizisi oyuncularından bile daha fazla “follower”a sahip olan bu grup, haliyle sosyo-ekonomik yaşantılarında belirgin değişiklikler yaşadı.

İlk başlarda kendilerine benzer olanlarla gerçek hayattan tanışmasalar bile Twitter üzerinden iyi anlaştılar. Sonraları kullanıcı algılarında belli kutuplara ayrıldıklarını fark ettirecek daha sıkı ilişkiler kurdukları gruplar oluşturdular. Kimileri ünlülerle yakın oldu, kimileri Twitter’dan tanışıp evlendi. Bu arada Twitter’ın kullanıcı sayısı artıyordu, dolayısıyla fenomenlerin de takipçileri. Geleneksel medyanın global anlamda liderliğini sürdürdüğü tek başlık olan reklamda ünlü kullanımı, sosyal ağlara ve fenomenlere yansıdı. Attıkları tweet başına markalardan takipçi sayısıyla doğru orantılı paralar aldılar. Viral reklam anlamını taşıyan bu tweet’ler, bazı fenomenlerin kendilerini konumlandırdıkları yerden hareket ettirmelerini gerektiriyordu. Çünkü markalar, viral için ödedikleri para karşılığında belirli kurallar koydu; küfür içeren tweet atmamaları gerektiği gibi. Reklam sektörüyle yaşanan bu profesyonel ilişki, bazı fenomenlerin bir araya gelerek markalara danışmanlık vermesine kadar ulaştı. En sonunda ekranlarımıza, kendilerini “influencer” şeklinde tanımlayan fenomenlerin olduğu bilgisini taşıyan tweet’ler düştü. Kendi aralarından yaşanan evrimin farkında olup, 140 karakterde eleştirenler de yok değildi;  “Dostlar! Twitter’da çok takipçinizin olması kanaat önderi olduğunuz anlamına gelmediği gibi, bir kanaatinizin olduğu anlamına da gelmiyor.”

Kısır döngü

Bütün bunların sonucunda, fenomenlerin “Facebook Engagement Oranı”na benzetebileceğimiz bir şekilde, takipçileriyle etkileşimi azaldı. Tabii bunun kendilerine tayin ettikleri “title” ile alakası olduğunu söyleyemeyiz. Viral reklam karşılığı attıkları tweet’ler, fenomenlerin takipçilerinin gözündeki samimiyet algılarına küçük darbeler indirdi. Doğal seleksiyona uğrayanlar bir yana, sırf bu yüzden takipçi sayılarında düşüş yaşayanlar oldu. Özetle, reklam mecrası haline gelen Twitter, fenomenler açısından, daha fazla takipçiye sahip oldukça daha fazla para kazandıran ama bu yolun sonunda takipçi kaybetmeye ve etkileşimin azalmasına neden olan kısır bir döngü halini aldı.

Bahsetmeye çalıştığımız süreçte, fenomenlerin kendilerini farklılaştırabilecekleri alanlar mevcut. Birçoğunun Twitter öncesi zamanlarda yazmaya başladığı bloglar, bunun başlıca örneğini oluşturuyor. Her ne kadar tweet atma eylemi, uzun yazıların önüne geçiyor olsa da, bloglarına karalayacakları üç beş satır, topluluk oluşturma adına önemli bir adım olacaktır. Bloglar, fenomenler arasında bilinen ve uygulanan bir sistem. Ancak e-mailing yöntemini kullananlara henüz tanıklık etmedik. Yazdıklarını, söylediklerini, çıktığı programları, çektiği videoları e-posta üzerinden takipçileriyle paylaşanların, birer medya halini alabileceğini söylemek mümkün.

Son olarak, yazdıklarımızın naçizane tespitler dışında eleştirel bir bakış açısı taşımadığını belirterek,  hiçbir zaman bir kişinin yaptığını bütün topluluğa addedemeyeceğimiz gibi takip etmek istemeyenlere de “unfollow” butonun bir tık uzaklıkta olduğunu hatırlatalım.

Ufuk Utaş / EticaretMag.com

————————————————————————————————-

Ufuk Utaş kimdir?

Yeditepe Üniversitesi Reklam Tasarımı ve İletişimi mezunu olan Ufuk Utaş, e-ticaret sektörüne yayın yapan EticaretMag’de editör olarak yer alıyor. Aynı zamanda sosyal medya pazarlaması, marka yönetimi ve dijital pazarlama ile ilgileniyor.

Twitter @ufkuts

 

 

Senin için
Tümünü göster
Netflix Türkiye’ye karşı ayaklanma

Aynı yüzler, aynı hikayeler, aynı kalemler…...