artwork

Sami Basut: “Eşitlikten bahsedebilecek kadar evrim geçirmediğimize inanıyorum”

6 yıl önce

0

Manajans JWT Kreatif Direktörü Sami Basut, cinsiyet eşitliği karnesinde toplumu eleştirirken, çuvaldızı da reklam sektörüne batırıyor.

Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için daha çok yolumuz var sanki. Hem Türkiye’de hem de dünyada. Bugün en açık fikirlimiz bile çocuğun altını değiştirmek, evde yemek pişirmek, evi çekip çevirmek gibi günlük rollerde bile cinsiyetçi davranıyoruz. Eşitlikten bahsedebilecek kadar evrim geçirmediğimize inanıyorum.

Reklam sektöründe de bir eşitlik olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Evet, daha fazla çalışan kadın var ama reklam kuşağına baktığımız zaman kadın penceresinden çıkmış kadın duyarlılığı gösteren çok fazla iş olduğunu düşünmüyorum. Hâlâ testosteron seviyesi yüksek klişelerle dolu bir kuşak dikkatimi çekiyor. Dışa dönük bir meslek reklamcılık. Ama dünya sadece dışa dönük insanlardan oluşmuyor. İçe dönük kırılgan sessiz filozofların da kendilerini ifade etmelerine izin vermemiz gerekiyor. Dinlemek sanırım ilk öğrenmemiz gereken meziyet. Henüz bu aşamayı geçemediğimiz için eşitlikten bahsetmek biraz yel değirmenleriyle savaşmak gibi geliyor bana.

Reklamcılar olarak bize çok büyük rol düşüyor. Nasıl davranışları popüler kılmak istiyoruz karar vermemiz lazım. Hikaye anlatıcıları olarak hangi kahramanların daha popüler olması gerektiğine karar veriyoruz. Eğer kadına değer vermeyenleri yüceltmeye devam edersek o zaman toplumda bunların örneklerini de çoğaltmış oluyoruz.

Bize daha inatçı olmak düşüyor

Reklamlarda dizilerde gördüğümüz karakterler ne yazık ki iyi örneklerden oluşmuyor. Sektör olarak çuvaldızı kendimize batırmamız lazım. Biz neden erkek gibi kadınlar yaratmaya çalışıyoruz ki? Kadın gibi kadınların öykülerini anlatmak bu kadar mı zor?

Bu düşünceyle biz Elidor ve Blu TV ile birlikte bir maceraya atıldık. “Bu Kızın Öyküsü” diye bir belgesel serisi hazırladık. 9 bölümde 9 farklı kıza yer verdik. Aralarında Anadolu’ya finansal özgürlük getirip eşitlik yolunda adım atan bir kızın da öyküsü var, geçirdiği trafik kazasından sonra “Kendine bir yatak bul” diyen doktorlara “Benim yaza planlarım var” diyerek Paralimpik Olimpiyatlar’da Türkiye’yi temsil eden bir kızın da hikayesi var. Bu Kızın Öyküsü ve benzeri projeler gençlere örnek olacak işler benim kanımca. Herkesin gittiği yoldan giderek farklı bir sonuç elde edeceğimize inanmıyorum. Ama klişelerin, Recep İvediklerin daha kolay tüketildiği bir dünyada olduğumuzun bilincindeyim. O yüzden bize daha da inatçı olmak ve ilham veren hikayeleri anlatmak için daha fazla enerji harcamak düşüyor sanırım.

Sektör olarak çuvaldızı kendimize batırmamız lazım. Biz neden erkek gibi kadınlar yaratmaya çalışıyoruz ki? Kadın gibi kadınların öykülerini anlatmak bu kadar mı zor?

Sürekli kutulara konulan erkekler, toplum baskısını yoğun yaşıyorlar

Erkekler konusu da ne yazık ki çok bıçak sırtında bir alan. Bir yandan sürekli kutulara konulan erkekler, toplum baskısını yoğun yaşıyorlar. Dizilerdeki tek taraflı kahramanlar doğru örnek teşkil etmiyor ve topluma kötü örnek oluyor kanımca. O nedenle erkeklerle ilgili tabuları yıkmaya başladık Axe ile. Önce Erkekler de Ağlar dedik. Sonra içten özür dilemenin bir erdem olduğunu, zayıf göstermediğini söyledik ve kırdıysak özür dileriz dedik. Çuvaldızı kendimize batırdık. Kadınları obje olarak gösterdiğimiz eski reklamlarımızın sorumluluğunu aldık.

Reklamcılar olarak kimi zaman toplumdan çok uzak kaldığımızı düşünüyorum. Biz daha çok eğlence, medya dünyasındaki örneklerden besleniyoruz ne yazık ki. Yeni bir yol açmak bu konuda öncü olmak kategorinin kurallarını zorlamak en zoru ama en keyiflisi bir yandan da. Biz ajansımızda kendimizi biraz yeni dünyaların kaşifleri olarak görüyoruz. Yeni bir kıta bulmak kimi zaman daha büyük bir sorumluluk. Bu alanda küçüklü büyüklü birçok savaş vermek gerekiyor kimi zaman. Ama sonuçları aldığında tüm yorgunluklar unutuluyor.

 

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye’nin 78. sayısında yayımlandı.

Senin için
Tümünü göster
Netflix Türkiye’ye karşı ayaklanma

Aynı yüzler, aynı hikayeler, aynı kalemler…...