Spor pazarlama sektörüne 2012 yılında adım atıp 2017 yılında Megg Sports’u kurana kadar gerek ulusal gerek global çapta birçok projede yer alan Göçke Akça, NBA’in Türkiye’de üç farklı şehirde gerçekleşen basketbol turnuvalarının organizasyonunda, Beko’nun spor pazarlamasında, Slovenya’da düzenlenen Eurobasket turnuvasında ve İspanya’daki FIBA Basketbol Dünya Kupası’nda markanın bütün aktivasyonlarını yönetiminde yer aldı. 2016 yılında 4G lansmanı döneminde ise Cristiano Ronaldo ile Türk Telekom arasında 2 yıllık bir marka yüzü anlaşmasının hayata geçirilmsinde rol alan Akça 2017 yılında Megg Sports’u kurdu. Megg Sports’un hikayesini, endüstrideki konumunu ve projeleri anlattı.
Campaign Türkiye Neler oldu da 2017 yılında artık Megg Sports’u kurmaya karar verdiniz?
Campaign Türkiye Aslında bulunduğunuz iş alanı çok daha farklı; kreatif bir hizmet değil, reklam ya da pr değil. Sadece danışmanlık ve etkinlik alanında hizmet veriyorsunuz. Biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz?
Gökçe Akça Biz kendimizi kısaca “uzmanlık alanı spor yatırımları ve pazarlaması olan, markalara ve hak sahiplerine bu alanda hizmetler sunan bir danışmanlık şirketi” olarak tanımlıyoruz. Eğer markaya hizmet veriyorsak öncelikle markayı tanıma sürecine gireriz. Markanın yarınlarını etkileyecek önemli bir karar alıyorsak, önce markanın dününü ve bugününü iyice anlamak isteriz. Tanıma süreci iki farklı seviyede ilerliyor. Bir yandan C-Level’da aldığımız briefler ve direkt bilgiler üzerine çalışırken bir yandan da tüketici anketleri hatta bazen müşteri kılığında yaptığımız bayi ziyaretlerine kadar uzanan kendi araştırma sürecimizi işletiyoruz. Ancak markanın hedeflerini, kültürünü ve doğasını anlamamıza yardım eden bu önemli süreci tatminkar bir şekilde tamamlayabilirsek yolun geri kalanına başarılı bir şekilde devam edebileceğimize inanıyoruz. Bu tanıma sürecinin sonunda da bir debrief ile markaya dönüyoruz ve bazen bu süreçte markanın kendisinin bile farkında olmadığı dinamikleri kendilerine sunmuş oluyoruz. Ardından süreci tüketici eğilimleri ve sektör analizleri izliyor. Yapılan birçok araştırma ve ortaya çıkan verilerin ardından markanın spora yatırım yapıp yapmaması gerektiği konusunda detaylı bir raporu marka ile paylaşıyoruz. Eğer spora yatırım yapılması konusunda hem fikir olmuşsak da geniş bir hak sahibi tarama sürecine giriyoruz ki bu Avustralya’da bir bisikletçiden Afrika’da bir futbol akademisine kadar uzanan, bazen 1000’e yakın hak sahibi ile görüştüğümüz çok detaylı bir süreçtir. Devamında markanın talepleri ve hedefleri doğrultusunda bir eleme aşamasına geçerek markayla birlikte yola devam etmek istediğimiz hak sahibi seçer ve sözleşme sürecini başlatıyoruz. Aslında bu noktada
çok ciddi bir know-how devreye giriyor. Birçok markanın varlığından belki de haberdar bile olmadığı hakları sözleşme sürecinde biz markaya kazandırarak asgari yatırımla azami hak alnmasını sağlıyoruz. İş birliği gerçekleştikten sonra da sözleşmeden doğan bütün hakların eksiksiz şekilde kullanılması için bir aktivasyon planı belirleyip bütün hakları eksiksiz şekilde aktive ediyoruz. Bu noktada da markanın kreatif, dijital ve PR ajanslarıyla koordineli olarak ilerliyoruz. Biz bu alanlarda hizmet vermiyor, sadece spor iletişimi know- howımızı kullanarak markanın bu ajanslarını spor temalı iletişimlerde lead ediyoruz. Etkinlik ayağı olan aktivasyonlarda da kendi ekibimizle markaya anahtar teslim hizmet sunuyoruz. Hak sahibine hizmet verdiğimizde ise belli mecraların pazarlama yetkisini münhasır olarak alır, hedefleri doğrultusunda bu mecrayla iş birliğine girme potansiyeli en yüksek olan markaları belirler ve bu markaları hak sahibiyle bir araya getiririz. Hali hazırda birçok marka ile görüşme halinde olduğumuzdan markaların güncel yol haritalarına hakim oluşumuz doğru mecra ile doğru markayı bir araya getirme konusunda bize bir artı katıyor. Kulüplerin elinde çok değerli mecralar var; ancak bu mecraların doğru değerlemesi, yan haklarla etrafının sarılması, bu mecrayı en iyi şekilde anlatacak dökümanların hazırlanması ve doğru markaya ulaştırılması süreçleri aynı zincirin birer halkaları gibi. Bu süreçlerden biri eksik kaldığında maalesef doğru satış gerçekleşmiyor. Biz çalıştığımız hak sahiplerinde işte bu zinciri eksiksiz şekilde tamamlayarak süreci tamamlıyoruz.
