artwork

Kahvesini aldı gitti, 20 milyona ulaştı

9 yıl önce

0

Nescafé’nin “Kahveni Al Gel” adlı sosyal medya projesi önemli başarılara imza attı. Arkasındaki süreci reklamveren ve tüm ajanslarıyla konuştuk.

Nescafé, “Kahveni de Al Gel” dedi ve bir Facebook kullanıcısı Erdem de kahvesini aldı, göğsünde bir kamerayla Facebook arkadaşlarını çat kapı ziyaret etmeye başladı. Orijinali Fransa’da uygulanan ve Türkiye’ye Erdem’le uyarlanan kampanyada Facebook sayfasıyla 20 milyon tekil kişiye ulaşıldı. Nestlé’nin en optimum bütçeli lansman kampanyası olarak nitelediği, Nestlé – Facebook Creative Awards’ta Grand Prix ve Mixx Awards Türkiye’de iki ödül kazanan kampanyayı, Nescafé İletişim ve Pazarlama Müdürü Burçin Alev Ekşi, Nescafé Digital Müdürü Yves Filippucci, Publicis Yorum Müşteri İlişkilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Özlem Öğüt, Publicis Yorum Yaratıcı Grup Başkanı Ali Bozkurt, Maxus Dijital Bölüm Başkanı & GroupM Team Nestlé Dijital Bölüm Başkanı Sibel Ülkü ve 41?29! Sosyal Stratejisti Onur Cengiz ile konuştuk.

Burçin Tarhan İsterseniz önce yola çıkış noktasından başlayalım. Nasıl böyle bir proje yapılmasına karar verildi? Bu, globalden gelen bir fikir. Türkiye’ye uyarlama fikri nasıl oluştu?

Burçin Alev Ekşi Nescafé, Türkiye’nin en çok tercih edilen kahve markası. Bilinirliği çok yüksek bir marka; ama Türkiye’deki en büyük hedefi ve bütün amacı insanların günlük hayatlarına Nescafé’yi daha çok sokabilmek. Her gün kahve içmelerini sağlamak da alışkanlık değişikliğiyle ilgili. Buna gençlerle başlamak ise bizim için en kritik olan şey. Dolayısıyla genç bir marka olmak ve genç bir yaklaşımla hareket ediyor olmak bizim için en kritik konulardan biri. Globalden gelen “Redvolution” dediğimiz kampanya ve manifestosu bize ulaştıktan sonra biz bunu gençlere nasıl ulaştırırız, Nescafé’yi onlara en sıcak, en samimi şekilde nasıl sunarız diye yola çıktık. Masterbrand’de ana Nescafé çatısı altında ilk defa iletişim yaptık, biz genelde alt markaları üst markadan daha güçlü ve daha çok konuşulan bir markayız. İlk defa globalden büyük bir manifesto değişikliği geldiği için epey bir araştırma yaptık. Yaklaşık 8-9 aylık bir ön çalışma dönemi oldu.

Globalde olan birçok kampanyayı test ettik, birçok manifestoyu nasıl uyarlayacağımızı hesaplamaya çalıştık. Yapılmış tüketici araştırmalarında Fransa’nın 2013’te gerçekleştirdiği “Real Friends” adındaki bu kampanyanın oldukça yüksek bir beğeni aldığını gördük. Biz de bunu Türkiye’ye uyarlamaya karar verdik. Neden? Birincisi,

Türkiye’de Nescafé zaten yıllardır “bir kahve” sloganıyla hep sosyaldi. Hep bir araya gelelim ve bir kahve buzları kırsın, sohbeti başlatsın diyorduk. Dolayısıyla globalde olan bu “Real Friends” kampanyası bizim Türkiye’deki pozisyonumuz için çok uygundu, yaptığımız testlerde de 15-25 yaş grubundan 35-40 yaş grubuna kadar tüm tüketiciler bunu çok ilham verici buldular ve duygusal olarak heyecanlandılar. Bu kampanyayı bu yüzden seçtik; gençlere gitmek istediğimiz için, farklı bir medya yapısı olduğundan… Ana teması; buzları kırmak, insanları birbirine yakınlaştırmak, 20 senedir görmediğiniz bir arkadaşınızla bile elinizde bir kahveyle kapısını çalıp yeniden sohbet etmeye başlayabilirsiniz idi ve bu bizim pozisyonlandırmamıza çok yakındı ve yeni manifestoyu Türkiye’de uygulamak için oldukça iyi bir uygulamaydı. Bu doğrultuda kampanyayı Türkiye’ye uyarlama kararı aldık; ama tabii ki çıtayı daha da yükselterek.

