artwork

Keşif: Yasemin Çağlar

3 yıl önce

0

Freelance illüstratör Yasemin Çağlarbu sayımızda keşif bölümümüzün konuğu oldu.

Yasemin Çağlar                                        Freelance illüstratör

Yasemin Çağlar, yaratma isteği ve hayalini geçtiğimiz senelerde çocuk kitapları illüstrasyonu ile tanışmasının ardından gerçeğe dönüştürdü. Çizimlerini, kendi başına farklı bir dil konuşmaya benzeten Yasemin, karakterlerini yaratırken onların inandırıcı olmasına dikkat ediyor ve canlı renkler kullanmayı seviyor. Japon bir anne ve Türk bir babanın kızı olan Yasemin, Japonya’da geçen yıllarının onun kimliğinde önemli bir rol oynadığını vurguluyor. Çizimlerini yapmaya başladığı Bodrum’dan esinlenerek, Japoncada deniz anlamına gelen “umi” ve ‘making art everyday (her gün sanat yapmak)’ kısaltması olan “mae”yi birleştirdiği umi.mae lakabını kullanıyor.

Burak Becan: Yasemin Çağlar kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Yasemin Çağlar: Çocukluğumdan beri çizmeyi ve yaratmayı çok severim. Hayalperest bir çocuktum, o zaman da sürekli çizerdim, karakterler yaratırdım. Çocukluğumun büyük bir kısmı annemin memleketi olan Japonya’da geçti. Japonya’daki yıllarım hayatım boyunca bana ilham olmuştur ve kimliğimin önemli bir kısmını oluşturur. 2004 yılında Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olduktan sonra profesyonel kariyerime Ankara’da bir denetim şirketinde başladım. Yani illüstrasyonla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir eğitim hayatım ve kariyerim var ama bir şeyi yaratma isteği, kendimi bildim bileli bende hep var. Üniversitede tanıştığım, en iyi arkadaşım diyeceğim eşimle evlendim ve sekiz yaşında bir kızımız var. İkisi de en büyük destekçilerim. İstanbul’da yaşıyoruz, son iki senedir de yazlarımızı Bodrum’da geçiriyoruz.

Burak Becan: İllüstrasyona nasıl başladınız?

Yasemin Çağlar: Kendimi bildim bileli çizmeyi çok severdim ama üniversiteden sonra iş, evlilik, çocuk derken bu yanımı unutmuştum. 2020 senesinde evde geçirdiğim zamanda elime ipad ve procreate’i almamla başladı her şey. İllüstrasyon alanında bir eğitimim yok ama kendi isteğim ve gayretimle ilerleme kaydettim diyebilirim.

Çok sayıda online ders aldım, merak ettiğim teknikleri hep bu şekilde öğrendim, Skillshare bunun için harika bir uygulama. Onun dışında yurt dışından yine çevrim içi derslere katıldım. Sevdiğim çizerleri Instagram’dan takip ediyorum, söyleşilerine katılıyorum. Bu sene Bologna Çocuk Kitapları Fuarı da online olarak gerçekleşti. Fuarda da bir çok oturuma katıldım, bir çizimimi fuarda sergilenmek üzere gönderdim.

Yani yaptığınız işi sevdiğiniz zaman ve merakınız olduğunda gelişim için çok fırsat var. Ben bu son senede bunu fark ettim diyebilirim. Artık illüstrasyon benim hayatımın büyük ve önemli bir parçası haline geldi. Uzun bir süredir eksikliğini hissettiğim, çocukluğumdan beri içimde var olan ama saklanan bir parçamı yeniden keşfettim gibi hissediyorum.

Burak Becan: İllüstratör olmaya ve çocuk kitapları tasarlamaya nasıl karar verdiniz?