Campaign Türkiye Özellikle geçtiğimiz yıl birbirinden başarılı anlaşmalara imza attınız, biraz da bunlardan bahsedebilir miyiz?
Gökçe Akça Geride bıraktığımız bir yıllık süreç bizim için gerçekten çok verimli geçti. Öncelikle 2019 yılının Eylül
Campaign Türkiye Manchester City – HWT Clinic anlaşması Türkiye’de spor pazarlama sektörü için ne ifade ediyor?
Gökçe Akça Bu anlaşma 2015 yılında gerçekleştirdiğimiz FC Barcelona – Lassa anlaşmasından sonra bir Türk markası ile global bir asset arasında gerçekleşen en büyük sponsorluk anlaşması olma özelliğini taşıyor. Arka arkaya gerçekleşen ve toplam değeri 60m Euro civarında olan Beko ve Lassa anlaşmalarından sonra sektörde bir daha bu çapta projelerin yapılmasını çok zor olacağı algısı oluşmuştu. Bunun nedeni hem bu alana yatırım yapabilecek global Türk markalarının sayısının az oluşu hem de döviz kurlarındaki yükselişti. Son 5 yıldır sektörde ciddi oranda bir içeriye dönüş vardı ve global assetler arka planda kalmıştı. Bu algı sadece Türkiye’de değil Dünya’daki spor kulüplerinde de aynı şekildeydi. Bir süre öncesine kadar sık sık bizi ve Türk markalarını ziyaret eden, devamlı iletişim içinde olup Türkiye’de marka arayışında olan Avrupa kulüpleri de artık Türk markalarından beklentisini kaybetmeye başlamıştı ki bu ülkemiz için de pozitif bir algı değildi. Biz hem pandemi nedeniyle spor ekonomisinin gerilediği hem de döviz kurlarının tarihi rekor kırdığı bu dönemde gerçekleştirdiğimiz 5 yıllık anlaşmayla bu algıları tamamen yıkmış olduk. Hem bizim markalarımıza hem de Avrupa’daki hak sahiplerine Türk markalarının hala küresel çaptaki spor ekonomisinin önemli birer parçası olduğunu gösterdik. Bu anlaşma tam 7 aylık bir araştırma ve çalışma sürecinin sonucu. İngiltere olması, Premier Lig olması, ManchesterCity olması hatta anlaşmanın 5 yıl olması, kısacası anlaşmayla ilgili verilen hiçbir karar tesadüf değil ve hepsini destekleyecek çok sayıda
veri mevcut. Markanın hedef kitlesinin tamamen erkeklerden oluşması, müşterilerin 95% oranında yabancılar olması, 25 yaş üzeri olması, markanın hedef pazarları, önümüzdeki 5 yılda planlanan büyüme stratejisi, pazarlama kanalları yani bize yol haritası olabilecek her bir detay üzerinde uzun uzun çalışarak finalde Manchester City sonucuna ulaştık. Kadrodaki futbolcuların hedef pazarlardaki etkileşimlerinden tutun takımın o ülkelerdeki canlı yayın izlenme oranları bile bize çok şey gösteriyor. Ayrıca sektör sağlık olduğunda güven algısı çok önemli oluyor. Güven algısını yaratmanın en etkili yollarından biri de markanızı güven algısı sağlam olan bir hak sahibiyle bir araya getirmek. Dünyanın en büyük kulüplerinden biriyle iş birliğine girilmesinin en önemli nedenlerinden biri de buydu. Bu anlaşmayı açıkladıktan sonra kısa süre içerisinde birçok marka bu iş birliğinin hikayesini öğrenmek ve spor yatırımları konusunda fikir almak için bizimle iletişime geçti. Aynı şekilde Avrupa kulüplerinden de çok yoğun bir ilgi olduğunu, hatta Türkiye ve bölgede bizimle çalışmak isteyen kulüplere neredeyse yetişemeyecek noktada olduğumuzu söyleyebilirim. Özellikle saç ekim sektörü gibi daha önce spora yatırım yapılmayan bir sektörden markayı, futbolun zirvesinde olan kulüplerden biriyle bir araya getirmiş olmamız ilgiyi daha da arttırdı. Bu iş birliğinin Türk markalarını global arenaya taşıyacak yeni spor yatırımlarının öncüsü olacağını düşünüyorum.
Campaign Türkiye Şu anda gündemde olan projeleriniz neler?