Özlem Öğüt  Burçin’in de dediği gibi Nescafé uzun zamandır pazarı büyütmek istediği için ürün iletişimi yapan bir marka. Ana marka iletişimi çok uzun zamandır yapılmıyordu. Globalde de hem logo değişikliği hem de kurumsal kimlik değişikliği olunca, açıkçası zamanlama olarak tam denk geldi. Bu kampanya Fransa’da Publicis Groupe’un yaptığı ve Cannes’da, Epica’da, Crystal Awards’da önemli ödüller alan bir kampanya. Aslında sosyal bir deney de diyebiliriz. Şöyle ki, biz bu kampanyanın insight’ını Türkiye’de biraz twist etmek zorunda kaldık. Sonuç olarak biz Türkler her şeyi birlikte yapmayı severiz. Birlikte gülmeyi, eğlenmeyi, seyahat etmeyi, misafir ağırlamayı severiz. Öte yandan Facebook kullanım rakamlarına baktığımızda da rakamlar müthiş bir büyüme içinde. Bu alanlarda kendimizi çok rahat ifade ediyoruz. Nescafé ise zaten 30 yıldır Türkiye’de bu gerçek, yüz yüze dostlukların ve sohbetlerin eşlikçisi konumunda. Çünkü şunu biliyoruz ki, bir arkadaşınla kahve içmek, derin sohbetlerin ve paylaşımların yaşandığı bir ortamı getiriyor.

Sibel Ülkü Türk insanının sıcaklığıyla içgörünün sıcaklığı birleşince işin başarılı olmaması kaçınılmaz oluyor. İşin güzelliği de bu bence.


Özlem Öğüt
Evet. Fransa’da daha bireysel bir toplum var. Onlar sanal ortamdaki arkadaşlıklarının ne kadar gerçek olduğunu sorgulayarak yola çıkmışlar mesela. Biz de ne kadar gerçek olduğunu bilmiyoruz; ama bizim buradaki farklılaştırdığımız nokta, cevabını aradığımız soru idi: Facebook arkadaşlarımızla ne kadar gerçek sohbetler, paylaşımlar yapabiliriz? Bunun yanıtını da biraz yaşayarak görmek istedik. Dolayısıyla Fransa’daki insight’ı biraz lokalize ederek yolumuza başladık.

Burçin Tarhan Bir de Sosyal Medya Arkadaşlık araştırması yaptırdınız sanırım değil mi? Ondan da bahsedebilir miyiz?

Burçin Alev Ekşi Bu araştırmayı Türkiye’de yaptık. Konusu da online olduğu için Facebook üzerinden online bir araştırmaydı. “Facebook’ta ortalama ne kadar arkadaşın var?”, “Günde kaç saatini Facebook’ta geçiriyorsun?”, “Arkadaşınla ya da ailenle sohbet ederken bile Facebook’a giriyor musun?”, “Arkadaşlarının doğum günlerinde ne kadar gerçekten arayıp kutluyorsun?” gibi Facebook’un bizim sosyal hayatımızda ne kadar yer kapladığını görmemizi sağlayacak sorular sorduk. Gelen cevapları Bilgi Üniversitesi’nden gelen bir öğretim üyesiyle beraber okuyup analiz ettik. Zaten kampanyanın başlangıcında da bu analiz sonuçlarını kullandık.

Yves Filippucci Bu araştırmanın sonuçlarında şu da çıktı ortaya: Her ne kadar Facebook, hayatımızda çok büyük bir yer kaplasa da yüz yüze iletişimin önüne yine de geçemiyor. Biz yine Türkler olarak yüz yüze olalım, bir şeyler paylaşalım istiyoruz.

Ali Öztürk Bir dokunuş olsun istiyoruz.

Yves Filippucci Evet, aynen öyle. Dolayısıyla bizim kampanyamızda da çok güzel bir baz oluşturdu bu araştırma.

Burçin Alev Ekşi Kampanyayı Türkiye’de test ettiğimizde hiçbir tüketici, “Benim Facebook’taki arkadaşlarım yalan, gerçek arkadaşlarım başka” demedi. “Ne güzel bir fikir! Keşke ben de Facebook’taki arkadaşlarıma elimde bir kahveyle gitsem, acaba ne yaparlar?” dediler. Konuyu daha farklı bir tarafından ele aldılar. Biz de, “Facebook sanaldır, bu gerçektir” dilemması yaratmadan, “Facebook bağlantılar kurmak için çok güzel bir platformdur; amma velakin o kahvenin çevresinde olan sohbet, o göz göze temas başka bir şeydir ve bambaşka kapılar açar” düşüncesi üzerine kurduk kampanyayı.

