artwork

İçinde gördüğün Hamlet’i yok et

7 yıl önce

0

VCCP’nin Kurucusu ve Başkanı Charles Vallance, çok fazla iş yapmaktansa sürdürülebilir ve istikrarlı bir şekilde çalışmanın daha verimli olduğunu anlatıyor.

İlk planlama işime başladığımda, Tom Rodwell adında tam bir hesap adamıyla çalışıyordum. Tom’dan pek çok şey öğrendim. Buna dışarıda yemek yerken dikkat etmem üç kural da dahil. Bu kurallardan en iyi hatırladığım ve çok net bir şekilde gözlemlediğim kural ise “sakın yöresel bir şey yeme!”

Bu kuralın mantığı ise; uzmanlıklarıymış gibi görünen bir şey asla uzun bir süre iyi olarak kalamıyor. Genelde yerel spesiyaliteler, il restoranlardaki turistlerin kesinlikle almayı ya da denemeyi düşünmeyecekleri bir şeyleri satma yöntemlerinden başka bir şey değil.

1980’lerin sonlarıydı, tahmin edersiniz ki her şey bugüne göre çok daha yavaştı. Ve havada ciddi bir sıkıntı vardı. Charlotte Caddesi’nin gözde mekanlarından Zazou’daki bir yemekten sonra Tom bu durumu şöyle özetledi; “Ben BMP’de çalışırken günde sadece bir şey yapardık. Şimdi ise genelde iki şey birden yapmak gerekiyor.” Biraz duraksadı ve “hatta bazen üç şey yapmak gerekiyor” dedi.

Tom bunu söyledikten sonra endişeli bir sessizlik paylaştık. Dünya ne hale gelmişti? Eğer günde üç iş yapmak gerekiyorsa, bir haftanın sonunda 15 iş yapılmış oluyordu. Ve açıkçası bu hiç de sürdürülebilir bir şey değildi. Hatta Zazou’da da bu durum yaşanıyordu; ya geceyi gündüze katarak çok çalışacaktık ya da kapatacaktık. Nitekim Zazou 6 ay sonra kapandı.

Ve 2017’deyiz, gördüğüm kadarıyla oldukça garip bir şey başladı. Eski alışkanlıklarımıza geri dönme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Çalışırken kapasitemizin üstüne çoktan çıkmış bile olabiliriz. Yoksa sadece böyle mi görünüyoruz?

İngiliz endüstrisinde genele baktığımız zaman hep daha fazla çalışılıyor, ancak daha az başarı elde ediliyor. Sorun şu ki verimsiz geçen saatlerimizi Zazou, L’Etoile, The Little Acropolis, Valiant Trooper veya Northumberland Arms’a giderek dolduramayız. Kendimize karşı dürüst değiliz, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı inkar edip aslında hiçbir yere varamıyoruz. Sadece çalışmış gibi görünüyoruz.

Son derece ilerlemiş sinsi bir sürecin içindeyiz ancak bu telafi edilemeyeceği anlamına gelmiyor. Ya da neler olup bittiğini tespit edemeyeceğimiz anlamına da gelmiyor. Semptomlara baktığımızda “ani toplantı” durumlarının artışı ve bu toplantıların hep uzun soluklu ama anlamsız başlıklardan oluşması en başta geliyor. Sanki o anda uydurulmuş, son derece imgesel başlıklardan oluşan bu toplantılar kontrol edilemezlerse hızla yayılma potansiyeline sahipler.

Peki bu toplantılar neden bu kadar çoğalmaya başladı? Neden anlaşılmaz, mantıksız jargonların bolca tüketildiği konuşmalar üzerine bu kadar çok konuşuyoruz? Ben bunların hepsini içimizdeki Hamlet’e yüklüyorum. Hepimizin içinde sendeleyen, tembelliğe meyilli bir prens var. Ve karar vermekten kaçmak, sonuçlarına katlanmamak için dışarıya çıkacak yer arıyor. Ve içimizdeki Hamlet’in en büyük avantajı ise bu çağın ruhunun onunla beraber olması. Görüş birliğine dayanan ve danışarak ilerlenen bir zamanda yaşıyoruz. Geri bildirim mekanizmalarının bolluğu sayesinde tüm paydaşları dahil etme arzusu, kararlılığın keskin kenarlarını kolayca kör edilebileceği anlamına gelir. Çok sıklıkla, bir sonuca varmak yerine de başka bir toplantı düzenliyoruz.

İçimizdeki Hamlet’i bastırmanın en iyi yöntemi ise yapılması gerekenler için zamanı biraz daha kısıtlı tutmak. Altı hafta kesinlikle altı ayın yanında çok daha iyidir. ‘Deadline’larda biraz daha katı ve hatta zorba olmak, aslında zamanın çok daha faydalı bir şekilde kullanılması anlamına geliyor. Böylece aslında toplantılar daha az, daha kısıtlı ve ihtiyacımız olan ürünün/düşüncenin/sonucun ortaya çıkmasına odaklanmış bir döngüye girer.

1980’lere baktığımızda, haftada on işin bitmiş olması kötü bir sonuç değildi belki. Ama dürüst olmak gerekirse oturmuş ve sürekliliği sağlanmış beş işin bitmesini; 50 iş için sürekli erteleyen, tembel bir ekiple çalışan içimizdeki Hamlet’e tercih ederim.

Charles Vallance
VCCP Kurucusu ve Başkanı