artwork

Sürdürülebilirlik raporları neden önemli bir iletişim aracı?

11 yıl önce

0

Şirketlerin çevre ve sürdürülebilirlik konusunda attıkları adımlar güçlü bir iletişim aracı olarak görülmeli çünkü raporlar, tüketicilerin yüzde 60’ının marka ile bağını güçlendiriyor.

Yıllardır aslında geri dönüşü olmayan son tarihimizi biliyoruz: 2050… Bu tarihten itibaren, insanlık karbon salınımı konusunda hangi adımları atarsa atsın küresel ısınmanın önüne geçilemeyecek. Brutland Raporu’nda belirtildiği gibi “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini engellemeden, günümüzün ihtiyaçlarını karşılayabilmeyi öğrenmek” bilincinin oluşturulması en kritik mücadelelerden biri haline geldi. “Sürdürülebilir Gelişim” konseptinin ortaya sunulmasıyla birlikte başta Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, sivil toplum örgütleri ve sayısız şirket, “yeni nesillerin geleceğini garanti altına almak” adına adımlar atmaya başladı. 2000 yılında Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin (UNGC) hayata geçirilmesinden sonra 8000’in üzerinde şirket ve kurum sürdürülebilir yaklaşımlarını kurumsal yapılarına A’dan Z’ye entegre edeceklerine ve sürdürülebilirlik bilincini kamuoyuna daha fazla duyuracaklarına dair taahhütte bulundu.

Türkiye’nin ilgisi yoğun

Sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de gözlenen trend de umut verici. 27 AB ülkesinden 4002, ABD’den 470, Çin’den 298, Hindistan’dan 283, Güney Kore’den 221 ve Endonezya’dan 99 şirket ile kurum UNGC ilkelerini kabul ettiklerine dair beyanda bulunurken Türkiye’de bu rakam 223 seviyesinde… Bir başka deyişle nüfus ve ekonomisinin büyüklüğü dikkate alındığında Türkiye, UNGC’ye katılımda birçok ülkeden daha iyi refleks gösteriyor. UNGC ilkelerini kabul edenler arasında Koç Grubu, Sabancı Holding, Doğuş Grubu, Eczacıbaşı Holding ve daha birçok güçlü şirketin bulunması, daha küçük yapıdaki şirketler için de önemli bir motivasyon unsuru oluşturuyor. İMKB Sürdürülebilirlik Endeksi’nin hayata geçmesi (ISESI), Türk şirketlerini sürdürülebilirlik ilkelerine daha fazla bağlılık göstermelerini teşvik edecektir. Ulusal ve küresel yatırımcılar, ISESI’ye kote olan şirketlerin sadece finansal performanslarını değil aynı zamanda sürdürülebilirlik performanslarını da şeffaf bir biçimde analiz edebilme imkânına kavuşacaktır.

Rekabet avantajı sağlıyor

2010 yılında yapılan Kurumsal Sürdürülebilirlik Uygulamalarının Gelişimi Araştırması (ECSPS), şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerini başlatmaya motive eden faktörleri analiz etti. Araştırmaya göre çevreyi, toplumu ve ekosistemi korumaya yönelik isteğin yanı sıra şirketler; norm ve regülasyonlara uyum, itibar yönetimi ve uzun vadede rekabet avantajı sağlamak için sürdürülebilirlik politikalarını uyguluyor. Elbette her uygulamanın şeffaf bir biçimde raporlanması da gerekiyor. Türkiye’de faaliyet gösteren ve sürdürülebilirlik ilkelerini kabul etmiş şirketlerin birçoğu, dünyada en çok kullanılan Global Reporting Initiative (GRI) normlarıyla raporlama yapıyor.

Tüketicinin algısı değişiyor

Peki sürdürebilirlik raporu yayınlamak bir şirkete ne fayda sağlar? GRI tarafından 2010 yılında yapılan Reporting Change Anketi’ne katılanların yüzde 78’i, sürdürülebilirlik raporlarının “iç süreçleri geliştiren ve performansı artıran önemli bir araç” olarak gördüklerini belirtti. Katılımcıların yüzde 73’ü raporları “sürdürülebilirlik uygulamaları performansını yükselten bir araç” olarak değerlendirirken, yüzde 40’ı ise raporları “paydaşlarla sürdürülebilirlik etkileşimini sağlayan en önemli araç” olarak yorumladı. Özetlemek gerekirse sürdürülebilirlik raporları, yıllık faaliyet veya finansal raporlar gibi bir şirketin durumunu ve hedeflerini kamuoyu ile paylaşmayı sağlayan etkin bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkıyor. Bu çerçevede, sürdürülebilirlik raporları üzerinden iletişim çalışması yapmanın tüketiciler veya paydaşlar nezdinde güçlü bir güven inşa etme enstrümanı olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bir şirketin, sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde uygulamalar yapması, iş süreçlerini iyileştirmesi ve daha sonra raporlar aracılığıyla bunun şeffaf bir biçimde iletişimini yapması bilinçli tüketicilerin kalbini kazanmanın anahtarı olarak görülmeli… SustainAbility in the Reporting Change Araştırması’nın sonuçları bu yaklaşımı destekliyor. Araştırmaya göre, her hangi bir kurumun sürdürülebilirlik raporunu inceleyen okuyucuların yüzde 65’inin “ilgili sektöre ilişkin sürdürülebilirlik konularına dair farkındalığı artıyor”. Okuyucuların yüzde 60’ının “ilgili kurumla kurduğu duygusal bağ güçleniyor”. Yüzde 53’ünün “sürdürülebilirlik konsepti hakkındaki görüşleri değişiyor” ve yüzde 40’ı “sürdürülebilirlik çerçevesinde tüketici alışkanlıklarını değiştirmeye ikna oluyor.”

Şirketlerin oynadığı rol kritik

Yukarıda sıralanan verilerin de gösterdiği gibi, yasalar ve regülasyonlar toplum genelinde sürdürülebilirlik bilincinin oluşturulması ve bireylerin tüketim alışkanlarını değiştirmesi için tek etkili araç değil; şirketlerin bu konuda attığı adımlar kritik rol oynuyor. 1960’lardan bu yana insanların, markalara inanan ve hatta kendilerini belli markalarla adeta bütünleştiren tüketicilere dönüştüğünü unutmamak gerekiyor. Bir marka veya şirketin, çevre duyarlılığı ve sürdürülebilirlik konusunda attığı her adım tüketicilerin, yani insanların davranışlarını pozitif yönde değiştirmesi konusunda öncü rol oynuyor. Bu nedenle şirketler, daha fazla sürdürülebilir aktivitede bulunmalı ve global ilkeler çerçevesinde raporlaştırmalı…

Özellikle de Türkiye’nin buna daha çok ihtiyacı var, neden mi? Yüksek nüfus artış hızı, değişime açık ve kolayca adapte olabilen genç toplum, ekonomik büyüme, gelişen sanayi, yüksek şehirleşme oranı ve elbette bölgesel rol model olması…

Tina Ly

Mazars Denge / Danışman

 

 

 

  • Bu yazı Campaign Türkiye’nin Kasım sayısında yayınlanmıştır.