Özlem Öğüt “Gerçek paylaşımlar bir Nescafé’yle başlar!” Aslında platformun ana çıkış noktası bu.

Burçin Tarhan Kampanyanın yüzü Erdem nasıl seçildi?

Ali Öztürk Insight’ları bir kenara koyarsak bence en doğru yaptığımız ve en zorlandığımız şey Erdem’in seçimiydi. Çünkü seçeceğimiz insanın hem Türk yapısına hem de Nescafé’nin  yapısına uygun olması gerekiyordu. Belli ahlaki değerlere sahip olmalıydı. “Bir Vine fenomeni mi seçsek, yoksa ismi duyulmamış biriyle devam mı etsek?” Biz bunun arasında çok kaldık, çok gittik geldik. İki aday vardı. Bunun seçimi üzerine hararetli tartışmalar döndü. İkisiyle de tanıştık, yemekler yedik, bol bol sohbet ettik, onları yakından tanımaya çalıştık. Bu tanışma sırasında arada tedirgin olduğumuz zamanlar da oldu, “Acaba bu işi yapabilecek mi?” diye. Çünkü seçtiğin kişinin üzerinde bir kamerayla, birileriyle konuşması gerekiyordu. Herkes bunu yapar gibi gözükebilir; ama biriyle baş başa kaldığında belki de sadece bakışacaklardı. Biz böyle bir şey olmasını hiç istemiyorduk. Sonuçta Erdem seçildi ve ne kadar doğru bir karar verildiği ortaya çıkmış oldu.

Özlem Öğüt Buradaki temel kriter, seçeceğimiz insanın gerçek, samimi ve hepimizin arkadaşı olabilecek biri olmasıydı. Kampanyayı çok da kısa bir sürede yaptık. Erdem’i seçip, deneme filmi çekip, 30 filmi teslim etme arasındaki geçen süre 3 buçuk hafta. Gerçekten rekor bir süre bu. Öyle birini seçmeliydik ki, bu kişinin hayatında enteresan insanlar olmalıydı. Kapısını çaldığında hikayeler ortaya çıkmalıydı. Çünkü günün sonunda 30 film yaparsınız; ama dijital ortama girdiğinizde oradan izlenebilir bir içerik çıkmayabilir. Dolayısıyla hem kamera karşısında rahat olacak, hem çok samimi ve yakın biri olacak, hem o kameraları kullanacak, termosunu çıkaracak, kahvesini yapacak hem de arkadaş profiliyle size zengin bir içerik yaratacak. Gerçekten işin en kilit noktası buydu. Prodüksiyon aşamasında yönetmenimiz Devrim Usta projeyi çok iyi anlayıp sahiplendi. İlk başta biz cast ajansına bir brief verdik. Kampanyanın reklam yüzü olacak kişi de öncelikle Facebook üzerinden arandı tabii ki. Ayrıca hepimiz kendi arkadaşlarımızdan da aramaya başladık. Birçok kişi içerisinden de Ali’nin dediği gibi seçenekleri iki kişiye düşürdük. Biri vine fenomeniydi, hazır bir fan kitlesi vardı, diğeri de Erdem’di. Erdem’in ise sadece 500 arkadaşı vardı. Fransa’daki orijinal kampanyada kullanılan kişinin 1200 arkadaşı vardı. Bunu da çok tartıştık, acaba 500 yeterli bir sayı mı diye. Ama Erdem’in 500 arkadaşının hepsi reel arkadaşlarıydı. Erdem, 34 yaşında; Fethiye’de, Marmaris’te, Bodrum’da çalışmış; barmenlik, emlakçılık yapmış, denizcilik eğitimi almış, tiyatro okumuş; böyle çok yönlü biri.

Onur Cengiz Sosyal medya takipçilerinin de kolayca ilişki kurabileceği biriydi. Tanınmış bir isim yerine, ünlü olmayan biri vardı ortada. Erdem’in doğal bir sıcaklığı vardı. Takipçilerin kampanya sürecinde sürekli yükselen bir ivmeyle Erdem’e gösterdikleri pozitif tepkilerde bunun çok büyük bir etkisi oldu bence.

