artwork

Kendim olarak var olabiliyorum

12 ay önce

0

Türkiye’de yayıncılık sektörüyle başlayıp reklamcılık sektörüne kayan Melda Ennekavi, hayatını Amsterdam’da sürdürüyor. Hem üniversite eğitimine devam edip hem de freelance çalışan Ennekavi, iş hayatında kendi tarzını ortaya koyabilmenin mutluluğunu yaşıyor.

Bu bir başarı değil, kendini keşfetme yolculuğu. Hayatı boyunca hep karşısına çıkan beklenmedik fırsatlarla yolunu bulanlardan oldum. Ne bir plan yapıp bir hedef peşinde koştum ne de bilinçli bir kararla gelecek rotamı şekillendirdim. Spontanlığın vermiş olduğu güce dayanarak kendimi bir gün Amsterdam’da yaşamak için uçağa binerken buldum. Tabii tek başıma değil, çocuğum ve eşimle birlikte. 

“VCD ya da grafik okuyacağım” hayalleri kurarken hayallerimin yanından bile geçemeden, İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünde ayaklarım geri giderek ve bol gözyaşı dökerek okudum. En nihayetinde Süper ve Seventeen dergilerinde staj yapma şansını yakaladım. Ne yapmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim yoktu ofise ilk adım attığımda. Avrupa Yakası’nın yeni çıktığı dönemde ben de bir dergide staja başlıyordum. Birkaç ay sonra beni içine çekmişti bu baskı telaşlı, muhteşem ekipli dünya. İşte hayatımda ne yapmak istediğimi böyle bulmuş oldum. Üniversiteden mezun olduğum gün dergi sayfalarımı baskıya yetiştirmek için ofisin yolunu tuttum. Diplomamda yazan bölümüme dair okuduğum bilgilerin hepsini bir daha kullanılmamak üzere bir rafa kaldırdım. 

Dört yıllık serüven ardından bir tasarım mağazası kalkışması ve başarısızlığını da özgeçmişime ekledim. Bu sürede ELLE, Marie Claire, Harper’s Bazaar ve XOXO gibi dergilerde çalışma fırsatı yakaladım. İlk aşkım matbu, uzun soluklu ilişkim dijital oldu. Basılı yayının öldüğüne inanmasam da dijitalin hızına ve salaşlığına inanılmaz bağlandım.

10 yılı aşkın bu sürede kreatif alanda birçok altın bilezik ekledim koluma. Karşıma çıkan yeniliklere duvar örmek yerine “aaa bu neymiş?” deyip atlayarak en azından bir nabız yoklaması yaptım.

Hayatımda verdiğim en zor kararlardan biri basını bırakıp reklamcılığa geçiş yapmak oldu. Benimkisi aşk değil, mantık ilişkisi oldu. Özel gün kutlamaları, ödüllük fikir toplantıları ne bilmeden başladım yeni maceraya. Reklam sektöründe var olmaya çabaladığım süreçte Türkiye’deyken Karbonat, TBWA/Istanbul, Amsterdam’da ise freelance olarak Tribal Worldwide İstanbul ile çalıştım.

E tamam da yurt dışı bunun neresinde? Bizim yurt dışı maceramız “Bir gün taşınırız diyorduk, e o zaman taşınalım.” cümlesiyle başladı. Mantıkla yapılan herhangi bir plan olmadan 4 adet ağzına kadar dolu bavul, koca bir iMac ve pusetle çıkılan bir yolculuktu. Kariyer adına herhangi bir yol çizilmeden “gidince buluruz bir şeyler” diyerek attık ilk adımımızı. Gerçekten de bir şeyler bula bula ikinci yılımıza girdik.

Altı aya yakın bir sürecimi hayal bile edemeyeceğim yerlerle görüşüp red alarak geçirdim. Özgeçmişim etkileyiciydi, “vaov faktörü” içindeydi ama yaptığım tüm işler Türkçe’ydi, bir yandan da fazla kalifiyeydim. Buranın kültürünü özümsemeden yazar olarak kendi sektörümde bir iş bulamayacağımı kabullenip kendime yeni iş alanları yaratmaya karar verdim. Türkiye’deki toksik iş hayatının verdiği “işin sensin” baskısı kafamın içinde yankılanıyordu sürekli. Güzel de ben artık Türkiye’de değildim, şimdi ne yapabilirdim? Petsitter’lık yapmaya ve dil kurslarına başladım. Part time iş yapıp part time iş arıyordum. 

