Site icon Campaign Türkiye

“Reklam, Fransızların düşmanı”

Paris’te Freelance Creative/Copywriter olarak çalışan Selda Yürekten, sektöre nasıl girdiğini ve reklamcılığa olan tutkusunu kelimelere dökerken Fransa’da reklamcılığın Türkiye’den çok farklı algılandığını vurguluyor.

Lisede umutsuzca yolumu ararken, iki tutkumu – yazı ve görsel sanatlar – bir araya getiren metin yazarı mesleği ile karşılaştım. Tabii mesleğin taşıdığı imaj hakkında hiçbir fikrim, bilgim ve ön yargım yoktu bu arada. O kadar kararlıydım ki istediğim okulu kazanıp Paris Descartes Üniversitesi’nin IUT’sine girdim. Günde üç saat gidip geliyordum ama yine de bana verilen dersler mesleğim için yeterli oldu. Orada bugün hala vazgeçilmezim olan değerli arkadaşlar edindim. Mutlu ve verimli geçirdiğim zaman, beni içten içe canlandıran anılar kaldı geriye.

BETC 4D’de ilk stajımı, eleştiri duygumu keskinleştirmek için oluşturduğum bir pazarlama blog’u sayesinde yapmıştım. O zaman – çevrim içi ve çevrim dışı reklamcılık arasında bir taraf seçmek zorunluluğu varken – dijital yeni ve yeterince kullanılmamış bir medya, benim için bir nimetti ve geniş bir ifade alanı fırsatı sunuyordu. Türk bir terzi ailesinin en küçüğü olarak, hayal bile edemeyeceğim kadar renkli, heyecan verici, genç, canlı bir dünya keşfediyordum. Bunu söylüyorum çünkü göçmen kökenli çocuklar sanatsal meslekleri nadiren seçiyor. Çekiniyorlar çünkü ihtiyaç olan kültürel background ilgili ortamlar ulaşılmaz gibi görünüyor. Bugün uzmanlığım tüm medyaları kapsıyor. Öyküler anlatmaya, konularımı yazıya dökmeye çalışıyorum çünkü içi boşaltılan sözcükler ihtişamlarını geri kazanmayı hak ediyor diye düşünüyorum. Kendimi, dillere ve güzel ifadelere karşı ölçülemez bir sevgiye sahip olan, bir Ölü Metin Yazarları Derneği (keşke olsa) üyesi olarak görüyorum.

Berlin’deki Erasmus değişim programından sonra, bana mesleğin okul sıralarında öğrenemeyeceği söylenince, kariyerime 19 yaşında başladım. Günlerimi, gecelerimi, yirmili yaşlarımın büyük bir bölümünü ona ayırdım ki bu sektörde alışılmış bir durum. 11 yıl içinde rüzgarın beni götürdüğü yere, fırsatların beni büyüttüğü ve geliştirdiği yerlere gittim. Fullsix bana hayatta risk almayi öğretti, BETC hikaye anlatıcılığını ve ajanslarımızda kadının yerini hatırlattı. Paris’ten sonra Tokyo, AKQA’ye geldim; bana mükemmelliği, bir bakış açısına ve değerlere sahip olmanın önemini öğretti. Stink Studios, kolektifin gücüne beni kesinlikle ikna etmişti ve freelance çalışma sistemi ise tam potansiyelinize inanmanın gerekli olduğuna…

Gelelim Türk reklamını Fransız reklamcılığından ayıran özelliklere. Türkiye’de hiç çalışmadım ancak izlenimlerimi ve yurt dışı deneyimlerimden çıkardığım dersleri sizlerle paylaşacağım.

Sizler şanslısınız aslında çünkü bana öyle geliyor ki Türkler reklamı çok seviyor. Reklama özel şarkılar yazılır, komedi unsuru katılır… Sanki reklamın kalbi insanların kalbiyle atıyor. Burada ise reklam Fransızların düşmanıdır. Çok yaratıcı değil, çok müdahaleci olarak algılanıyor. Sürdürülebilirlik ve kolektif bilinç zamanının geldiği bir ülkede tüketimi zorluyoruz diye reklamcılık mesleği lanetli bile görünebiliyor. Reklamcılığın en parlak günleri bize artık çok uzak.

Hayranlık duyduğum ve inandığım o tanıtım bambaşka tabii. Kültür ve sanat her zaman Fransız reklamcılığına nüfuz etmiştir. Onun üstün craft’ı, zarif estetiği, öznesinden bağımsız görüntüsünün içsel güzelliği geliyor aklıma. Fransız kreatiflerin estetik anlayışı var ve bunu ekrana nasıl aktaracaklarını gayet iyi biliyorlar.

Sektör – ajanslar ve markalar – sıkı çalışma, irade ve sebat arıyor. Ego ve rekabet çok, kreatifler birbirlerine bakar ve kendilerini sıkça karşılaştırır. Kendimizi daha az karşılaştırmamız daha iyi olur diye düşünüyorum. Çalışma saatlerini herkesin kendi belirlemesi daha doğru geliyor bana. Kimse kimseyi geç saate kadar kalmaya zorlamaz ancak çoğunluk kazanır. Bu, tutkulu insanların dünyasıdır.

Fransa’da veya kendi ülkeniz dışında bir ülkede kariyer yapmayı düşünüyorsanız, önce tüm özelliklerini, dilini, tarihini, onu benzersiz kılan etkilerini incelemenizi tavsiye ederim. Hedefe ulaşmak için hedef kitlenin ihtiyaçlarını, kusurlarını ve derin arzularını bilmeniz gerekir, aksi takdirde yarattıklarınızla, fikirlerinizle asla özdeşleşemezler. Bence reklam insanlar için yaratılmıştır ve sırf bencil bir yaratıcı zevki tatmin etmemelidir. Bir diğer tavsiyem ise kendinizi, tarzınızı tanımanız, ona değer vermeniz ve sahip çıkmanız. Ben sadece bir tür üzerinde çalışmayı, ama o türde mükemmel bir şekilde uzmanlaşmayı tercih ederim. Elbette yerel kültürden beslenebilir, parlak reklamcılarla iletişim kurarak sanatınızı güçlendirebilirsiniz ancak doğal olarak meslektaşlarınızdan farklı olan bakış açınız, en büyük gücünüz olarak kalacaktır. Ona gerçek değeri vererek besleyin.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 114. sayısında yayımlanmıştır.

Exit mobile version