Özlem Öğüt Bir araya gelince Erdem’in doğal bir heyecanı olduğunu gördük. Bu da önemliydi. Kameranın karşısında rahat olsun ama; o kadar da rahat olmamalıydı. Çünkü GoPro’yla dolaşmak herkesin başına gelebilecek bir şey değildi. Ama onun doğallığını, sıcaklığını gördüğümüz zaman rahatladık. Doğal bir karizması olan, hoş biri Erdem.

Burçin Alev Ekşi Arkadaşları da sürprizlerle dolu insanlardı.

Özlem Öğüt Zaten bize, “Benim eski arkadaşlarım da var, iş arkadaşlarım da var, eski sevgililerime de gideriz, bana kimse kapısını kapatmaz” demişti, doğru da çıktı. Fransa’daki kampanyada mesela kapanan bir sürü kapı olmuş. Ama bizde hiç kimse Erdem’i içeri davet etmemek gibi bir şey yapmadı. Herkes kabul etti.

Onur Cengiz Hatta özellikle Erdem’i çağıranlar da oldu.

Burçin Tarhan Yani çekimlerin hiçbiri kurgu değildi, öyle mi?

Ali Öztürk İlk denemelerde sadece çok yakın arkadaşlarına gittik, Erdem’in nasıl davrandığını görmek için. Çünkü bizim de biraz görmemiz gerekiyordu ki kafamızda bir şey oluşsun. İlk başta biraz tedirgindi; ama sonra kendi kendine bir anda açıldı ve gayet rahat bir şekilde insanlara gitmeye başladı. Zaten seçtiği insanlar da çok ilginçti. Yönetmenin yaptığı tek şey vardı, dışarda GoPro’ya basıyor ve bırakıyordu, o kadar. Gerisine biz hiç karışmadık.

Sibel Ülkü Böyle işler çok daha fazla işe yarıyor. Facebook’ta medya anlamında kampanyalara baktığımızda daha senaryosuz, daha spontane işler her zaman daha iyi geri dönüşler alıyor.

Onur Cengiz  Gerçek mi değil mi çok sorgulandı ama tüketiciler net bir şekilde kokusunu alabiliyor, gerçekle kurguyu birbirinden net bir şekilde ayırabiliyorlar.

Özlem Öğüt Gerçekten çok ciddi bir ön araştırma vardı. Evet çok reeldi, kapısını çaldı ve içeri girdi; ama her gitmeden önce o kişiyle ilgili bir ön çalışma yaptık. Çünkü 10 senedir görmediğim birinin kapısını çalsanız ve kameralarla karşısına geçseniz, nasıl bir diyalog ortaya çıkabilir ki? Dolayısıyla sohbeti nasıl başlatabilir, nasıl bir noktaya kadar getirebilir, ne sorular sorulabilir, bunların hepsinin ön hazırlığını gidilen 32 kişinin öncesinde de yaptık. Buna göre de seçildi zaten. Dolayısıyla spontan ama ön hazırlık yapılan bir işti.

Burçin Alev Ekşi Bir kere zaten insanları o saatte evde bulmak, pijamayla karşılaşmamak bile başlı başına bir zorluktu. İnsanları evde bulundurmak için çok çalıştık.

Özlem Öğüt Tek yapılan şey şuydu. Prodüksiyon şirketi arayıp, “Kargo getireceğiz, evde misiniz?”, “Su sayacını kontrol edeceğiz, evde misiniz?” diyerek evde olmalarını sağladı.

Yves Filippucci Birkaç tanesi dışarda oldu, onların da nerde olduğunu bilerek gittik zaten.

Özlem Öğüt Gemiye gittik, en güzel filmlerden biri o oldu.

Yves Filippucci Mesela eczaneye gittiğimizde üç saat beklendi. Çünkü arkadaşı olan çocuk, hastaneye ilaç dağıtan çocuktu. En sonunda yakaladık ve çekebildik.

Burçin Tarhan Kaç film çekildi?

Özlem Öğüt 32 film çekildi, 30’u paylaşıldı. İki tanesi yayınlanmadı, bir tanesi eski okuluydu, okulundan izin alınamadı. Diğeri de bir hastanede laboratuvarda geçiyordu, onun da legal olarak yayınlanmaması tavsiye edildi.

Burçin Tarhan Aldığınız tepkilere değinelim biraz da isterseniz.