Çoğunluğun daha pozitif olduğu ve kendini işinin önüne koyduğu bir ülkede ben ne yapacaktım peki? Tabii ki içimde ukde olarak kalan çocukluk hayalimi gerçekleştirip illüstrasyon okumak için güzel sanatlar akademisine başvuracaktım. Kısa bir süre içerisinde kendime portfolyo hazırladım ve ilk denememde okula girmeyi başardım. İşte o an burada kişisel stilin bir işe yaradığını ve bireyselliğe değer verildiğini anladım. 36 yaşında hem kendi işimin patronu hem de üniversitede öğrenci oldum.

Zamanında deneseydim, Türkiye’deki güzel sanatlar akademilerinin kapısından bile giremeyecektim belki de ya da girseydim stile değil, kabul görmüş doğruya yaklaşmam gerekecekti her çizimimle. 

Şu an ikinci üniversitem WdKA’da illüstrasyon okurken bir yandan freelance olarak Avrupa’ya çalışmaya devam ediyorum. Henüz birinci sınıfta olmama rağmen kendime olan özgüvenim, hayata bakış açım ve inancım çok daha gelişti. Şimdi yeni jenerasyonla dolu sınıfımda potansiyel iş hayatımda kendim olarak nasıl varlığımı sürdürebileceğimi öğreniyorum.

Türkiye’de şirketlerin size empoze etmeye çalıştığı “burada olduğun için şanslısın, değerini bil” hissiyatı buradaki çoğu şirkette yok. En azından benim denk geldiklerimde… Toz pembe bir dünya çizmeyeceğim çünkü aksini duyduğum hikayeler de var. Yine de sizin, şirkete kattığınız değer önemli. Sadece işte değil, özel hayatınızda yapmanız gerekenler için de size değer verip alan tanıyorlar. Amaç daha çok çalışmanız değil, daha efektif ve verimli çalışmanız. 

Türkiye’de çalıştığım sektörlere dair bir karşılaştırma yapamayacağım ama şunu diyebilirim; kendinize verdiğiniz değer arttıkça çalışmayı seçtiğiniz işlerde de aynı şeyi arıyorsunuz. Türkiye’de “havalı” denen iş anlayışı, burada yok ve bu çok güzel. Herkes en nihayetinde işini yapıyor ve birbirine saygı gösteriyor. 

“Yurt dışı çok güzel, gelsenize” değil mevzu. Çimler daha yeşil değil. Sadece çimleri yeşertmek için sarf edecek gücü, umudu ve hevesi bulabiliyoruz kendimizde. Hayata bakış açınızla, değer yargılarınızla ve sahip olmak istediğiniz standartlarla neyin örtüştüğü söz konusu.

“Rosebud” yazamadığınız bir Sims oyunu gibi de düşünebilirsiniz. Biz Amsterdam’ı seçtik ve kendimize burada yeni bir dünya inşa etmeye çalışıyoruz.
Neler öğrendim?
Yurt dışına taşınınca iş bulmayı planlıyorsanız en az 1 senelik birikimle yola çıkın. Gün sonundaki stres katsayınızı azaltacak birikim, iş aradığınız dönemde sizi rahatlatacak.  Global portfolyo her şey. En hızlısından global markalara İngilizce iş yapabileceğiniz işlere salça olmaya başlayın. Yabancı dilde “iyi” yeterli değil, rakipleriniz “ana dil” seviyesinde.
Hollanda’ya taşınıyorsanız “slow living” kavramına hızlı geçiş yapacaksınız. Beklemeye ve sabretmeye alışın. Kalıplarınızın dışına çıkacak esnekliği kendinize tanıyın. 

 

Bu içerik ilk olarak Campaign Türkiye’nin 131. sayısında yayımlandı.