artwork

Lüküs hayat, oh ne rahat

10 yıl önce

0

Ceplerimiz dolmadan, boğazımıza kadar lüks ürünle kaplandık; yediğimizin içtiğimizin, giydiğimizin hep bir ötesi var. Ama benim ilgimi çeken işin bir başka boyutu: Lüks hizmet.

Hatırlıyorum beş altı sene önce, hepimizin ağzına dolanmış bir “aspirational client” yani özenen gençlik terimi vardı. Sosyal medya projelerine yapılan tüm yatırımlar bu gençler uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış lüks mağazalara gelsin ninni diye aklanıyordu. Kedinin ciğere baktığı gibi tabirini güzel söylemiş büyüklerimiz; çünkü uzun süredir Çin’deyim ve hiç bu müşteri kitlesinden bahsedilmedi.

Dünya üzerinde en önemli dördüncü teknoloji şirketi olarak gösterilen ve WeChat’e sahip Tencent’in üstünde kafa yorduğu birçok konudan biri şu: Çin’de sadece ürünlerin değil, servisin de lüksünü talep eden bu zengin gençliğe hizmet olarak neler verebiliriz? Düşünün ki geçen aylarda Smart’la yaptıkları işbirliği sonucunda on bine yakın satış yakalamışlar. İşbirliği derken, WeChat’e özel bir modele bunca insan kredi kartı aracılığıyla yüklü bir miktar depozito bırakmış, zamanı gelince de gidip arabayı teslim almışlar. Saatlerce düşünmeden, oturup içinde kaykınmadan, ya koltukların üzerine bir iki dantel örtse miydik gibi bir duygusal bağa girişmeden… Tak, kredi kartı; tak satış; hepsi bir cep telefonu içinde.

Gel gör ki Avrupa krizin eşiğinde olduğu için daha hâlâ 1 euro’luk aplikasyonları yüksek sayılarda satıp zengin olan bireylere dahi gözüyle bakılıyor. The Economist’te çıkan Japonya’nın lüks araba pazarını nasıl İngiliz ve Almanlara kaybettiğini anlatan yazıyı okuma fırsatınız olduysa siz de biliyorsunuz ki ucuz, mass market’e hitap eden ürünlerde gerek rakip sayısı gerekse ucuz fiyat politikaları yüzünden kârlar çok düşük. Oysa bir lüks arabanın satımındaki kâr, binlerce orta model bir arabanın satımından kazanılan kârı karşılayabiliyor.

Lüks ürünün sonu yok

Ceplerimiz dolmadan, boğazımıza kadar lüks ürünle kaplandık; yediğimizin içtiğimizin, giydiğimizin sevdiğimizin hep bir ötesi var. Parfüm mü? FMCG şirketlerinin hazırladığı kimyasalları unut; Diptyque, Creed gibi daha özenle el emeği, göz nuru olanlara yönel denildi. Yemek mi? Aman gluteni eksik, şekeri az, yağı zeytinden olsun diye önerildi. Anne sütüydü, pastörize inek sütüydü tu kaka; badem sütü hatta mümkünse soya sütü diye tutturuldu. Deri Hermes çanta mı? Bekle kardeşim, sıra var. İster misin yılan derisi olsun? Hatta timsah, daha gösterişli. Yok olmadı, sana gitmedi bu, sana özel yapalım, uzun süre bekleyeceksin ama başka hiç kimsede görmeyeceksin.

Peki ya lüks hizmet?

Elimizdeki ürünleri sürekli güncelleme, sürekli bir üst modelle değiştirme ve kimsede olmayanı elde etme arzusu markaları ürün odaklı olmaktan çıkarıp, servis odaklı olmaya itiyor günümüzde. Nike, Adidas gibi markalardan tutun da Hermes’e, Gucci’ye kadar birçok markada dilediğiniz renklerle ürünleri kendinize özel yaratabiliyor, terziler sağ olsun üzerinize cuk oturan kıyafetlere sahip olabiliyorsunuz. Ama benim ilgimi çeken başka bir boyutu var bu işin: Lüks hizmet.