Yves Filippucci Biz videoları çekerken insanları hep muhabbete davet ettik ve şunu da sorduk: “Kime gitsin?” Dört tane seçenek verdik, onlar da birini seçtiler. Bu da insanların çok ilgisini çekti. Sonra bunun gerçek olduğu anlaşıldı ve daha çok yorum gelmeye başladı. İnsanlar Erdem’i kendilerine de çağırmaya başladılar. Belli bir yerden sonra ise öyle bir ivme kazandı ki, toplamda 15 milyonu aşan bir video görüntülenme sayısı elde ettik. Biz 10 milyon gibi bir şey beklerken, 15,5 milyonu bulduk. Bu gerçekten ciddi bir rakam.

Özlem Öğüt Dijital ile televizyonu da paralel kurguladık, en azından ilk başında.

Sibel Ülkü Bence en güzel yaptığımız şeylerden birisi oydu. Doğru hedef kitleyle doğru mecrayı buluşturduk. Televizyon ülkesi olduğumuz gerçeğini düşündüğümüzde, dijitali ana mecra olarak kullanmak aslında oldukça cesaret gerektiren bir hareketti. Televizyonu destek mecra olarak kurguladık, başlangıcında televizyonun hype’ından yararlandık ve gaza bastık.

Burçin Tarhan Televizyonda teaser mı yayınlandı?

Sibel Ülkü Evet önce teaser, sonra en iyi sahnelerin kolajını yayınladık.

Özlem Öğüt Ama şöyle bir şey vardı. Bir noktada kapı çalmaya devam edeceği ve bu gerçek olacağı için, biz zaten filmlerin neredeyse tamamını çekmiştik, elimizde çok azı kalmıştı, işin sürprizini kaçırmamak için hepsini bitirdikten sonra televizyonda yayınlamaya başladık.

Sibel Ülkü Ufak bir teaser ile başladık. Teaserla birlikte insanları Facebook sayfamıza çektik. Sayfamızda ilk hafta ciddi bir iletişim yaptık. 30 videomuz var, bu 30 videonun kampanyanın sonunda aldığı sonuç 20 milyona yakın tekil kişi. Yani Türkiye’de şu an Facebook’un 35 milyon insan olduğunu düşünürsek, çok ciddi bir erişim rakamı ediyor. Online ve offline’ı çok doğru entegre ettiğimizi düşünüyorum, bu da çok iyi bir perspektifti bizim için. Bunun dışında lokalizasyon da iyiydi, Fransa’dan örneği alıp medya tarafında lokalizasyonunu çok doğru oturttuk. Bence en güzel yaptığımız işlerden biri de gerçek zamanlı pazarlamaydı. Güzel bir adaptive marketing yaptık. Kampanyanın sonlarına doğru bir social listening yaptık, yılbaşı akşamı, “Erdem kimlerin kapısını çalsın?” diye sorduk. Canlı bir kampanya yönetimiyle beraber Erdem’in bir sonraki kapısını çalacağı hayranını Erdem’le buluşturduk. Bu da kampanyanın çok ciddi bir şekilde erişimini artırdı. Sadece erişim ya da video izlenme değil, aslında etkileşimi de artırmış olduk. Dolayısıyla, evet Fransa’dan çıkmış bir fikir; ama Türkiye için bir rekora da imza atmış olduk. Bizim için bu da önemliydi.

Onur Cengiz Tek yönlü bir kampanya değildi. Sürekli olarak kendi kendini besleyen bir iletişim vardı. Yılbaşı gecesi Erdem’e yeni bir arkadaş kazandırdık aslında. Son anına kadar dinamikti ve herkesin her an içinde olduğu bir kampanya oldu.

Sibel Ülkü Biz Nestlé ve Nescafé ekibi olarak şunu gerçekten iyi beceriyoruz: Medya ajansı, kreatif ajans, dijital ajans, PR ajansı hep birlikte yürüyor. Bu yüzden başarı da kaçınılmaz oluyor. Müşteri ve ajans ayrı yerlerde konuşmuyor. Böyle yürüdüğümüz için de doğru işler yaptığımızı düşünüyorum. Çocuk baştan sağlam doğuyor yani.

Yves Filippucci Tabii arkasından birçok araştırma da yaptık sonuçları ve markaya olan etkisini ölçümlemek için. Orada da çok önemli rakamlar ortaya çıktı. Reklam performansına baktığımızda reklam hatırlanmada 7 puan, satın almada 31 puan yükselme görülüyor. Ki Nescafé gibi markadan bahsediyoruz, normalde çok ufak büyümeler beklenir. Marka bağlılığında, ki en zor konudur, 5 puanlık bir artış gördük. Tüm bunlar doğru bir kampanyanın doğru bir şekilde yürütüldüğünü gösteriyor aslında.

