artwork

Gerçek ve sanal arasındaki boşluk

7 yıl önce

0

Nicola Kemp’e göre gerçek ve sanal arasında köprü kuran deneyimin büyümesi gerekiyor. Genel olarak destekleyici rol oynayan online alanlarda artış olacağı söyleniyor.

Starbucks, iş ve ev arasında yarattığı “üçüncü alan” ile ana cadde üzerindeki konumunu değiştirince, sosyal medya çağı da markalara, gerçek ve sanal deneyim arasında köprü kuran “dördüncü alan”ı yaratma fırsatı verdi.

Starbucks da bu henüz keşfedilmemiş “dördüncü alan”da yarışmak üzere sunduğu olanakları değiştirdi. Uygulaması kullanıcıların online’da içecek sipariş edip dükkanda almasına olanak sağlıyor. Starbucks’ın sunduğu “alan” fiziksel değil ama ulaştırma mekanizmasında tüketici metalarının en kıymetlisini veriyor: Zaman.

Canvas8’in İçgörü Başkanı Sam Shaw, hızlı kentleşmenin, toplumda artan yabancılaşma hissinin karıştırdığı kişisel ve fiziksel alanı premium hale getirdiğine inanıyor ve şöyle diyor: “Küçücük konutlara sıkışan şehir sakinleri online’da yeni topluluklar yaratıp onlara katılıyor ve sonra kaybolan samimiyeti yeniden yakalamak için offline’da yeni alanlar arıyor.”

Bu arzudan ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek pazarlamacılar için önemli bir zorluk. Hey! Vina gibi uygulamaların ortaya çıkışı tüketiciler arasında bağlantılılığın tek başına dolduramadığı, duygusal alan ve deneyim bulma ihtiyacının özünde devam ettiği gerçeğinin altını çiziyor. Hey! Vina Kurucusu Olivia Poole şöyle diyor: “Bizim işimizin temelinde bu kişisel bağlantı ateşini yakmak var. Facebook’ta sayfanızı ya da fotoğraflarınızı beğenen binlerde arkadaşınız olsa da kendinizi yalnız hissedebilirsiniz.”

Markalar bu boşluğun doldurulmasına yardım edebilir, online kişisel koçların ve randevulaşmanın ötesinde gerçek dünya ilişkileri kuran toplulukların artması gösteriyor ki tüketicinin “dördüncü alan” arzusu ortada. We Are Social’ın yönetici ortağı Lucy Doubleday, genel olarak online destekleyici alanlarda artış olacağını ve bunun özellikle daha çok kadınlar için olan  sosyal ağlarda olacağını söylüyor ve ekliyor: “Zeki algoritmaların hiçbiri insanların biriyle ilk defa buluştuğunda yaşadığı gerginliği tamamen ortadan kaldıramaz.”

Dördüncü alan henüz bebeklik evresinde olabilir fakat tüketicilere “Netflix and Chill”den daha uzun sürecek ilişkiler kurmayı vadediyor.

Yeni bir alan yaratmak

Endüstri, iletişimleri yıkan sosyal medya hikayeleriyle içinde yüzüyor. Fakat Olivia Poole’e göre kadınlara özel bu uygulama algoritmaya göre değil bireysel. Bu da değişimin kalbi.

“Topluluğun yarışmadaki galibiyetini kutlayan küresel bir hareket gördüm ve bu hareket kadınlar tarafından yönetiliyordu” diyor Poole. “Eskiden, erkeklerin ‘erkekler kulübü’ olurdu ve kadınlar birbirleriyle yarış içindelermiş gibi gösterilirdi” diyen Poole bu noktada aslında kadınların artık arkadaşlık odaklı olmaya daha meyilli olduklarını söylüyor. Hey! Vina, arkadaşlığa duyulan bu tutkudan çıkar sağlamak istiyor – hatta ona zaten “kız arkadaşlar için Tinder” deniyor ve aynı “sağa kaydır” fonksiyonuna sahip (eğer iki insan birbiri için “evet” derse, bir mesaj çıkıyor ve offline bir arkadaşlık filizleniyor).

Ürün tasarımı konusundaki arka planı nedeniyle Poole, kadınların ne istediğini anlamamanın kısa dönemli çıktılarının neler olacağını biliyor: “Kadınlar markaların kendilerini anladıklarını düşünmüyor. Ben bu problemi çözecek bir platform yaratmak istedim.” Hey! Vina bu konuda çözüm olmayı amaçlıyor. Bu uygulama Poole’un, onun San Francisco’ya taşınmasını takip eden insanlarla tanışmak istemesinden doğdu – randevulaşma uygulaması olan OkCupid’de arkadaş edinmeye çalışırken gelen karışık cevaptan sonra, şehirde bir kulüp olan Ladies who Vino’yu kurdu. Bu deneyim de Hey! Vina’yı şekillendirdi.

En büyük sürprizse uygulamanın üniversite çağındaki kadınlar arasında popüler olması oldu. Poole şöyle diyor: “İnsanlar online etkileşime çok fazla alıştıklarında, kendilerini buranın dışına çıkarmaya bizim ebeveynlerimizin jenerasyonuna göre daha az meyilli oluyorlar.” Gerçek dünya içinde bağlantı kurma yetisi – güven, beden dili ve yüz yüze iletişim kurmanın hassasiyeti – muhtemelen bizim kaybettiğimiz bir yetenek.

İnsanlar Hey! Vina’nın iki dünya için de en iyiyi sunduğuna inanıyorlar; online toplulukların büyümesi gerçek iletişimin sonunun geldiğinin bir işareti değil. “Bunların geniş ölçekli kültürel değişimler olduğu yönündeki algıyı sürdürmek istiyorum” diyor Poole; “Evet, insanlar Snapchat’ten konuşmaya alıştıkça bazı şeyleri kaybediyoruz fakat var olmaya ihtiyacımız var – yemeğe, barınmaya, sevgiye ve kendimizi ifade edebilmeye hala ihtiyacımız var.”

Nicola Kemp

Campaign UK, Head of Features