Site icon Campaign Türkiye

Gençler ikna edilmeli

Türkiye’de siyasiler genelde kampanya iletişiminin etkisinin az olduğuna inanırlar hatta bir rakamı hepsi telaffuz eder. En iyi kampanya ancak %1,5-2’lik kitleyi etkiler derler. Nereden duymuşlar bu rakamı bilmem. 

Zamanında çalıştığım reklam ajansında bir siyasal aktöre kampanya yapılmıştı. Bu yüzdeleri o zaman telaffuz ediyorlardı, hala ettiklerini duyuyoruz.

Hem haklılar hem haksızlar. Haklılar çünkü bu haliyle evet, ancak o oranlarda etkili oluyor.

Haksızlar çünkü yapılan iletişim değil, reklam. Yani suç iletişimde değil, reklamcı kafasıyla düşünmekte.

İletişim yapılabilse, etki çok yüksek oluyor.  Siyasiler genelde gerçek iletişim yapmıyorlar. 

Reklamla iletişimin arasında en önemli fark; iletişimin çift yönlü olması, yenilikçi olması, tansiyonlarda doğması ve yeni tansiyonlar yaratması, veri odaklı olması ve seçimden çok önce başlaması.

Reklam ise bildiğimiz reklam işte. Tek yönlü, ben söylüyorum, duy beni ey seçmen. 

İkinci sorun ise tutumlar ve davranışlar meselesinde.  Siyasal reklamlar tutum değiştirmeye çok odaklanıyor ama davranış değiştirmeyi pas geçiyor. Özellikle çok polarize olmuş toplumlarda, tutum değiştirmeden de davranış değiştirmenin yolunu bulmak zorundasınız. Yani özetle benimle ideolojik olarak aynı yerde olmasan da bana oy ver demenin yolunu bulmak zorundasınız. Bu konuda da Türkiye’de siyasal reklamlar çok yetersiz kalıyor.

Hep tutum, hep tutum. Beni önce sev sonra belki bana oy verirsin matematiği.

Oysa beni sevmek zorunda değilsin ama bu sebeplerden dolayı oy vermelisin demek gerekiyor. İşte ekonomik sorunlara bu perspektifte bakmak gerekiyor.

 

Bir de kuşaklar meselesi çıktı. Kuşaklar kültürü elbet ki var ama tüm odağı buraya almak çok yanlış olur.  Ülkede kentleşme devam ediyor. Anadolu’yu terk ediyoruz nereye gidiyoruz? Büyük şehirlere. 

Büyük şehirlerde metrekareler pahalı, haneler küçülüyor, haneler küçüldükçe kolektif kültür ölüyor. Geniş aile kavramı %14’e kadar düştü. Mikro aileler ülkesine dönüşüyoruz.

Kolektif kültür gidince bireyselleşme başlıyor.  Çocuk sayısı azalıyor ve Türkiye çok hızlı bir şekilde yaşlanıyor. 

Türkiye’de Z’ler kadar, yaş alan ve devasa hızla büyüyen orta yaş kitle ile nasıl iletişim kuracağız sorusunu sormak zorunda siyasiler, hatta gençlerden önce bu soruyu sormaları daha hayırlı olur.

Orta yaş, bireyselleşen, kolektif dili duymayan insanlarla nasıl bağlantı kuracaksın? Asıl soru bu.

Bir de meselenin tabii ki teknoloji tarafı var ancak siyasal iletişimde teknoloji konuşulurken beni rahatsız eden bir tarafı var bu meselenin. 

Teknoloji konuşulurken sürekli bir Cambridge Analytica kafasıyla yaklaşıyoruz meseleye. Sanki teknolojiyle seçmenin manipüle edilmesi gerekiyormuş gibi… Teknolojiyi manipülasyon için kullanan, bu işi daha iyi biliyormuş gibi…

Siyasiler teknolojiyi kullanmalı ancak etik değerlerden asla vazgeçmemeliler.

İnsanların içinde bulundukları yankı odalarından faydalanmak doğru değil. İnsanları trollerle manipüle etmeye çalışmak doğru değil. Post Truth yaratmak doğru değil. Çoğulcu cehalet yaratmak, tasarlamak kimsenin faydasına değil. Bu tarz kampanyalar oy getirse dahi, siyasiler bunlardan uzak durmalıdır.

Ayrıca Cambridge Analytica’nın Türkiye’de çok konuşulmayan bir tarafı daha var, o da nasıl gençleri manipüle ederek, Hillary Clinton’a oy verilmez, en iyisi hiç oy vermeyin dedirttikleri. Tamamıyla teknolojiyi manipüle ederek bunu yaptırdılar. Son dönemlerde bunu da görüyoruz Türkiye’de.

Gençler ne olursa olsun, çıkıp oylarını vermeliler. Her parti genç seçmeni sandığa gelmeye ikna etmelidir. Demokrasinin gereği budur.

Akan Abdula

FutureBright Kurucu Ortağı

 

 

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 125. sayısında yayımlanmıştır.

Exit mobile version