Burçin Tarhan Son olarak Faceboook’tan büyük ödül aldı çalışma. Ödül de Cannes Lions sırasında verildi. Bu ödülden de bahsedebilir misiniz?

Yves Filippucci Nestlé ile Facebook arasında uluslararası bir ortaklık var. Bu ortaklıktan kaynaklı, beraber düzenledikleri Nestlé-Facebook Creative Awards diye bir yarışma var. Bu yarışmada tüm Nestlé ülkeleri ve markaları, o sene yaptıkları kampanyalarla katılıyorlar ve belli kriterlerle değerlendiriliyorlar. Satış sonuçlarından kreatifin medyayı nasıl kullandığına kadar uzanan geniş bir puanlama sistemleri var. Jüride de en üst düzeydeki insanlar bulunuyor. Facebook kreatif direktörü Mark D’arcy ile birlikte, Nestlé’nin global pazarlama direktörüne kadar pek çok ismin yer aldığı çok ciddi bir kurul var. Bu sene yaklaşık 80 kampanyanın başvurusunu aldılar. Bundan birkaç ay önce Avrupa’da son 6’ya kaldığımızı, Haziran başında da son 4’e kaldığımızı öğrendik, sonunda da Grand Prix’i aldık. Aslında burdaki en büyük başarı bu entegre çalışma. Mobili kullanıyor olmamız büyük fark yarattı.

Burçin Tarhan Sosyal dinleme de yaptınız. Buradan neler elde ettiniz?

Onur Cengiz Kampanya öncesinde de ihtiyaç duyulan insight’ların toplanmasının, genel olarak sürecin yönetilmesinde insanların görüşlerinin alınmasının, sonraki dönemde de kampanyaya çok olumlu etkileri oldu. Bu kampanyayı biz Şubat ayının başında bitirdik aslında; ama orada bitmedi. Mart ayında da FMCG Türkiye’de en yüksek etkileşim alan marka oldu. Yükselen ivme aynı şekilde devam ediyor ve bunda sosyal dinlemeden elde edilen dataların çok büyük etkisi var.

Sibel Ülkü Bu datalar aynı zamanda 2015, 2016 yılı içerisindeki stratejilerimizi de doğru şekilde etkileyecek. Ayrıca ben şunu da eklemek isterim, sadece Facebook Creative Awards değil, Mixx Awards’da da en iyi lansmanı ödülünü kazandık bu sene. Facebook’un da global case study’si olarak yayınlandık.

Burçin Alev Ekşi Aslına bakarsanız bir lansman ödülü almak, normal bir kampanya ödülü almaktan çok daha zor. Çünkü bütün şirketler olarak lansman dediğimiz şeye parayı kovayla akıtıyoruz. Ama aslında bu en optimum bütçeli uygulamaydı diyebilirim. Çünkü televizyona, GRP savaşına daha az girip, daha seçici olduğumuz bir kampanyaydı.

Sibel Ülkü Bizim şanslı olduğumuz yönlerden bir tanesi şu, biz ekipler olarak da medyaya online/offline ayrımıyla bakmıyoruz, dolayısıyla müşterimiz de böyle bakmıyor. Bütün kanallara bir baktığımız ve aynı dili konuşabildiğimiz için bu bizi şanslı yapıyor, bu kampanyada da bunun ekmeğini çok yediğimizi söyleyebilirim.

Yves Filippucci Dijitale, dijital olarak bakmadık. Biz bunu yeni bir gerçek olarak görüyoruz. Orada inanılmaz bir data var. Bu dataları en iyi şekilde harmanlayıp bir içgörü çıkarmaya çalışıyoruz. Bu yüzden her şeyimiz sosyal dinlemede başlıyor, tüm içeriğimizi ona göre şekillendiriyoruz, yeni içgörüler çıkartmaya çalışıyoruz. İlerleyen zamanlarda da kişiye özel içerikler üzerinde çalışmaya başlayacağız. Çünkü artık tüm trendler buna doğru gidiyor.

Onur Cengiz Şunu da ekleyelim. Gerçek zamanlı iletişimden de şunu anlamıyoruz: “Bir olay olsa, bir içerik patlatsak da yürüse!” Bu değil beklediğimiz. Nescafé her zaman orada, hayatın içinde. Takipçileri bir şey konuşuyor, paylaşıyor ve markaya hitap ediyorsa orada olan ve mecrasında cevap veren bir marka.