Yasemin Çağlar: Çocukken iç dünyam çok zengindi, hala da öyle. O zamanlar çok sevdiğim matematik öğretmenim şöyle demişti; “Yasemin eminim çok harika bir insan ama keşke bizimle biraz daha paylaşsa ve biz de bunu görebilsek”. Bende yer etti bu dediği, çünkü hep tamamen kendimi dışarıya açmayan bir yapım vardı, hala da öyle. Belki iki farklı kültürden gelen anne babanın çocuğu olmaktan ve tek bir ana dilim olmamasından da kaynaklanıyor ama sözcüklerle kendimi tamamen ifade edebildiğimi düşünmüyorum. Çocuklar da öyle değil mi? Kendilerini tamamen sözcüklerle ifade edemiyorlar veya sözcükleri anlayamıyorlar ama resimleri anlıyorlar. Çocuklar çocuk kitaplarındaki yazıları değil, resimleri okuyor bana göre. Bu nedenle çocuk kitabı çizeri olmak, sözcüklerle anlatamadığımız kısmı anlatabilme imkanı verdiğinden, bana çok heyecan verici geliyor.

Burak Becan: Çocuklara yönelik tasarladığınız karakterlerde ve çizimlerde en çok nelere dikkat ediyorsunuz?

Yasemin Çağlar: Karakterleri yaratırken önden araştırma yapmayı seviyorum. Örneğin, Kleopatra karakterini çizmeden önce Antik Mısır’ı araştırdım. Karakterler o dönemde ne tür aksesuarlar takıyorlarmış, kıyafetleri nasılmış, mimari nasılmış araştırıyorum. Sonrasında karakterin kişilik özelliklerini çıkartıyorum. Genç, neşeli, güçlü, zeki vb. Ona göre karakterin duruşu, ifadesi, saç şeklini hayal ediyorum. En eğlenceli kısmı bu benim için. Yeni bir karakter yaratmak ve bu karakterin nasıl hareket edeceğini, nasıl güleceğini, ağlayacağını hayal edip çizmek. Yani özetle karakterin inandırıcı olmasına dikkat ediyorum. İlk bakışta olabildiğince kimliğini açık etmesini istiyorum. Bir de tabii renklerin canlı olmasına ve karakterlerin çocuklara neşe verecek karakterler olmasına dikkat ediyorum.

Burak Becan: Çalışmalarınızda ilham kaynağınız neler oluyor? İlham aldığınız sanatçılar var mı?

Yasemin Çağlar: Her şey benim için ilham kaynağı olabiliyor. Mesela sokakta gördüğüm bir kedi, kızımın gülüşü, bir anım. Diğer illüstratörlerden de çok ilham alıyorum. Chris Riddell, Eric Carle, Jim Field, Benji Davies, Sara Ogilvie, Isabelle Follath, Clare Powell, Aurelie Guillerey ilham aldığım illüstratörlerden bazıları. Sanatçı olarak da her zaman Joan Miro’nun yeri ayrı benim için. Miro’nun eserlerindeki neşe ve çocuksuluk beni mutlu ediyor.

Burak Becan: Çizimlerinizi farklı mecralara taşımak, hareketli hale getirmek veya onları dijital dünyaya aktarmak gibi düşünceleriniz var mı?

Yasemin Çağlar: Benim çocukluk hayalim Disney’de çizer olmaktı. Bu nedenle çizimlerimin animasyona dönüşmesi çocukluk hayalime çok yakın, esasında benim uzun vadede hayalim. Çok isterim, ileride neden olmasın!

Burak Becan: Hedefleriniz ve hayalleriniz neler? Bunların şu an için neresindesiniz?

Yasemin Çağlar: Dediğim gibi, hayalperest bir insanım. O nedenle hayallerim büyük! Hayalim, yarattığım bir karakterin animasyona dönüşmesi ve dünyaya açılması.

Şu anki daha kısa vadeli hedefim ise çizimlerini yaptığım basılı bir çocuk kitabımın çıkması ve yurt dışına açılmak. Her iki hedefimde de umut verici gelişmeler var, bir sene içinde ikisinin de gerçekleşeceğini umuyorum. Bu yönde çalışmalarıma devam ediyorum.

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 114. sayısında yayımlandı.