Gökçe Akça Sağlık sektörü başta olmak üzere Türkiye’de çok hızlı gelişen sektörler var. Hızlı büyümenin yanında hedef kitlenin ağırlıklı olarak yabancılardan oluşması ve gelirin döviz olması sağlık ve benzeri sektörleri ön plana çıkartıyor. Müşterimiz olan markaların hedefleri ve pazarlama stratejileri doğrultusunda onları ulaşamadıkları uzak pazarlarda söz sahibi konuma getirecek birçok yeni proje üzerinde çalışıyoruz. Bazen bu yatırımları yurt dışında yapmak marka için gerçek dışı ve yorucu olarak algılanabiliyor. İşte biz de bu noktada devreye girip markaları dünyanın herhangi bir yerindeki hak sahibiyle çok rahat bir şekilde bir araya getirip süreci yönetiyoruz. Ayrıca gündemimizde tabii ki pandemiye uyum sağlamak da var. Her alanda olduğu gibi spor iletişiminde de pandemi nedeniyle birçok trendin değiştiğine şahit oluyoruz. Özellikle taraftar etkinliklerinin ön planda olduğu salon sporlarında taraftarsız müsabakalar nedeniye ciddi bir iletişim boşluğu yaşandı ve bu boşluğu dijital projelerle doldurmaya başladık. Birçok sponsor markanın ağırlama ve etkinlik haklarını kullanamıyor oluşu da bizi alternatif projeleri ortaya çıkarmaya itti. Bu dönemin pozitif anlamda etki yaptığı mecralar da oldu. Televizyonda maç izleme oranı arttığından medya değerlerinin ve harcamalarının yükseldiğine şahit oluyoruz ve biz de müşterimiz olan markaları bu alanlara yönlendiriyoruz. Trendler değişiyor olsa da genel olarak baktığımızda sporun gücünü kaybetmediğini söyleyebilirim. Mart- Haziran arası panik ve belirsizliğin en üst seviyeye ulaştığı dönemde bütün iletişimler durmuştu ancak Haziran sonu itibarıyla spor ekonomisinde de agresif geri dönüşlere şahit olmaya başladık. Değişen trendler çerçevesinde birçok yeni yatırım yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Biz de çalıştığımız iletişim planlarını bu trendler doğrutusunda revize ederek gerçekleştirdiğimiz mevcut sponsorluk anlaşmalarının yönetimini eksiksiz şekilde sağlamak ve markalara azami geri dönüş yaratmak için çalışıyoruz. Ayrıca yakın zamanda açıklamayı planladığımız yeni iş birlikleri üzerine de yoğun mesai harcıyoruz. Son bir yılda gerçekleştirdiğimiz iş birlikleriyle çıtayı bir noktaya çıkarttık, şu an gündemimizdeki bütün projeler de bu çıtayı daha yukarı taşımaya yönelik.
Campaign Türkiye Ve son olarak gelecek planlarınızdan bahsedebilir misiniz?
Gökçe Akça Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz birçok proje, markanın “Gerçekten yapabilir miyiz?” tepkisiyle başlayıp “İyi ki yapmışız” tepkisiyle sonuçlandı. Çalıştığımız marka için rakip analizi çıkardığımızda, sektördeki rakiplerin yaptıklarını takip edecek işlerden uzak durup, rakiplerin takip edeceği işler yapmaya özen gösterdik. Öncelikle alanında ilk olan ve daha önce yapılmamış işleri yaparak sektörde öncü olacak işler yapmaya devam etmeyi planlıyoruz. Planlarımızın başında her zaman Türk markalarını global spor varlıklarıyla bir araya getirerek markalarımızın, dolaylı olarak da ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmak var. Bu vizyonda devam ederek yeni iş birlikleri gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Avrupa kulüpleriyle hem bizim hem de bu bölgedeki diğer ülkelerin spor kültürü arasında ciddi farklılıklar var. Bu nedenle dönüp baktığınızda bu bölgeden gerçekleşen çoğu anlaşma kulüp ile direkt değil, yerel bir ajans aracılığıyla gerçekleşmiştir. Biz bu noktada arada bir köprü görevi görüyoruz ve bu kulüplerin çok ihtiyaç duyduğu bir hizmet. Öyle ki son dönemde kulüpler kendi başlattıkları sponsorluk görüşmelerine lead negotiator olarak bizi atamak için teklif sunmaya başladılar. Benim de bu hizmeti sadece Türkiye’de sınırlık tutmamak gibi bir planım var. Pandeminin de gidişatına göre önümüzdeki 2 sene içerisinde Türki Cumhuriyetler’e de ulaşabileceğimiz şekilde o bölgede bir ofis açmayı planlıyorum. Son dönemde burada gerçekleştirdiğimiz projelerin hem o bölgedeki markalar için cesaret verici nitelikte olduğunu, hem de Avrupa kulüplerinin o bölgeye daha fazla önem vermeye başladığını işaret eden geri dönüşler alıyorum. Türkiye’de sunduğumuz hizmetin aynısını o bölgeye de yayarak global spor varlıklarıyla oradaki markaları buluşturmayı hedefliyorum.
Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 105. sayısında yayımlandı.