Medya şamar oğlanı mı?

12 yıl önce

0

Reklamlar yalnızca büyük ekonomisi sebebiyle değil aynı zamanda sosyal hayatı etkilemesi bakımından da önemli. Bu yazıda bu devasa ekonominin idari sorumluluk açısından sektör oyuncularını ne ölçüde ilgilendirdiğinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Reklamcılar, medya kuruluşları ve reklamverenler açısından bu alandaki asıl problem, yayınlanan reklamın, reklam mevzuatına aykırı olması nedeniyle idari kurumların tanzim ettiği para cezaları konusu. Gerçekten de; sektör açısından asıl korkulu rüya, reklamları denetlemekle görevli olan Reklam Kurulu’nun cezaları. Çünkü bu kurulun düzenlediği idari para cezaları tabiri caizse “bel büken” türden.

Kanuna göre, ülke çapında yayınlanan bir reklam, reklam mevzuatını ihlal ettiği takdirde sorumlular hakkında uygulanacak para cezası 80 bin TL. Ve yine kanuna göre, yayınlanan bir reklamın mevzuatlara uygunluğunu sağlama yükümlülüğü reklamveren, reklamcı ve mecra kuruluşunda. Yani bir reklam, kanuna aykırı bulunduğu takdirde reklamveren, reklamcı ve mecra kuruluşu ayrı ayrı sorumlu oluyor ve kanunun öngördüğü müeyyidelere ayrı ayrı maruz kalıyor.

Durum böyle olunca uygulamada reklamın gerçekliği, dürüstlüğü hakkında herhangi bir bilgisi olmayan medya kuruluşu da reklamların içeriğiyle ilgili denetim yapmaya çalışıyor.  Bu amaçla reklamverenden reklamda yer alan iddiaları ispatlayıcı bilgi ve belgeleri istiyor. Mecra kuruluşunun kendisiyle birlikte eşit derecede sorumluluğu olduğunu bilmeyen reklamveren ise ısrarlı, hatta tehditkâr karşı koymaları ile mecra kuruluşları açısından hayatı büyük ölçüde zorlaştırıyor.

Bir tarafta ticari sır olarak gördüğü bilgi ve belgeleri medya kuruluşuna vermemek için mücadele eden reklamveren, diğer tarafta kontrolü dışındaki reklamlarla ilgili hukuki müeyyideye maruz bırakılmamak amacıyla beyhude çabalar sarf eden medya kuruluşu. Adeta bir kısır döngü, anlamsız bir mücadele.

Şu bir gerçek ki; medya kuruluşunun, içeriğine herhangi bir şekilde müdahale edemediği, gerçekliği hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığı reklamlar nedeniyle objektif olarak sorumlu kılınması hakkaniyetli bir durum değil. Adil olan, kusura dayalı kademeli bir sorumluluk paylaşımı. Ayrıca mevcut durum, medyanın yüksek bedelli para cezası tehdidiyle kontrol altında tutulması sonucunu da beraberinde getiriyor. Bunun ise basın özgürlüğü ve demokrasi anlayışıyla ne denli bağdaştığı konusu etraflıca düşünülmesi gereken bir konu.

Av. Emel Göçmen Bozoğlu

Hukuk Müşaviri

emel@campaigntr.com

[arrowlist]

  • Bu yazı Campaign Türkiye’nin Mart sayısında yayınlanmıştır.

[/arrowlist]