artwork

Hikayesi olan tasarımlar yapmak…

3 yıl önce

0

Tasarımlarıyla moda dünyasının dikkat çeken isimlerinden biri olan Emre Erdemoğlu ile yaratıcılığı, modayı ve ilham aldıklarını konuştuk.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. İlk Koleksiyonu “Sandık Lekesi” ile İtalya MED MODA’da “Yılın Tasarımcısı” ödülünü aldı. Bunun üzerine ulusal ve uluslararası birçok platformda ödüller aldı ve moda kariyeri de başlamış oldu. 2015 yılında Vogue Italia’nın dikkatini çekerek, Turkish Leather Brand ile ortak bir projede buluştu. Vogue Italia için 8 sayfalık özel bir moda çekimi gerçekleştirerek İtalya’nın Floransa şehrinde özel bir davetle koleksiyonunu sundu. Bir yandan Türkiye’deki moda haftalarında her sezon koleksiyon hazırlayarak defilelerini gerçekleştiren Erdemoğlu, bugün hâlâ Bomonti’deki stüdyosunda erkek modası üzerine insanlara hizmet vermekte.

Burak Becan: Tasarımcı olmaya nasıl karar verdiniz? Başarılı bir modacı olmaya giden yolu ve bu yolda karşılaştığınız zorluklardan bahsedebilir misiniz?

Emre Erdemoğlu: Çok küçük yaşlarda başladı bu düşünce. İnsanların giysilerini inceler, çizimler yapardım o yaşlarda. Eğitim hayatımı da ona göre kurguladım. Moda okudum. 2009 yılında ilk defa showroom’umu açıp koleksiyonlarımı hazırlamaya başladım. Hep çok çalıştım. Hayattaki tek derdim üretmek; hikayesi olan tasarımlar yapıp, insanlara o duyguyu geçirmek. İnişli çıkışlı bir yol bizimkisi. Sabırlı olmak gerekiyor. Kendinize inanmanız gerekiyor.

Burak Becan: Çalışmalarınızda ilham kaynağınız neler oluyor?

Emre Erdemoğlu: Doğadaki her şeyden ilham alıyorum… Yaşadığım, şahit olduğum her şey ilham veriyor bana. Bu, bazen dramatik bir hayat hikayesi, bazen de hayali bir kahraman olabiliyor. Aslında yaşadığım şeylerin üzerimde bıraktığı etki çok önemli. Verdiği duygu yoğunsa mutlaka ilham kaynağı oluyor. Bazen bir şiir, bazen bir sanat eseri, bazen bir film ilham kaynağım olabiliyor.

Burak Becan: Tasarımlarınızı yaparken en çok neye dikkat edersiniz?

Emre Erdemoğlu: Öncelik her zaman “hedef kitledir” benim için. Oluşturduğum hikayedeki karakterlerle hedef kitlem arasında bir bağ oluştururum. Bu dengeyi kurmayı başarıp “Concept Board”umu hazırlarım. Hazırladığım sezonun temasını belirlemeden önce, anahtar kelimelerimi oluştururum. Bunların anlamlarını, tarihsel boyutunu incelerim. İşte bu yüzden bütün koleksiyonlarımın bir dili oluyor. Söyleyecek bir şeyleri, anlatacakları oluyor. Hikaye tadında oluyor…

Burak Becan: Daha önce farklı ülkelerde birçok başarılı defile gerçekleştirdiniz. En son Berlin Fashion Week İtalya’da ‘en yaratıcı koleksiyon’ ödülünü aldınız. Bu deneyimler kariyerinizi nasıl şekillendiriyor?

Emre Erdemoğlu: Benim ilk defilem ve ilk ödülüm İtalya’da oldu. Güzel bir deneyimdi benim için. Farklı kapılar açtı bana, güzel ilişkiler kurmuştum o dönem için. Daha sonraki süreçte markamı destekleyen birlikteliklere dönüştürdüm bu ilişkileri. En son Berlin Fashion Week’de 2 sezon üst üste defile yaptım. O da benim için hem keyifli hem de güzel birlikteliklere neden olmuştu.

Burak Becan: Hedefleriniz ve hayalleriniz neler? Bunların şu an için neresindesiniz?

Emre Erdemoğlu: Hep çok idealist bir adamdım. Modayla yolculuğum çocuk yaşlarda başladı. Ne yapmak istediğimi, kim olmak istediğimi hep çok net bildim. Bu yüzden olduğum yerden çok memnunum. Erkek modasıyla ilgili çok keyifli işler başardık. Üretim hacmimizi geliştirecek projelerimiz var. Dünyanın farklı ülkelerinde olmak için çaba gösteriyoruz…

Burak Becan: Erkek Modası hakkında okuyucularımıza vereceğiniz tavsiyeler neler?

Emre Erdemoğlu: Ben insanların giydikleri kıyafetlerin ruhlarıyla ilişki içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Kişinin kimliğinden bir iz taşımalı mutlaka. Bu bazen bir renk, bazen bir doku, bazen bir aksesuar da olabilir. Sizin kişiliğinizi ele verecek doneler olmalı üzerinizde. Bir başkası gibi görünmek yerine kendi tarzınızı en modern hale getirmeniz taraftarıyım. Kostüm seçiminde ten renginiz, anatominiz, ışığınız çok önemli. Yakışan yakışmayan her şeyi giymememiz gerektiğini düşünüyorum.

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 105. sayısında yayımlandı.