Farkında olmayabilirsiniz ama gündelik hayatımıza işleyen çoğu aplikasyon aslında bizim hayatımızı kolaylaştıran bir takım lüksler zincirinden oluşuyor. Birkaç örnek vermek gerekirse:

1 –  Emirates Havayolları: Hizmet seviyesi çok yüksek birçok havayolu şirketi var, ama bugüne kadar kullandığım hiçbir şirket business class bilet aldım diye, cep telefonuma, “Merhaba canım, Bizim şirketi seçtiğin için teşekkürler. Havaalanına daha kolay git diye sana bir limuzin yolluyoruz. Saat kaçta senin evinde olsun, haber verirsen seviniriz. Emirates” gibisinden bir mesaj atmadı; Emirates hariç. Sonuç olarak aynı fiyat aralığındaki üç büyük havayolu şirketi içinden seçilen tabii ki Emirates oldu; ürünü daha iyi olduğu için değil belki ama hizmet mantalitesi çok daha gelişmiş olduğundan.

2 – Uber: Taksicilerin hepsi ayağa kalktı Milano’da. Uber denilen, özel şoför hizmeti sağlayan aplikasyonun yasadışı olduğunu, haksız rekabet yarattığını ve kapatılması gerektiğini savundular. Bu yaptırımı ülkeye dayatmak için de en kolay, fakat aynı zamanda en etkisiz yolu seçtiler: Grev. Grev Uber’i zayıflatmadı, aksine daha da güçlendirdi çünkü grevin olduğu günlerde işe, havaalanına, görüşmeye gitmesi gereken herkes, daha önce ismini dahi duymadıkları bu aplikasyonu indirip kullanmak zorunda kaldı. Yani taksiciler protestolarıyla Uber’in ekmeğine yağ sürdü. Peki neden Uber bu kadar kârlı? Çünkü lüks hizmet işinde ileri seviyedeler; ne zaman istersen, etrafında hazır arabalar. İyi giyimli, kültürlü şoförler, havalı arabalar ve pek tabii sürücü ile yolcu arasındaki tatsız para muhabbetinin son bulması. Saat kaç olursa olsun, yanında nakit var veya yok, Uber senin kredi kartı bilgilerine sahip olduğu için, bu arabalardan birine atlayıp gitmen mümkün.

3 – MamaClean: MamaClean ismi üstünde anne gibi temizleyen bir kuru temizleme şirketi. Kurucusu uzun süre Bottega Veneta’da çalışmış Francesco Malmusi. Fikir dahiyane: Siteye giriyorsun, kaç gömlek kaç pantolon temizlenecek seçiyorsun, hangi saatte nereden alınsın bunlar ve hangi gün nereye bırakılsın karar veriyorsun. Yani üç tıkla dolabında neyin var neyin yok temizletme imkânın var. Geçen ay denedim ilk defa ve çok memnun kaldım. Onca ceketi, paltoyu sırtlanıp da en yakın kuru temizleme şirketine yarım saat yürüme veya boşu boşuna taksilere para verme dönemi geçti. Bir iki euro ekstra ödeyerek, her şeye karar verebiliyor, daha önce buraya harcadığın zaman ve eforu eğer azıcık da zekiysen daha yaratıcı işlere yatırabiliyorsun.  Kirlileri toplamaya gelenler genelde iyi eğitimli üniversite öğrencileri, kocaman MamaClean torbasına atıyorsun temizlenmesini istediklerini ve bir gün sonra hepsini yeni poşetlerinde, taze kokularıyla geri alıyorsun.

Demem odur ki, eğer ki bir aplikasyon üzerinde çalışıyorsan bunu nasıl bir hizmet olanağına dönüştürebileceğin üzerine kafa yor. Neden mi? Hızla zenginleşen ve gelişen ülkelerde yapılacak o kadar çok iş var ki… Çalışanlar için zaman en değerli şey. Onlara ne kadar zaman kazandırabilirsen, onlar da sana o kadar çok ödemeye hazırlar.

 

Yiğit Turhan

Gucci WW Sosyal Medya Stratejisti

Twitter: @yigitturhan

Bu yazı Campaign Türkiye Temmuz 2014 sayısında yayınlanmıştır.