artwork

İlk taşı günahsız olanımız atsın

2 yıl önce

0

Greenwashing ya da yeşil aklamayı, -mış gibi yapmanın çevre ve sürdürülebilirlik alanındaki kurumsal karşılığı olarak açıklayabiliriz. Koca koca şirketlerin arka tarafta dünyayı kirletmeye devam ederken ön tarafta göz boyamalık ufak tefek çevrecilik oyunları oynamaları berbat bir şey. Bugünlerde bu kavrama ve uygulayıcılarına hepimiz parmak sallıyoruz ama aslında yeşil aklama bugünkü yüksek farkındalıklı sürdürülebilirlik dönemine hazırlığın zorunlu uygulamalarından birisiydi belki de.

Nasıl mı? Bunu anlamak için biraz geriye gidelim. Henüz iklim krizi, sürdürülebilirlik, döngüsel ekonomi gibi ifadeler yerleşmemişken, ta 1980’lerde sorunu sadece çevre kirliliği olarak adlandırdığımız zamana kadar gidelim. Atıkların çöp dışında yerlere atılmaması, ağaçların kesilip ormanların yok edilmemesi gibi sorumluluklara zamanla geri dönüşüm kavramı; önce cam gibi ham maddelerle, sonra plastik ve kağıtla dahil oldu. 1990’lar başında ozon tabakasına verdiğimiz zarar yüzünden sonumuzun geldiğine inanıp panik yaşayarak kloroflorokarbonları günlük hayatta kullanmaktan vazgeçtiğimiz günler dün gibi. 2000’ler başında küresel ısınma kavramıyla tanıştık. Artık çevreye verilen zararın basit tamir ve yama çabalarıyla değil, yapısal reformlarla geri döndürülebileceğini öğrenmiştik. Sürdürülebilirlik kavramı da böylece lugatımızda önemli bir yer edindi.

Kozmetik çabanın dünyaya verdiğimiz ya da vereceğimiz zararları onarma ya da durdurmada çok da bir işleve sahip olmayacağını anladığımız dönem “greenwashing” eylemlerinin de yaygın bir şekilde görülmeye başladığı dönemdi. Markaların çevre ve sürdürülebilirlik konularında bir şeyler yapıyormuş gibi görünmesinin biraz da moda olması, ister istemez bu konuda toplum bilincini de artırmaya başladı. Doğruya doğru; sürdürülebilirlik konusunun tüketicinin önceliklerinden birisi haline gelmesi zaman aldı. Bu süreçte altı boş yeşil iletişim çalışmaları toplum ve çevre için bir fayda yaratmadıysa da, konunun bilinirliğini gündeme taşıması anlamında bir miktar rol oynadı.

Bugüne geldiğimizde sürdürülebilirlik konusunda altını dolduramadığımız işler yapmaya

kalktığımızda hemen yakalanacağımızı ve tüketiciden tepki alacağımızı biliyoruz. Yoksa bugünkü gerçek görünen sürdürülebilirlik işlerine yarın baktığımızda yeşil aklamanın farklı bir versiyonunu mu göreceğiz?

Pandemiden hemen önce okyanuslardaki plastik kirliliğinin nasıl yoğun bir şekilde her yerde haber olduğunu ve markaların da bu konuda projeler yapmak için nasıl sıraya girdiğini hatırlayın. Plastik kirliliğinin en çok konuşulduğu zamanlarda hayatımızdaki onca plastik tek kullanımlık nesne arasında bir tanesi en büyük günah keçisi olarak belirlendi: pipetler. Bir anda plastik pipet denilen küçük nesne, dünyadaki tüm plastik kirliliğinin baş sorumlusu ilan edildi. Kahve zincirleri plastik pipet vermeyi bırakarak içeceklerimizi sürdürülebilir pipetlerle (yine plastik bardak içinde) vermeye başladılar.

Evlerimizde cam, metal, kağıt pipetler yer bulmaya başladı. Plastik pipetlerin toplam plastik çöpünün -en yüksek ihtimalle- ancak yüzde birini oluşturuyor olduğu gerçeğiniyse çok önemsemedik. Şimdi bu örnekte aslında attığımız taşın ürküttüğümüz kurbağaya değmediğini düşünmek de bir bakış açısı, pipetlerle başlayan plastik düşmanlığının zamanla tüm ambalajlara eninde sonunda sıçrayacağını düşünmek de.

Pandemi sırasında kullanımı neredeyse norma dönüşen yüz maskelerinin yarattığı kirliliğin %9.000 arttığını biliyor muydunuz peki? Yüz maskelerinin de bir çeşit plastik olduğunu düşününce pipetlerin yerini doldurmakta çok gecikmemişiz gibi görünüyor sanki, ne dersiniz? Bu örnekleri bir marka ya da kampanyayı kötülemek için değil de, bakış açılarımızın nasıl hızlı değişebildiğine örnek olarak vermek istedim.

Dün ürünlerinde %5 oranında geri dönüştürülmüş materyal kullanan bir marka bugün %100 geri dönüştürülmüş materyal kullanımına geçmeyi başardıysa, zamanında %5 için yaptığı iletişim bir anda değersiz hale gelmedi. Aynı marka yarın tüm üretim sürecini sürdürülebilir yaptığında da bugünkü geri dönüşüm iletişimi değersiz olmayacak.

Bugün bir şirket ya da marka daha sürdürülebilir bir gelecek için adım atıyorsa ve alkışlanıyorsa, ileride bu adımların çok küçük görünebileceğini unutmamak gerekiyor. Her marka tavrı kendi döneminde ele alınmalı belki de. Dünya plastik pipet tüketiminin ana sorumluları sayabileceğimiz kahve ve yeme-içme zincirleri daha sürdürülebilir alternatiflere

geçiyorsa bundan sonraki aşamalarda da plastiksiz bir ortam için çalışmaya başladıklarını varsayarak onları tebrik edebiliriz.

Yeşil aklama gibi görünen faaliyetleri takip etmek, o küçük ve yararsız görünen adımların büyük değişimlerin başlangıcına evrilmesine alan açmak mümkün. Dönüşüm bir parmak şıklatmayla gerçekleşmeyeceğine göre bakış açımızın her zaman değişebileceği ve farkındalığımızın sürekli gelişeceği düşüncesine hazır bir şekilde ilerlemek gerekiyor olabilir.

Yalçın Pembecioğlu

TBWA Head of Strategy & Intelligence 

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 121. sayısında yayımlanmıştır.

Senin için
Tümünü göster
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Türkiye bölgesel bir üs…

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Türkiye’nin sunduğu yatırım fırsatlarını küresel iş...